H
hüma-gül
Guest
“Resule itaat eden, Allaha itaat etmiş olur” (Nisa 80)
“Deki, “Allaha ve Peygambere itaat edin! Eğer itaat etmeyip yüz çevirirlerse, (kafir olurlar) Elbette Allah kafirleri sevmez.” (Ali imran 32)
13 - Kim Allah’a ve Peygambere inanmazsa bilsin ki, şüphesiz biz, inkarcılar için alevli bir ateş hazırladık.(fetih 13)
Allah’ın dini olan İslam, insana iki kaynaktan gelmektedir. Bunlardan birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi ise Allah’ın peygamberlerinin sözleri, kişilikleri ve uygulamalarıdır. Yüce Allah’ın elçileri sadece Allah’ın kelamını yaymak, ayetlerini duyurmak ve açıklamak için değil; aynı zaman da bunların nasıl uygulandığını ve başkalarına nasıl örnek olabileceklerini göstermek için görevlendirilmişlerdir. Hatta peygamberler, birey ve toplumu denetlemeye ve eksiklikleri düzeltmekle de görevlidirler.
Peygambere olan ihtiyaç, bir hakikati inkar etmekten farklı bir şey değildir. Peygamberimiz olmadan yüce Kur’an’ın bilinmesi ve yaşanması mümkün değildir. Tıpkı kayık ile kürekçisi gibi. Kayığın kürekçisi olmadan kayıktaki insanlar gitmek istedikleri yere gidemezler. Peygamber olmadan Kur’an’a bağlı olduğunun kabul edenler, hayat denizinde ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gitmek istediklere yere varamazlar. O’nun için bu din (İslam) Kur’an ve peygambersiz asla olmaz. İki değerde zaruridir. Birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Tıpkı hidrojen ve oksijen gibi. Zaten Peygamberimiz yaşayan Kur’an değil miydi?
Her hareketin veya her mesleğin bir önderi olduğu gibi İslam dininin de bir rehberi vardır. İşte o rehber Peygamberdir. Eğer bu dini yaşamak istiyorsak, bu rehberin önderliğinde, onun gösterdiği yolda yürümek zorundayız . İslam dininin kurallarını yerine getirmek için Peygamberlik müessesinin lüzumsuz olduğunu hiç kimse söyleyemez. Öyle ise, Peygambere iman, itaat ve ona uymaları da o derece zorunlu olur. “Bu din için peygamber gereklidir, ancak ona uymak zorunluluk değildir.” Şeklinde düşünce tamamen sakat ve çelişkilidir. Doğru yol bir tanedir; tıpkı iki nokta arasındaki düz çizgi gibi… Bu düz çizgi dışında kalan çizgiler ya eğridir, ya da eksiktir. Bu yol (İslam) da böyledir. Kul ile Allah arasında bir yoldur ki bunun pratiğini Resul belirler.
Madem ki bu dinin önderi, rehberi ve uzmani Resuldür; öyle ise ona itaat etmek, onun gösterdiği şekilde İslam’ı yaşamak bir mecburiyettir ve aynı zamanda şereftir. Hiçbir Müslüman, peygamberi dışlayarak kendi aklını ön plana çıkartamaz. Kaldı ki imanın gereklerinden biri de peygambere iman ve itaattir. Bunu bizzat yüce Allah ifade etmektedir.
Şunu açıklamakta yarar vardır ki peygamberi izlerken, ona itaat ederken hiçbir zaman onun insan olduğunu unutmamalıyız. Hristiyanlar gibi onu ilahlaştırmak en büyük sapıklıktır. Bizler peygamberimizi “ Abduhu ve Resulühü” olarak görmek zorundayız.
“Deki, “Allaha ve Peygambere itaat edin! Eğer itaat etmeyip yüz çevirirlerse, (kafir olurlar) Elbette Allah kafirleri sevmez.” (Ali imran 32)
13 - Kim Allah’a ve Peygambere inanmazsa bilsin ki, şüphesiz biz, inkarcılar için alevli bir ateş hazırladık.(fetih 13)
Allah’ın dini olan İslam, insana iki kaynaktan gelmektedir. Bunlardan birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi ise Allah’ın peygamberlerinin sözleri, kişilikleri ve uygulamalarıdır. Yüce Allah’ın elçileri sadece Allah’ın kelamını yaymak, ayetlerini duyurmak ve açıklamak için değil; aynı zaman da bunların nasıl uygulandığını ve başkalarına nasıl örnek olabileceklerini göstermek için görevlendirilmişlerdir. Hatta peygamberler, birey ve toplumu denetlemeye ve eksiklikleri düzeltmekle de görevlidirler.
Peygambere olan ihtiyaç, bir hakikati inkar etmekten farklı bir şey değildir. Peygamberimiz olmadan yüce Kur’an’ın bilinmesi ve yaşanması mümkün değildir. Tıpkı kayık ile kürekçisi gibi. Kayığın kürekçisi olmadan kayıktaki insanlar gitmek istedikleri yere gidemezler. Peygamber olmadan Kur’an’a bağlı olduğunun kabul edenler, hayat denizinde ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gitmek istediklere yere varamazlar. O’nun için bu din (İslam) Kur’an ve peygambersiz asla olmaz. İki değerde zaruridir. Birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Tıpkı hidrojen ve oksijen gibi. Zaten Peygamberimiz yaşayan Kur’an değil miydi?
Her hareketin veya her mesleğin bir önderi olduğu gibi İslam dininin de bir rehberi vardır. İşte o rehber Peygamberdir. Eğer bu dini yaşamak istiyorsak, bu rehberin önderliğinde, onun gösterdiği yolda yürümek zorundayız . İslam dininin kurallarını yerine getirmek için Peygamberlik müessesinin lüzumsuz olduğunu hiç kimse söyleyemez. Öyle ise, Peygambere iman, itaat ve ona uymaları da o derece zorunlu olur. “Bu din için peygamber gereklidir, ancak ona uymak zorunluluk değildir.” Şeklinde düşünce tamamen sakat ve çelişkilidir. Doğru yol bir tanedir; tıpkı iki nokta arasındaki düz çizgi gibi… Bu düz çizgi dışında kalan çizgiler ya eğridir, ya da eksiktir. Bu yol (İslam) da böyledir. Kul ile Allah arasında bir yoldur ki bunun pratiğini Resul belirler.
Madem ki bu dinin önderi, rehberi ve uzmani Resuldür; öyle ise ona itaat etmek, onun gösterdiği şekilde İslam’ı yaşamak bir mecburiyettir ve aynı zamanda şereftir. Hiçbir Müslüman, peygamberi dışlayarak kendi aklını ön plana çıkartamaz. Kaldı ki imanın gereklerinden biri de peygambere iman ve itaattir. Bunu bizzat yüce Allah ifade etmektedir.
Şunu açıklamakta yarar vardır ki peygamberi izlerken, ona itaat ederken hiçbir zaman onun insan olduğunu unutmamalıyız. Hristiyanlar gibi onu ilahlaştırmak en büyük sapıklıktır. Bizler peygamberimizi “ Abduhu ve Resulühü” olarak görmek zorundayız.