Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bütün Yönleriyle Rıza Nur (Atatürkçülere Cevap)

nükhet

New member
Katılım
19 Eki 2020
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bismillahirrahmanirrahim


Rıza NUR’un hatıratından Türkiye’de ilk olarak bahseden Doç. Dr. Cavit Orhan Tütengil olmuştur. Kendisi, British Museum’da incelemelerde bulunurken Şark Yazmaları Bölümünde (OR. 12591 numara ile kayıtlı olan) Rıza Nur’un basılmamış hatırat ve eserleriyle karşılaşmasını ve bu eserlerin muhtevasını anlatan üç makale yayınlamıştır.

Rıza NUR, 1929 yılında Paris’te kaleme aldığı Hayat ve Hatıratım isimli yapıtını British Museum’a şu şartlarla teslim etmiştir: (Doç. Dr. Cavit Tütengil – Doktor Rıza NUR Üzerine , sahife 10)

1- Hiçbir kimse varisleri bile, yazmaları hiçbir pahayla geriye satın alamıyacak.
2- British Museum; bu yazmaları, bağışlayanın mühürü ile paketlenmiş olarak saklıyacak.
3- Adı geçen yazmalar 1960 yılına kadar okuyucuya sunulmayacak.

Rıza NUR hayatta iken, bizzat Rıza NUR tarafından, Rıza NUR’un mühürü ile British Museum’a teslim edilmiş olan Rıza Nur’un Hayat ve Hatıratı’nın metnine, metin ekleme ve çıkarma ihtimali söz konusu değildir.

Bazı Atatürkçü Militanların “Atatürk’e ağır hakaretler içeren bölümler sonradan eklemedir, Fransa Kütüphanesi’ndeki hatıratına eklemeler yapılmıştır” şeklinde durumu kurtarmaya çalışma çırpınışları mantıksızdır. Çünkü bizim temel aldığımız hatırat, Fransa Ulusal Kütüphanesi’ndeki hatırat değil, British Museum’daki Rıza NUR’un bizzat mührü ile mühürlenmiş paketteki hatırattır.

İkinci bir konu; Atatürkçü militanların kullandıkları iki argüman : Robert Olson’un Rıza Nur için iddia ettiği; Rıza NUR’un İngiliz istihbaratı ile yakınlığı iddiası ve bir diğer Atatürkçü argüman olan Salahi Sonsyel’in yayınladığı Gizli İngiliz Belgelerinde Rıza Nur’a atfen geçen ‘Rus Ajanı’ kaydı.

Hani Rıza Nur ruh hastasıydı? Hani Rıza Nur’un yazdıklarının dikkate alınmaması gerekirdi? Herhalde Rusya kafası karışık ve deli birini ajan yapmazdı. Demek ki Rıza Nur’a yapılan ‘ruh hastası’ vb. hakaretler asılsızdır. Peki bir insan hem Rus ajanı hem İngiliz İstihbaratı ile ilişkili nasıl olabilir? İşte Atatürkçülerin hesaplayamadıkları bir gerçek daha beliriyor: İngiltere’nin ve Rusya’nın menfaatleri birbirine tamamen zıttır. Birinin aynısı olmak, diğerinin zıddı olmayı gerektirir. Peki Rıza Nur nasıl hem İngiltere’yi hem Rusya’yı idare etmiş olabilir? İşte burada Türkün menfaatini gözeten Türkçü bir ruh vardır. Rıza Nur, her şeyi Türklük için yapmıştır.
 

