Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cismaniyetle Gönül Arasinda Denge

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
CİSMANİYETLE GÖNÜL ARASINDA DENGE

Gerçek hayat gönül seviyesinde sürdürülen hayattır. Gönlüyle var olan insan, geçmişi ve geleceği fethederek zaman-üstü bir varlık hâline gelmiştir. Böyle bir ruh, ne geçmişin elemleriyle dağidâr olur ne de geleceğin korkularıyla. Gönlünde kendini bulamamışlara gelince, yaşadıkları sığ hayatla, daima bedbinlik ve karamsarlık içindedirler. Böylelerin nazarında, mâzi korkunç bir mezar, gelecek de dipsiz bir kuyudur; ölseler de azap, kalsalar da...

İnsanın upuzun bir geçmiş, bitip tükenme bilmeyen bir gelecekle münasebeti, ancak, kalb ve ruhun derece-i hayatını idrâk etmesine bağlıdır. Bu seviyede bir hayat süren ve onu idrâk eden talihli ruhlar; geçmişi, atalarımızın otağ ve tahtları hâlinde, geleceği de cennet bahçelerine uzanan yollar şeklinde görür ve vicdanlarında fışkırttıkları kevserlerden içe içe bu dünya hanından geçer giderler. Bu ölçüde bir hayatı idrâk edemeyen bedbahtlar ise, yaşayışları ölümden beter, ölümleri de zulmet zulmet üstüne cehennemdir.

Ferdin amel ve davranışlarıyla, iç hayatı arasında birbirini destekleyici, düzenleyici ve olgunlaştırıcı bir münasebet vardır. Bunu, “fâsit daire” karşılığı “sâlih daire” diye de adlandırabiliriz. Buna göre insanın; azim, ısrar, kararlılık gibi davranışları aksedip onun iç dünyasını nurlandıracağı gibi, vicdanının aydınlığı da, azim ve iradesini kamçılayarak, ona daha yüksek ufuklar gösterecektir.

Davranışlarıyla ruhun emrinde olan talihliler, hep Yaradan’ın hoşnutluğuna, insanlık ve fazilete doğru gideceklerdir. Onların “kıblenümâları” daima aynı mihraba işaret edecek, hareket ibreleri hep aynı rotayı gösterecektir. Arasıra bir kısım sarkmalar olsa bile, içten bir nedamet, yürekten bir iniltiyle, gönüllerini saran günahları ruhlarında eritecek ve yollarına devam edeceklerdir.

En ince teferruatına kadar, fevkalâde bir titizlikle bütün mükellefiyetlerini yerine getiren bu kutlular, dış dünyalarındaki nizam, âhenk ve vazife aşkının yanında, iç âlemleri itibariyle durmadan bir buhurdanlık gibi tüter ve günde birkaç defa kanatlanarak melekler bezmine ulaşırlar.

Asırlarca ebediyet düşüncesiyle kaynayıp hallaç olan ve gönüllerimizde sonsuzun aşkını mayalayan bu anlayış, zamanla yerini ruhsuz formülcülüğe ve uyuşukluğu da beraberinde getiren mistik anlayışa bıraktı. O günbugün ateş böceğinin çıkardığı minik şerareler mâhiyetindeki ilhamlarını, vahyin aydınlatıcı tayflarına denk tutan bu her iki uğursuz zümre, aydınlık yolumuza sis ve duman püskürtüp insanımızın semasını karartmışlardır.

Bütün bunlardan sonra, bize göre hakikat erini şöyle çerçeveleyebiliriz: O, cismaniyeti itibariyle her türlü dâhiyeyi göğüsleyebilecek kadar çelikleşmiş bir beden; düşüncesi itibariyle asrının ulaştığı anlayışla, Hakk beyanını karıştırıp kaynatan ve mâhir bir kimyacı gibi her an başka terkiplere ulaşan inşa edici bir kafa; rûhî melekeleri ve kalbi itibariyle, asırlardan beri, Mevlânâ’ların, Yunus’ların şekillendiği potada, kavrula kavrula pişmiş, olgunlaşmış bir ruh, nihayet “insanlar arasında insanlardan bir insan olma” felsefesine inanmış olgun bir gönül ve başkalarının saadeti uğruna kendi hazlarını unutmuş bir talihlidir.
 
Üst Alt