hakka davet
New member
Hz.Peygamber ( s.a.s.), Islam'ın payidar olması ve insanlıgın kurtulmasi için, milâdi 7. yüzyilin iki emperyalist süper gücü olan Bizans ve Iran Imparatorlukların çökmesi gerektigine isaret etmis ve daha hayatta iken, buralara savas açmıstır. Bizans ve Iran.
Bizans köyleri, kasabaları, sehirleri, teker teker Islâm Devleti'nin egemenligine giriyor: Halid b. Velid'in eline teslim oluyorlardi... Resulullah (s.a.s)'in duası gerçeklesmiş, Halid
Allah'in kılıcı (Seyfullah) olmustu... Koca Bizans kaleleri, âdeta onun kılıcıyla yerle bir oluyordu. Nitekim iki süper devletten Bizans, her gün biraz daha küçülüyor, topraklarını, vatandaşlarını Islam adaletine, yâni Allah'ın kanunlarına terkediyordu.
Bu sekilde, tek gayeleri Allah'ın kanunlarını her tarafa hakim kılmaya matuf olan Islam ordusu, bugünkü Ürdün sınırlari içerisinde bulunan ve o zamanlar Bizans'ın elinde bulunan Yermuk'a varmıstı.
İslam ordusunda, 100'ü Bedir savasına istirak etmis olan (Bedrî) bin kadar sahabî vardi.
Islam ordusuyla kâfir ordusu karsı karsıya gelmislerdi. Her iki tarafın ordu komutanları, ordularının savas düzenine sokuyor, son taktiklerini veriyorlardı.
Her iki ordu bu sekilde karşı karşıya gelince, Bizans ordu komutanı George ordusunun saflarından ayrılarak, her iki ordu arasinda durdu ve Islam ordu komutani Halid'i istedi. Halid, yerine Ebû Ubeyde Ibnu'l-Cerrâh'ı bırakarak, atını George'ye dogru sürdü. Her iki komutan birbirlerine o kadar yaklastılar ki, atlarının boyunlan birbirine degiyordu.
İki davanın, ideolojinin, dünya görüsünün temsilcileri karsi karsiya gelmislerdi: Bir yanda İslam, öbür yanda Sirk ve Küfr!..Her iki komutan birbirlerine aman verip konusmaya basladılar.
George şöyle dedi:
- Yâ Halid, bana dogruyu söyle ve yalan söyleme! Çünkü hür olan yalan söylemez. Bana oyun oynamaya da kalkma, çünkü asîl olanlar, Allah rızası için konusmak isteyene oyun yapmazlar. Allah'ın sizin Peygamber'e gökten bir kılıç indirdigi ve Peygamber'in de onu sana verdigi, ve o kılıcı üzerlerine çekip savastiğin her kavmi maglub ettigin dogru mu?
Halid:
- Hayır! dedi.
George tekrar sordu:
- O halde, niçin Seyfullah (Allah'ın kılıcı) diye adlandırıldın?
Halid şu cevabı verdi:
- Allah’u teala bize Peygamberini gönderdi. O bizi Islam'a davet etti. Biz ise, ondan nefret edip, ondan uzaklastık. Sonra bir kısmımız ona inanıp, tabi oldu, bir kısmımız da onu yalanlayıp uzaklastı. Ben, onu yalanlayıp, ondan uzaklaşan ve onunla savasanlar arasındaydım. Daha sonra Allah kalplerimize hidayet verdi ve ona inandık. O zaman bana, "Sen, Allah'a baska güçleri ortak koşanlar -yâni O'na inandiklarini söyledikleri halde O'nun kanunlarina degil, kendi yaptıkları kanunlara tabi olanlar- üzerine çekilmis olan Allah kılıçlarından bir kılıçsın!" dedi ve muvaffak olmam için dua etti. Böylece bana "Seyfullah" dendi. Ve ben, Allah'ın yanında baska güçler taniyan, onlara tabi olanlara karşi en şiddetli savaşan Müslümanlardan biriyim.
George:
- Dogru söylüyorsun, dedi ve devam etti:
- Yâ Halid, beni neye davet ediyorsun?
Halid şöyle dedi:
- Allah dışında, itaat edilecek hiç bir ilâh, yani güç, yâni put, yâni makam, yâni kisi tanımadığına; Muhammedin, O'nun hem kulu, hem de Peygamberi olduguna inanmak ve bunu herkese karşı açıkca ilân edip sehâdet etmek; Peygamber vasıtasıyla Allah'tan gelen kanunlari ikrar edip uymak!