nükhet

New member
Katılım
19 Eki 2020
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Türkiye’nin Yeni Baştan İhyası ve Fırka Proğramı 3. Maddesinde Rıza NUR şu cümleleri yazmıştır: “İdare sistemi laik ve içtimaidir. Din ve devlet ayrılışı esastır.” Aynı programın 6. Maddesinde ise Rıza NUR şu cümleleri yazmıştır: “Türkiyenin resmi dini vardır. Bu da Müslümanlıktır. Bunu Teşkilat-ı Esasiye Kanununa koyacaktır. Her din ve bu babda vicdan mutlak bir surette serbesttir. Din devlete müdahale edemiyeceği gibi devlet de dini tahakkümü altına alamaz.” Burada iki zıt kavramın çelişkisi on yıllardır Rıza NUR’a ruh hastası denilmesine sebep olmuştur. Hem resmi din Müslümanlık hem de laiklik beraber nasıl olur? Halbuki bu parti programı yazıldığı sırada (Eylül 1929) devletin resmi dini yoktur. Demek ki Rıza NUR bu cümlesinden devletin değil, halkın resmi dininin olduğunu anlatmaktadır. Halk ta devletin işine karışamayacağına göre, Rıza NUR’un bu cümlesi, laiklik ile uyumludur. Esasında Rıza NUR’un kullandığı ‘resmi’ kelimesi, Rıza NUR’a has dobra üslubu ile, anlatılmak isteneni sanata feda etmemek amacıyla kullanılmış ve ‘ağırlıklı olarak-genellikle yaşanan’ anlamına gelmektedir. Rıza NUR hatıratında çoğu kelimeleri kendi sözlük anlamlarıyla değil; edebiyatta akıcılığın ve söz sanatının, günlük konuşmada cümle içinde akıp durduğu yeri bilerek, yan anlamında kullanmaktadır. (Örneğin ‘belki’ kelimesi sözlükte; ihtimal anlamında kullanılırken, Risale-i Nur Külliyatı’nda ‘konunun daha iyi anlaşılması için’ kesinlik anlamındadır. Halbuki kesinlik ile ihtimal birbirine zıttır. Her sözcük sözlük anlamındaki gibi kullanılacaktır , diye bir kaide yoktur. Her yazarın kendine özgü üslubu bulunmaktadır. Rıza NUR’un ‘resmi’ kelimesini anlamı dışında kullanması, kendi seçtiği üslubudur.) Teşkilat-ı Esasiye Kanununa bu şekilde koyulması ise Türk’ün dininin hatırasına vefa duygusu adınadır.

Rıza NUR’a yapılan bir diğer iftira ise, üslubuna yapılan saldırılardan kaynaklanmaktadır. Rıza NUR’un , hatıratında kullandığı cümleleri, kendi seçtiği edebiyat tarzıdır, üslubudur. Eleştirmeye hakkımız olamaz. Altında başka bir şey, mesela hastalık vs. aranamaz. Saygı duyulmalıdır. Hiçbir insan, yazarlığında seçtiği üslup yüzünden, ‘ruh hastası’ olarak vasıflandırılamaz. Kendisi zaten belirtmiştir ki çok zor şartlar altında hatıratını tamamlayabilmiştir.

Türkiye’nin Yeni Baştan İhyası ve Fırka Proğramı 31. Maddesinde Rıza NUR şu cümleleri yazmıştır: “Eski yazıya ricat edilecek ve latin harfile de yanlışsız bir yazı yapılıp ikisi beraber yürüyecektir.” Burada iki zıt kavramın çelişkisi on yıllardır Rıza NUR’a ruh hastası denilmesine sebep olmuştur. Biri sağdan sola diğeri soldan sağa yazılan alfabeler nasıl beraber-birleştirilebilir? Halbuki Rıza NUR bunda yanlış anlaşılmalara sebebiyet veren Atatürkçülerin yanlış yönlendirmelerine, hatıratının 1923. Ve 1924. Sayfalarında (aynı fırka programında) açıklık getirmektedir:

“Mustafa Kemal’in elifbası cahilane ve yanlıştır. Türkçeyi okumaya pratik ve kafi değildir. İki elifba bir yürür (Yani ikisi de ayrı ayrı kullanılabilir demek istiyor-benim notum). Nitekim almanlar da latin harfleri kullanırsa da gotik harflerini de terketmemişlerdir. Latin harfleri ilmi neşriyatta ve ticaret işlerinde kullanılabilir. Zamanla ve binefsihi kamilen latin harfi diğerinin yerine geçer.”

