ailelerin dini eğitime etkileri
ailelerin dini eğitime etkileri
Dini eğitimin çocuk eğitiminden ayrı ya da bağımsız bir eğitim olduğunu düşünürsek yanılırız. Sandığımızın aksine iç içe geçmiş konulardır ve biri diğerinden daha az önemli değildir. Çocuklarımızın takva sahibi, ihlaslı, gayretli, edepli, arif , alim, amil, zarif, ten-can-mal cömerdi, ihsan sahibi, merhametli, güler yüzlü, tatlı dilli, şeker gibi insanlar olmasını istiyoruz. Sıralaması kolay, gerçekleştirmesi kararlılık, gayret, sabır ve çok çalışma gerektiren bu zorlu ve bütün bir ömrü içine alan çalışma, hiç de kolay değil. Bundan sonra söyleyeceklerimizi bir cümlede söylersek: Ne ekerseniz onu biçersiniz, istediğiniz vasıflarda evlatlar istiyorsanız, önce siz öyle olmak zorundasınız! Kendi dini endişelerimiz için, cennet ya da cehennem telaşlarımız için terbiye edemediğimiz nefsimizi, edinemediğimiz yüksek ahlakı çocuklarımızın akıbeti hayrına edinmek zorundayız.
Bilindiği üzere çocukların dini eğitimi 4 yaş 4 ay ve 4 günlük iken başlar. 4 yaş çocukların kişiliğinin kemale erdiği yaştır ve bu yaş itibarıyla verdiğiniz bilgileri alabilecek hale gelmişler demektir. Öğrenmeleri ve uygulamaları gereken pek çok şey vardır, ancak İslam dini “Güzel ahlak” dinidir, yol göstericimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmaktadır. Arzu ettiğimiz ahlakı ve kişiliği edinmelerini sağlayamazsak “Okuduğu Kur’an hançerelerinden aşağı geçmeyen”, ibadetin ne anlama geldiğini bilmeyen, en kötüsü hayrını ibadetleriyle ölçen, ahlaki yönünün farkında olmayan, farkında olmadığı için de ibadetleri kendisine hayır getirmeyen yeni gölge Müslümanlar yaratmış oluruz. Bunu çözebilmenin yolu, onlara tavsiye ettiğimiz davranışları önce kendimiz uygulamak, yani model oluşturmak, yani “kal” i bırakıp “hal” ehli olmaktan geçiyor. Daha önceki yazılarımızı takip ettiyseniz çocukların, büyüklerinin kendilerine söylediği sözlerden çok onların yaptıklarını öğrendiklerini söylediğimizi hatırlayacaksınız.
Anne-babalar olarak bizler şu anki manevi hassasiyetimize, bu yaşımıza gelene kadar edindiğimiz bilgiler ve sarf ettiğimiz çabalar sonucu ulaştık. Çocuklarımız henüz, bunlardan yoksunlar. Dinleri hakkında edinecekleri ilk intiba, en yakınında olan insanlardan edindikleri olacaktır. Hissiyatımızı onlarla paylaşmalıyız. Örneğin, namaz kılarken yapmış olduğumuz hareketler onlarda uhrevi bir hal yaratmayacaktır, ta ki biz onlarla bu hislerimizi paylaşana kadar. Her yaptığımız şeyi onlara kendi lisanlarınca açıklamalıyız. İbadet ederken aldığımız hazzı, şükrederken minnettarlığımızı, cennet ve Cemalullah aşkıyla yanarken göz yaşlarımızı, Yaratıcımızın mahlukatını seyrederken minnettarlığımızı, yaralı bir kuşa bakarken O’nun merhametini……. kısacası, içli bir mü’min olarak her hissimizi! Hatta hatta bazen hissetmediklerimizi bile! Günlük yaşantımızda uyguladığımız sünnetleri nedenleriyle ve Peygamber aşkıyla açıkladığımızda, İslam tarihini ve din büyüklerimizi yapmış oldukları fedakarlıkları ve kahramanlıklarını bize hissettirmiş olduklarıyla birlikte anlatmak daha etkili ve kalıcı olacaktır.
Çocuğumuzun görevlerini ihmal etmeyen biri olmasını sağlayamazsak, ona ezberlettiğimiz duaları, sureleri okumasını, farzları, vacipleri, sünnetleri yapmasını nasıl sağlayacağız?
Minnettarlığı öğretmezsek, Allah’ın (c.c) verdiği onca nimete şükrü nasıl açıklayacağız?
Aslan oğlum, ceylan kızım deyip dururken bu nimetleri verenin de alanın da Allah olduğunu, asl olanın iyi insan, iyi Müslüman olmak olduğunu nasıl anlatacağız?
“Hadi şu duayı oku da nasıl güzel Kur’an öğrendiğini Ahmet amcan görsün” derken riyakarlığın kötü bir şey olduğunu nasıl öğreteceğiz?
Sürekli yemek yemesi hususunda baskı yapıp, aç değilken bile yemesi için ısrar ederken, çocuğumuza az yemeyi, kanaatkar olmayı, nasıl öğreteceğiz? Aşağılayarak, “Seni gidi ………. “ derken nezaketi, kalp kırmamayı, kibar olmayı, zarafeti nasıl öğreteceğiz?
Sırf itaat etmesini sağlamak için haklı olduğu zamanlarda bile “ben senin annenim, ne diyorsam onu yap, saygısız olma” mantığıyla, hakkı tutmayı ve ne pahasına olursa olsun, kim olursa olsun doğruyu söylemeyi ve haklının yanında olmayı nasıl öğreteceğiz?
Yaramazlıklarını ya da başarısızlıklarını “ne kadar akılsızsın, senden ancak bu beklenirdi” sözleriyle aşağılarsak, mütevazı, başkalarının ayıbını örtücü, kendine güvenen, güven veren, asil, vakur Müslümanları nasıl yetiştireceğiz?
Bu soruları dinimizin her bir emri için devam ettirebiliriz. Kişisel özellikleri İslami niteliklere uygun, duygusal açıdan sağlıklı yetiştirilen çocuklar içlerinde taşıdıkları sevgi ve şükran duyguları ile Yaratıcılarını, O’nun emirlerini ve Peygamberini daha iyi anlayacak ve iyi birer Müslüman olacaklardır. Anne babasının yüce bir varlığa itaat ettiğini gören, en önemlisi, bunu hisseden bir çocuk daha itaatkar olacaktır, kendisini yetiştirirken sergiledikleri “Asil insan muamelesi” ve yaşantılarındaki tutarlılık ve hassasiyet, çocuğun kendisiyle, ailesiyle en önemlisi mensup olduğu dinle gurur duymasını sağlayacaktır.
Sayfalarımızda işte bu kişisel özellikleri ve bunları elde etmek için geliştirmemiz gereken doğru davranışları ele alıyoruz. En önemlisi “takva sahibi, ihlaslı, gayretli, edepli, arif , alim, amil, zarif, ten-can-mal cömerdi, ihsan sahibi, merhametli, güler yüzlü, tatlı dilli, şeker gibi çocukların” ebeveynlerinin nasıl olması gerektiğini öğreniyoruz. Emin olunuz bizler iyi birer ebeveyn olmayı başarırsak, çocuklarımız biz mükemmel olmasak bile, gösterdiğimiz hedefi hissedecek ve istediğimizin çok daha fevkinde “kaliteli Müslümanlar” olacaklardır.