George Şöyle sordu:
- Peki bu dediklerini kabul etmeyenlere ne yaparsınız?
Halid su cevabi verdi:
- Teslim olurlarsa, onlardan cizye alır, inançlarına karışmayız ve İslam Devletine tabi olurlar.
George devam etti:
- Cizye vermezlerse?
Halid söyle dedi:
- Onlara savaş açacağımızı söyler ve onlarla savaşırız!
George tekrar sordu:
- Bugün dininizi kabul edip size katılanların Allah katinda mevkisi ne olur?
Halid su cevabi verdi:
- Allah'ın bize farz kildigi gibi, mevkisi bizimkiyle aynı olur. Güçlü olanımız, zayıf olanımız; önce Müslüman olanımız; sonra Müslüman olanımız, hepimizin mevkisi birdir.
George yine sordu:
- Yâ Halid, bugün sizin dininize girenin sevabı ile sizinki aynıdır, demek mi istiyorsun?
Halid:
- Evet, hatta bizden de üstündür!
George:
- Nasil sizinle bir olur ki, siz ondan önce Müslüman oldunuz?
Halid:
-Biz bu dine girip, Peygamberimiz (s.a.s.)'e biat ettigimizde, o aramızda yaşıyordu. Ona Allah'tan haberler geliyor, o da bize teblig ediyordu. Bize öyle deliller gösteriyordu ki, bizim gördüklerimizi görenlerin, duyduklanmızı duyanların Müslüman olup, biat etmeleri tabii bir seydi. Size gelince; siz bizim gördüklerimizi görmediniz, duyduklanmızı duymadınız ve onda müşahe de ettigimiz harikalara sahit olmadınız. Onun için, aranızdan, kim samimi bir niyet ve ihlâsla dinimize girse, o bizden üstün olur!
George söyle dedi:
- Billâhi bana dogru söyledin, yalan söylemedin ve beni kendi fikrine çekmek için bir sey söylemedin.
Halid:
- Billâhi sana dogru söyledim. Benim, ne senden ve ne de sizden olan hiçbir kimseden korkum yok! Sana söylediklerimin dogru olduğuna da Allah kefildir.
Bunun üzerine George, "dogru söyledin" dedikten sonra, kalkanını ters çevirdi ve Halid'e yaklasarak, "bana İslam'i ögret" dedi.
Halid, George'yi karargâhına götürerek, üzerine bir tulum su döküp guslettirdi. Daha sonra da iki rekât namaz kıldı.
George'nin Müslümanlar tarafina geçmesini hücum sanan Bizans askerleri saldiriya geçti ve savas basladi.
George Müslüman olmus, Halid'in yanında, biraz önce komutanı oldugu Bizans ordusuna karsi savaşıyordu. Savaş aksama kadar sürdü ve Islam ordusunun zaferiyle son buldu..
Savaş meydanında binlerce ölü ve sehit... Müslüman sehitleri ve kâfir ölüleri... Bir degillerdi tabii. Sehitler Allah için; ölüler ise Allah düsmani, yâni Islam nizamina düsmanlar için savasmıstı.
Elbette ki biri Müslüman, diğeri kâfir; Biri sehit, digeri ölü; biri gazi digeri kâfir firarisidir; "Müsrikler hoslanmasalar da".
Allah'in, birbirinin zıddı olarak gösterdiği sehitle kâfir ölüsünü, hangi insan hangi hakla bir tutabilir
Müslüman sehitleri arasinda, bir tanesi vardı ki, farklıydı öbürlerinden. Peygamber'i görmemiş, Kur'an-ı duymamıştı o...Zekât nedir bilmiyor, Hac 'dan habersizdi o... Ayet okumamış, oruç tutmamıştı o...
Bu farkli şehidin adi George idi. Halid'e bakarak kıldığı iki rekat namazdan baska namaz kılmadı. Adını bile Müslüman adina çevirmeye firsati olmadi. Bir tek sey bildi George: Kendini Allah davasina fedâ etmek...
Buram buram sehadet kokuyordu George. Allah'ın kılıcı Halid, Müslüman oluşu henüz bir günü doldurmamiş olan bu şehide gıpta ile bakiyor, Allah'ın hikmet ve kudreti karşısında, sevinç ve şükür gözyaşlari döküyordu.
George, "kâlü belâ"dan beri, Allah davasi için sehid olmus, en güzel insanlar arasina giriyordu... Ne mutlu ona ve onun gibi olanlara!..