“(…)

d) Buna göre latin harflerinden bir elifba yapmalı. Eksiklerini Orhun harflerinden almalı. Nokta ve sedillerden içtinab etmeli. Bu yazı öyle olmalı ki, bunun yazı makinesi ile Avrupa dillerini de yazmak mümkün olmalı.

z) Buna göre grameri yapmalı. (latin harflerinden yanlışsız bir yazı yapılmalı demek istiyor-benim notum)

r) Eski yazıyı da biraz ıslah ile kullanmalı. Bu da lüzumsuz harflerin atılması ve imla harflerinin konmasından ibarettir. Mustafa Kemal’in elifbası cahilane ve yanlıştır. Türkçeyi okumaya pratik ve kafi değildir. İki elifba bir yürür. Nitekim almanlar da latin harfleri kullanırsa da gotik harflerini de terketmemişlerdir. Latin harfleri ilmi neşriyatta ve ticaret işlerinde kullanılabilir. Zamanla ve binefsihi kamilen latin harfi diğerinin yerine geçer.”
 

nükhet

New member
Katılım
19 Eki 2020
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Rıza NUR’un parti programında bazı maddeler tam açıklanmamıştır. Bunun nedeni, bu projeler için Rıza NUR: “Ömrümüz yeterse uygulayacağız” demiştir. Ömrü yetmediğinde de bazı olaylar güncelliğini yitireceğinden, parti programındaki bazı maddeler, sadece Rıza NUR’un anlayacağı şekilde notlandırılmıştır.


Sf. 26’da , “İlmi ve Edebi Cemiyet” bahsinin 9. Bahsinde “Cemiyete aza olacakların Türk cinsi, namuslu,alim, edip ve Türkçü olmaları şarttır.” İfadesi geçerken, 10. Maddesinde “Nazım Hikmet’in de kabul ederse aza olacağı” yazmaktadır. Nazım Hikmet Türkçü düşmanıdır, neden Rıza NUR, cemiyetine bunu aza olarak görmek istemiştir? Çünkü herşey zıddıyla kaimdir. Cemiyeti renklendirmek amacıyla Nazım Hikmet’in de Cemiyet’e aza olması , Rıza NUR’un nezaketli ve aydın bir görüşüdür.

“Yaşadığım hayat öyle bir hayat ki; şahsi, ilmi, idari, siyasi, ahlaki görgü ve tecrübe ile doludur.”(sf.51) . Yazarın kendisini “filozof yaradılışlı” olarak hatıratının başında tanıtması ihtimal ki yadırganabilir. Ancak kendisinin dediği gibi; (sf. 52 : ) “Biz bu eserde ne gurur ne de tevazu gösterdik. Hakikatleri hiç bozmaksızın hatta aleyhimize de olsa aynen yazdık. Lehimize olursa da tevazu hasebiyle onu yazmaktan vazgeçmedik.” Yazar Rıza NUR, hatıratında pek çok yerde kendini eleştirmekte yerden yere vurmaktadır. Demek ki hatıratında kendisini filozof diyerek övmesi, samimiyettendir; okura hatıratının ne derece önemli olduğunu ve samimi yazıldığını göstermek içindir. “Nedense Türk Milletine ebedi ve ezeli sönmez bir muhabbetim ve ona hizmet için büyük bir hırsım var. İşte bu muhabbet ve hırs beni bunları Türk nesillerine ders ve ibret olarak sevk etmiştir. Bazan bir şey, yılların sa’yi, eza ve cefa, tehlike ve mahrumiyetleriyle, bazan büyük felaketlerle öğreniliyor. İşte bunların neticelerini ömür sarf etmeden, türlü belalar çekmeden öğretecek olan bu görgüleri Türk’e öğretmeği vazife bildim. Bilhassa Türkiye’nin tarihi vak’aları içinde yaşadığımdan bu hakikatleri de Türk’e ve tarihe olduğu gibi bildirmek de mukaddes bir vazifedir.”

Bu bölümde Turgut ÖZAKMAN adındaki Atatürkçüye cevap vermek istiyoruz.

Bir rejimin kurucusu eleştirilecekse , eleştiri ortamında o kişinin kurduğu rejim; kanun koymamalıdır. Özgür ve çok serbest bir tartışma ortamı oluşturulmalı ve rejimin kurucusuna ; rejimin terminoloji ve kaynak kitaplarının dışından bakılmalıdır.

Atatürkçülerin yanaşmadıkları budur.

Üstelik bilim ve akıl adına bunu yaparlar!

