Bu yaptığımız, bu seneki haccımızdan daha sevabdır
İbnu'l-Mubarek, kendi devri alimlerini de hayran bırakan ilim ve ahlakının yanı sıra, Anadolu cihadına katılmış, pehlivan yapılı bir muharib ve büyük servet sahibi bir tüccardı. Kazancını ilim adamı yetiştirmek ve onların geçimine yardımcı olmak yolunda harcıyordu. Sefilane bir hayatın ona göre müslüman zühdüyle bir alakası yoktu. Aşağıda, İbnu'l-Cezvi'nin Hakim-i Neysaburi'den naklettiği ibretamiz hadise, (muntazam ve bidaye’de) bu büyük zahidin günümüz için bile rehberliğini sürdürdüğünü gösterecek tazeliktedir:
İbnu'l-Mubarek dostlarıyla beraber hac seferine çıkmıştır, yükler dolusu erzakla... Hizmetkarlardan birisinin getirdiği bir keklik yolda ölmüş ve bir süprüntülüğe atılmıştır. Orada küçük bir kulübe vardır. İbnu'l-Mubarek atının üstündedir ve farkeder ki, bu kulübedeki küçük bir kız başını uzatıp uzatıp geri çekiyor, görünmeyeceği bir anı kolluyar. İbnu'l-Mubarek böyle bir imkanı yaratınca, kızcağız üzerindeki tek peştemalla geliyor, o Ölü kekliği kapıp kulübesine kaçıyor. O an, alimimiz, hizmetindeki bir gence; "git kapısını çal, o kızı al da gel" emrini vermiştir. Getirilen kızdan alınan bilgi yürek parçalayıcıdır. Meğer, kulübede iki kızkardeş yaşıyorlarmış. Varlıklı sayılan babaları Ölmüş, zalim heriHer gelip ellerinde ne varsa alıp götürmüşler, tek peştemalla kalakalmış, Ölü eti yemenin kendilerine helal sayılacağıhir çaresizliğe düşmüşler. Olanları dinleyen İhnu'l-Mubarek kızcagıza soruyor: "Size bakacak bir kimse yokmu?" "Yok" cevabını alınca içi kararıyar ve yanındaki gence; "yanımızdaki malları bu kıza ver" diyor ve vekilharcına dönüp; "kaç paramız var?" diye soruyor. Paranın mikdarı bin dinarmış. Bu koca Türk alim o anda hiç beklenmedik şu kararını açıklıyor: "Yirmi dinarını ayır, Merv'e dönüşümüz için herhalde yeter. Gerisini şu kızın peştemaline doldur". Üstadın emri yerine getirilmiştir. Kendisine soruyorlar: "Niçin hacdan vazgeçtin?" İşte emsalsiz adama yakışan cevab: "Bu yaptığımız, bu seneki haccımızdan daha sevabdır" (huve efdalu mine’l-hacci).
Günümüzden 1200 sene evvel yaşanmış bu ibret dolu hadisenin başkahramanını rahmetle anıyor ve bu davranışı, İslam dünyasında halen semt pazarı artıklarından evine azık derleyenlerin az olmadığı bilinip dururken, alayu vala ile defalarca hacca, umreye koşmakta olan zengin büyüklerimize (!) ithaf ediyoru. Tasavvuf kültürümüzde insanlığın yararlanabileceği daha nice ibretamiz dersler vardır; yeter ki, bu kültürün kaynakları ilmi seviyede sunulabilsin, hakkıiyle değerlendirebilisin.
İslamiyat, sayı 3, tasavvuf, sayfa 13....
İbnu'l-Mubarek, kendi devri alimlerini de hayran bırakan ilim ve ahlakının yanı sıra, Anadolu cihadına katılmış, pehlivan yapılı bir muharib ve büyük servet sahibi bir tüccardı. Kazancını ilim adamı yetiştirmek ve onların geçimine yardımcı olmak yolunda harcıyordu. Sefilane bir hayatın ona göre müslüman zühdüyle bir alakası yoktu. Aşağıda, İbnu'l-Cezvi'nin Hakim-i Neysaburi'den naklettiği ibretamiz hadise, (muntazam ve bidaye’de) bu büyük zahidin günümüz için bile rehberliğini sürdürdüğünü gösterecek tazeliktedir:
İbnu'l-Mubarek dostlarıyla beraber hac seferine çıkmıştır, yükler dolusu erzakla... Hizmetkarlardan birisinin getirdiği bir keklik yolda ölmüş ve bir süprüntülüğe atılmıştır. Orada küçük bir kulübe vardır. İbnu'l-Mubarek atının üstündedir ve farkeder ki, bu kulübedeki küçük bir kız başını uzatıp uzatıp geri çekiyor, görünmeyeceği bir anı kolluyar. İbnu'l-Mubarek böyle bir imkanı yaratınca, kızcağız üzerindeki tek peştemalla geliyor, o Ölü kekliği kapıp kulübesine kaçıyor. O an, alimimiz, hizmetindeki bir gence; "git kapısını çal, o kızı al da gel" emrini vermiştir. Getirilen kızdan alınan bilgi yürek parçalayıcıdır. Meğer, kulübede iki kızkardeş yaşıyorlarmış. Varlıklı sayılan babaları Ölmüş, zalim heriHer gelip ellerinde ne varsa alıp götürmüşler, tek peştemalla kalakalmış, Ölü eti yemenin kendilerine helal sayılacağıhir çaresizliğe düşmüşler. Olanları dinleyen İhnu'l-Mubarek kızcagıza soruyor: "Size bakacak bir kimse yokmu?" "Yok" cevabını alınca içi kararıyar ve yanındaki gence; "yanımızdaki malları bu kıza ver" diyor ve vekilharcına dönüp; "kaç paramız var?" diye soruyor. Paranın mikdarı bin dinarmış. Bu koca Türk alim o anda hiç beklenmedik şu kararını açıklıyor: "Yirmi dinarını ayır, Merv'e dönüşümüz için herhalde yeter. Gerisini şu kızın peştemaline doldur". Üstadın emri yerine getirilmiştir. Kendisine soruyorlar: "Niçin hacdan vazgeçtin?" İşte emsalsiz adama yakışan cevab: "Bu yaptığımız, bu seneki haccımızdan daha sevabdır" (huve efdalu mine’l-hacci).
Günümüzden 1200 sene evvel yaşanmış bu ibret dolu hadisenin başkahramanını rahmetle anıyor ve bu davranışı, İslam dünyasında halen semt pazarı artıklarından evine azık derleyenlerin az olmadığı bilinip dururken, alayu vala ile defalarca hacca, umreye koşmakta olan zengin büyüklerimize (!) ithaf ediyoru. Tasavvuf kültürümüzde insanlığın yararlanabileceği daha nice ibretamiz dersler vardır; yeter ki, bu kültürün kaynakları ilmi seviyede sunulabilsin, hakkıiyle değerlendirebilisin.
İslamiyat, sayı 3, tasavvuf, sayfa 13....