Suyûti Tarihul-Hulefa, Misir, 1964, s. 74-75,
Taberi Tarihul-Umemi ve'l-Mulûk, Beyrut, 1962, III. 397,
Prof. Ihsan Süreyya Sırma, Tarih suuru, Seha yayınları
Bizans köyleri, kasabaları, sehirleri, teker teker Islâm Devleti'nin egemenligine giriyor: Halid b. Velid'in eline teslim oluyorlardi... Resulullah (s.a.s)'in duası gerçeklesmiş, Halid
Allah'in kılıcı (Seyfullah) olmustu... Koca Bizans kaleleri, âdeta onun kılıcıyla yerle bir oluyordu. Nitekim iki süper devletten Bizans, her gün biraz daha küçülüyor, topraklarını, vatandaşlarını Islam adaletine, yâni Allah'ın kanunlarına terkediyordu.
Bu sekilde, tek gayeleri Allah'ın kanunlarını her tarafa hakim kılmaya matuf olan Islam ordusu, bugünkü Ürdün sınırlari içerisinde bulunan ve o zamanlar Bizans'ın elinde bulunan Yermuk'a varmıstı.
İslam ordusunda, 100'ü Bedir savasına istirak etmis olan (Bedrî) bin kadar sahabî vardi.
Islam ordusuyla kâfir ordusu karsı karsıya gelmislerdi. Her iki tarafın ordu komutanları, ordularının savas düzenine sokuyor, son taktiklerini veriyorlardı.
Her iki ordu bu sekilde karşı karşıya gelince, Bizans ordu komutanı George ordusunun saflarından ayrılarak, her iki ordu arasinda durdu ve Islam ordu komutani Halid'i istedi. Halid, yerine Ebû Ubeyde Ibnu'l-Cerrâh'ı bırakarak, atını George'ye dogru sürdü. Her iki komutan birbirlerine o kadar yaklastılar ki, atlarının boyunlan birbirine degiyordu.
İki davanın, ideolojinin, dünya görüsünün temsilcileri karsi karsiya gelmislerdi: Bir yanda İslam, öbür yanda Sirk ve Küfr!..Her iki komutan birbirlerine aman verip konusmaya basladılar.
George şöyle dedi:
- Yâ Halid, bana dogruyu söyle ve yalan söyleme! Çünkü hür olan yalan söylemez. Bana oyun oynamaya da kalkma, çünkü asîl olanlar, Allah rızası için konusmak isteyene oyun yapmazlar. Allah'ın sizin Peygamber'e gökten bir kılıç indirdigi ve Peygamber'in de onu sana verdigi, ve o kılıcı üzerlerine çekip savastiğin her kavmi maglub ettigin dogru mu?
Halid:
- Hayır! dedi.
George tekrar sordu:
- O halde, niçin Seyfullah (Allah'ın kılıcı) diye adlandırıldın?
Halid şu cevabı verdi:
- Allah’u teala bize Peygamberini gönderdi. O bizi Islam'a davet etti. Biz ise, ondan nefret edip, ondan uzaklastık. Sonra bir kısmımız ona inanıp, tabi oldu, bir kısmımız da onu yalanlayıp uzaklastı. Ben, onu yalanlayıp, ondan uzaklaşan ve onunla savasanlar arasındaydım. Daha sonra Allah kalplerimize hidayet verdi ve ona inandık. O zaman bana, "Sen, Allah'a baska güçleri ortak koşanlar -yâni O'na inandiklarini söyledikleri halde O'nun kanunlarina degil, kendi yaptıkları kanunlara tabi olanlar- üzerine çekilmis olan Allah kılıçlarından bir kılıçsın!" dedi ve muvaffak olmam için dua etti. Böylece bana "Seyfullah" dendi. Ve ben, Allah'ın yanında baska güçler taniyan, onlara tabi olanlara karşi en şiddetli savaşan Müslümanlardan biriyim.
George:
- Dogru söylüyorsun, dedi ve devam etti:
- Yâ Halid, beni neye davet ediyorsun?
Halid şöyle dedi:
- Allah dışında, itaat edilecek hiç bir ilâh, yani güç, yâni put, yâni makam, yâni kisi tanımadığına; Muhammedin, O'nun hem kulu, hem de Peygamberi olduguna inanmak ve bunu herkese karşı açıkca ilân edip sehâdet etmek; Peygamber vasıtasıyla Allah'tan gelen kanunlari ikrar edip uymak!
George Şöyle sordu:
- Peki bu dediklerini kabul etmeyenlere ne yaparsınız?
Halid su cevabi verdi:
- Teslim olurlarsa, onlardan cizye alır, inançlarına karışmayız ve İslam Devletine tabi olurlar.