Bu yüzden Atatürk Türkiyesi’nin Gizli Celse Zabıtları, Harp Tarihi Dairesi yayınları gibi yalaka ve güdük sözde belgeleri belge olarak göremeyiz. Çünkü eninde sonunda Atatürk’ü övme noktasında tarihi tersyüz ederler. Sonradan zabıtlara bir çok yazılı operasyon yapmak Dünya Tarihi’nde yeni bir olgu değildir. Kuran’ı yasaklayıp alfabeyi Latinleştirenler, zabıtları tahrif edemez mi? Devlet paralelinde yayınlanan hiçbir yayını güvenilir bulmuyoruz.
 

nükhet

New member
Katılım
19 Eki 2020
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
1-Turgut ÖZAKMAN diyor ki: “(Rıza Nur’un hatıratını yayımlayan) Yayınevi, Rıza NUR’un British Museum’a verdiği dört yazmanın tamamını değil, yalnız Atatürk aleyhinde olanları seçip yayınlamıştır (Dr. Rıza Nur Dosyası , Turgut ÖZAKMAN sf.8 )

Defalarca yayınevi tarafından belirtildiği üzere amaç tarihte bilinmeyen bir noktanın olmaması gayesidir. Yayınevi, ‘SON SÖZ’de “Rıza Nur’un elyazısıyle üçyüz sahife kadar tutar ve gayri siyasi mahiyette olan şiir ve nesirler , Birinci ciltte dercedildiği için tekrarlamama maksadıyle Vasiyetnamem, Namık Kemal’in şiirlerinin sadeleştirilmiş şekli olan Rüya adlı ek, Klod Farrer’e yazılmış olup Fransızca aslı dercedilmiş olan yedi sahifelik mektup, önemli görülmediği cihetle hariç bırakılmıştır.” Tarihçi için lazım olan Rıza Nur’un gözlemleridir. Önemli görülmeyen eserler bu yüzden yayınlanmamıştır.

2-Turgut ÖZAKMAN diyor ki : “Rıza NUR’un Abdulhamid ve diğer hanedan mensupları hakkındaki görüş ve düşüncelerini sübjektiflik , nankörlük, şahsilik, hatalı olmak ve hissilikle suçlayan yayınevi, Rıza Nur’un M. Kemal Atatürk ve Milli Mücadele kadrosu hakkındaki kaba ifadelerini ve çirkin iddialarını ise şöyle sunmaktadır ( …)”

Yani demek istiyor ki ; Rıza Nur’un hatıratını basan yayınevi, Atatürk eleştirilince durumu objektif, Abdulhamit eleştirilince subjektif olarak değerlendiriyormuş!!! Kimin subjektif olduğu bellidir. Öze gelirsek; Şimdi Osmanlı yoktur . Şeriat Devleti yoktur. Buna rağmen belgeler Osmanlı Hanedanının lehindedir. Dolayısıyla Rıza Nur’un Osmanlı’yı değerlendirmesinde subjektif olduğu ; gerçektir.

3-Yayınevinin bazı cümlelerini özellikle almayan Turgut ÖZAKMAN’a ve kandırmaya çalıştığı okurlarına biz yazalım: Yayınevi diyor ki : “Doktor Rıza Nur da nihayet insan olmak itibariyle muayyen hatalara düşebileceği gibi gözlemleri kısmen eksik veya yanlış da olabilir. Fakat okuyucular hatıratın bütününü dikkate aldıkları zaman, onu kendi kusurları hakkında DAHİ SAMİMİYET VE HAKİKATE SADAKAT GAYRETİ içinde bulacaklardır. Bu itibarla ümit ediyoruz ki; hatırat sahibinin kendi kusurlarını dahi açıkça ortaya koyabilmek samimiyetini göstermiş olması okuyucular tarafından eksik ve hataların tesamühle karşılanmasını sağlayacaktır.”

Rıza NUR’a güveni zedelemek için ona yapılan iftiraların başında ise onun ‘homoseksüel eğilimli’ olduğu iddiası gelmektedir. Halbuki durum öyle bile olsa, örneği ABD’de vs. olan, homoseksüel olup ta mesleki ve politik hayatında işini düzgün yapabilen insanların varlığı; ‘homoseksüel eğilim’in aslında ruh hastalığı derecesinde kafası karışıklıktan kaynaklanmadığını ispatlamaktadır.