George devam etti:
- Cizye vermezlerse?
Halid söyle dedi:
- Onlara savaş açacağımızı söyler ve onlarla savaşırız!
George tekrar sordu:
- Bugün dininizi kabul edip size katılanların Allah katinda mevkisi ne olur?
Halid su cevabi verdi:
- Allah'ın bize farz kildigi gibi, mevkisi bizimkiyle aynı olur. Güçlü olanımız, zayıf olanımız; önce Müslüman olanımız; sonra Müslüman olanımız, hepimizin mevkisi birdir.
George yine sordu:
- Yâ Halid, bugün sizin dininize girenin sevabı ile sizinki aynıdır, demek mi istiyorsun?
Halid:
- Evet, hatta bizden de üstündür!
George:
- Nasil sizinle bir olur ki, siz ondan önce Müslüman oldunuz?
Halid:
-Biz bu dine girip, Peygamberimiz (s.a.s.)'e biat ettigimizde, o aramızda yaşıyordu. Ona Allah'tan haberler geliyor, o da bize teblig ediyordu. Bize öyle deliller gösteriyordu ki, bizim gördüklerimizi görenlerin, duyduklanmızı duyanların Müslüman olup, biat etmeleri tabii bir seydi. Size gelince; siz bizim gördüklerimizi görmediniz, duyduklanmızı duymadınız ve onda müşahe de ettigimiz harikalara sahit olmadınız. Onun için, aranızdan, kim samimi bir niyet ve ihlâsla dinimize girse, o bizden üstün olur!
George söyle dedi:
- Billâhi bana dogru söyledin, yalan söylemedin ve beni kendi fikrine çekmek için bir sey söylemedin.
Halid:
- Billâhi sana dogru söyledim. Benim, ne senden ve ne de sizden olan hiçbir kimseden korkum yok! Sana söylediklerimin dogru olduğuna da Allah kefildir.
Bunun üzerine George, "dogru söyledin" dedikten sonra, kalkanını ters çevirdi ve Halid'e yaklasarak, "bana İslam'i ögret" dedi.
Halid, George'yi karargâhına götürerek, üzerine bir tulum su döküp guslettirdi. Daha sonra da iki rekât namaz kıldı.
George'nin Müslümanlar tarafina geçmesini hücum sanan Bizans askerleri saldiriya geçti ve savas basladi.
George Müslüman olmus, Halid'in yanında, biraz önce komutanı oldugu Bizans ordusuna karsi savaşıyordu. Savaş aksama kadar sürdü ve Islam ordusunun zaferiyle son buldu..
Savaş meydanında binlerce ölü ve sehit... Müslüman sehitleri ve kâfir ölüleri... Bir degillerdi tabii. Sehitler Allah için; ölüler ise Allah düsmani, yâni Islam nizamina düsmanlar için savasmıstı.
Elbette ki biri Müslüman, diğeri kâfir; Biri sehit, digeri ölü; biri gazi digeri kâfir firarisidir; "Müsrikler hoslanmasalar da".
Allah'in, birbirinin zıddı olarak gösterdiği sehitle kâfir ölüsünü, hangi insan hangi hakla bir tutabilir
Müslüman sehitleri arasinda, bir tanesi vardı ki, farklıydı öbürlerinden. Peygamber'i görmemiş, Kur'an-ı duymamıştı o...Zekât nedir bilmiyor, Hac 'dan habersizdi o... Ayet okumamış, oruç tutmamıştı o...
Bu farkli şehidin adi George idi. Halid'e bakarak kıldığı iki rekat namazdan baska namaz kılmadı. Adını bile Müslüman adina çevirmeye firsati olmadi. Bir tek sey bildi George: Kendini Allah davasina fedâ etmek...
Buram buram sehadet kokuyordu George. Allah'ın kılıcı Halid, Müslüman oluşu henüz bir günü doldurmamiş olan bu şehide gıpta ile bakiyor, Allah'ın hikmet ve kudreti karşısında, sevinç ve şükür gözyaşlari döküyordu.
George, "kâlü belâ"dan beri, Allah davasi için sehid olmus, en güzel insanlar arasina giriyordu... Ne mutlu ona ve onun gibi olanlara!..
Suyûti Tarihul-Hulefa, Misir, 1964, s. 74-75,
Taberi Tarihul-Umemi ve'l-Mulûk, Beyrut, 1962, III. 397,
Prof. Ihsan Süreyya Sırma, Tarih suuru, Seha yayınları