Rıza Nur ise hatıratının başlangıcında şöyle demektedir: “Bu eserimdeki itiraflarımla bazı fırsat arıyanlar bazı kusurlarımı ele alıp beni kötülemeye çalışacaklardır. ŞİMDİDEN DERİM Kİ benim gibi iyilik ve kötülüklerini böyle yazabilecek kaç babayiğit vardır?! YAZMASAM KİMSE BİLEMEZDİ. Buna rağmen saklamadım.” “Biz bu eserde ne gurur ne de tevazu gösterdik. Hakikatleri hiç bozmaksızın hatta aleyhimize de olsa aynen yazdık. Lehimize olursa da tevazu hasebiyle onu yazmaktan vazgeçmedik. VAK’ALAR ACI TATLI AYNEN TARİHE MAL EDİLMELİDİR. Kendi görmediğimiz veya pekiyi öğrenemediğimiz şeyleri tafsil etmedik. Bir zikir ile geçtik.” “Burada her şeyi, hatta şehvete ait şeyleri de yazdım. Bu çirkindir; telakki böyledir. Nerde değil , bütün cihanda; şimdi değil ; bütün zamanda asırlardan beri hep böyledir. Fakat bu hayattır. Hem de insanların ameli hayatının en mühim kısmı. Şimdiye kadar bunu yazan azdır. Halbuki herkes bunu yapmıştır. Bunlarda tıbbi, sıhhi , içtimai, ahlaki bilgiler, dersler ibretler vardır. Ben bu adetin haricine çıkıp onları da yazdım. Denecek ki ; bu terbiyeyi, ahlakı bozar. Gençlerin gözünü açar. Halbuki şimdiye kadar bu iş hep saklanmıştır. Buna rağmen her genç de bunu behemehal öğrenmiştir. Önüne geçilmez bir şeydir. Demek ki bu fikir boştur. Açıkça yazmak evladır. İnsanların her hali yazılır da her gün ve bol bol yaptıkları bu iş neden yazılmaz. Halbuki beşeri varlığın, işlerin, siyasi, içtimai birçok şeylerin de ekseriya masdarı, sebebi, esası budur. Bir Arap şairi: Kıvamüd dini veddünya bi hazel’uzvi iz kama / Fela haşre vela neşre vela ba’se iza nama Demiştir ki, ne doğrudur. İşte buna kadar her şeyi AÇIKÇA yazıyorum. Dr. Rıza NUR Paris 1929 ”

Yukarıdaki satırları okumadan Rıza Nur’u doğru değerlendiremeyiz. Bu cümleler Hatırat’a bakışımızı kökten değiştirecek bilgilerdir. Ancak Turgut ÖZAKMAN bu cümleleri bilinçli olarak almamış , okurunu bilgilendirmemiştir. Bu affedilmez bir ciddiyetsizlik, terbiyesizliktir.

4-Turgut ÖZAKMAN diyor ki: “(Rıza Nur’un kendi ile ilgili itiraflarını okura sunduktan sonra)M. Kemal Atatürk’e karşı olanların dört elle sarıldıkları, ciddi bir kaynak olarak ileri sürdükleri bu hatıraları Rıza Nur işte bu durumdayken yazmış.”

Evet, bu durumdayken. Yani gerçeğe son derece sadık bir nakledici durumunda!

5-Turgut ÖZAKMAN diyor ki: “Hatıralarının, başlıca tanıkların hayatta olmayacağını tahmin ettiği bir tarihe -1960 yılına kadar- kadar açıklanmaması için de önlem almış. Sadece bu önlem bile yazarın niyet ve amacının, tarihe hizmet olmadığını göstermektedir.”

Halbuki Rıza Nur’un hatıratının yayınlanmasının uzak bir tarihe ertelemesinin sebebi, her kanlı devrimlerin, toplumca zaman geçtikçe daha objektif olarak değerlendirildiği gerçeğidir.

6-Turgut ÖZAKMAN; Rıza NUR’un çoğu kelimesini (derhal not etmek,hatırda kalmak, aynen yazmak vs.) cımbızla çekiyor, sözlükten anlamlar yükleyerek, birkaç alıntıyla karşılaştırıp Rıza NUR’un yalancı olduğunu iddia ediyor… Edebiyat fakiri olmak böyle bir şey…. Oysaki Rıza NUR çoğu kelimeleri kendi sözlük anlamlarıyla değil, edebiyatta akıcılığın ve söz sanatının , günlük konuşmada cümle içinde akıp durduğu yeri bilerek, yan anlamında kullanmaktadır.
 

nükhet

New member
Katılım
19 Eki 2020
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
7-Turgut ÖZAKMAN; Rıza Nur’un çelişkili ifadeler kullandığı yolunda suçlamalarda bulunuyor. Oysaki sf.134’de Tıbbiyede iken boyunun 1 metre 74 cm olduğunu yazıyor, sf.47’de Hatıratını tamamladığı yaşta ise güçsüzleşen ve bükülen vücudunun gereği olacak ki, boyunun 1 metre 69 cm olduğunu yazıyor. Turgut ÖZAKMAN ise bunun çelişki olduğunu söylüyor. Sf. 134’de Rıza Nur, “Babam sarışın mavi gözlü ve BEYAZ TENLİ İDİ. BEN DE ÖYLEYİM.” Sf. 1528’de Rıza NUR : “BEYAZ DERİLİ, sarı gözlü bir adamım.” Diyor. Turgut’a göre bu da çelişkiymiş!!!!

8-Turgut ÖZAKMAN yine cımbızını daldırıyor Rıza NUR’un Hatıratı’na ve sf. 523’deki cümleyi alıyor: “Herkes keyfine , fantezisine , kendi maksadına, menfaatine, aldatacağına ve aldatıldığına göre yazar.” Diyor ki Turgut ÖZAKMAN, Rıza NUR sahtekar olduğunu burada bizzat itiraf ediyormuşmuş… Oysaki bir önceki cümleyi okura sunmuyor : “(…) İşler nedir, gazete havadisleri nedir? İşlerin içyüzleri ile dışyüzleri adeta yüzde doksanbeş birbirine uymaz. Sonra işler üzerine ne spekülasyonlar yapılır?... Bu sebeple gazete havadislerine çok defa inanmamalıdır. Herkes keyfine , fantezisine , kendi maksadına, menfaatine, aldatacağına ve aldatıldığına göre yazar.” Yani Turgut yine çakıyor!

9-Turgut devam ediyor: “Kulağı delik ve kimliği belirsiz kimselerden dinlenen dedikodulara dayanarak siyasi hatıra yazılır mı? Böyle bir kitap, tarih için alternatif bir kaynak olarak kabul edilebilir mi?” Rıza NUR’un şu cümleleri önemlidir: (sf. 1398 ) “Artık mebus değilim. Mebusum amma terk edip çekildim. Hatta Vatan’da değilim, gurbetteyim. Bundan böyle yazacağım şeyler gazetelerde gördüğüm ve Paris’e gelen bazı kulağı delik kimselerden işittiğim malumattır. Benim bundan böyle kaydedeceklerimden başka daha kim bilir neler olmuştur? Kulağımıza gelen vak’aların kimbilir daha ne çirkin içyüzleri vardır!.. Hem de Lion’da ve Paris’te bir yıl kadar ne bizim gazeteleri ve ne de Fransız gazetelerini okumadım.” Yayınevinin açıkladığı gibi: (sf.6 ) “Fakat böyle bir hatıratta asıl olan şahsi duygu ve düşünceler değil, gözlemlerdir. Eğer hatırat sahibi gözlemlerinde hakikate sadık kalıyorsa mesele yoktur. Çünkü istikbalin tarihçisine malzeme olacak hususlar, işte bu gözlemlerdir. Şahsi rey ve mütalaalarına katılıp katılmamakta okuyucular hürdürler. İsterlerse bu rey ve mütalaaları mutlak veya nisbi bir surette kabul veya reddedebilirler.”

Resmi tarih belgelerinden anlaşıldığına göre Rıza Nur’un Paris’teki hayatı boyunca Ankara’nın kendisine ilgisi sürmüştür. Rıza Nur'un ruh hastası ya da kafası karışık bir akıl hastası olmadığını Ankara da bilmekteydi. Öyleyse o devirlerin tanığının gözlemlerini sansürsüz okumak, dimağımıza mühürlenmiş bir çok yanlış bilgiyi değiştirecektir.
 
Üst Alt