ozkanalbay
New member
- Katılım
- 4 Ara 2006
- Mesajlar
- 103
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
Hürriyet gazetesi İran Savunma Bakanı Yardımcısı’nın kaybolduğuna dair birkaç gün önce gizemli bir şekilde başlattığı haberi, anlamakta ve tahmin etmekte zorlandığımız nedenlerle bir şekilde genişleterek ve de lüzumundan fazla büyüterek manşet yapmaya devam ediyor.
Konu, büyük bir ihtimalle ABD’nin veya İSRAİL’in içinde olduğu doğrudan pazarlıklı bir faaliyet.
Ya da az bir ihtimalle de olsa satılmış birilerini yani para ile çalışan kirli kişileri kullanarak, yine kirli işler içerisinde olan bir kişinin kaçırılma olayıdır.
Olaya daha büyük ölçekte baktığımız takdirde, aslında bu gerginlik ortamında İRAN’a yönelik yürütülen geniş çaplı psikolojik harp faaliyetinin bir parçasıdır. Bilindiği gibi İran nükleer tesislerindeki tüm denetim çalışmalarına rağmen en azından şu an itibarı ile nükleer silah üretimine yönelik bir faaliyet ortaya çıkarılamamış ve önemli bir şey de belgelenememiştir.
Yani ABD ve İSRAİL’in elini güçlendirecek, dünya kamuoyunu yanlarına çekebilecek bir tablo ortaya çıkarılamamıştır.
Durum böyle olunca, İRAN’ın nükleer silah konusunda çalışma yaptığı, teröre destek verdiği iddiaları, büyük bir ihtimalle bilerek kaybolan ya da kaçırılan bu İRAN’lı generalin ifadeleri üzerinden güçlendirilmeye çalışılacaktır.
Böylece ABD ve İSRAİL muhtemel siyasi, ekonomik ve askeri yaptırımlar açısından bu generalin ifadelerini de bir gerekçe olarak kullanıp İRAN’ın üzerine yüklenmeye devam edecektir. Böylece iddialarını güçlendirdiği gibi ileride uygulamada ortaya olumsuz ve beklenmedik durumların çıkması halinde de suçu rahatlıkla kendileri dışında birinin yani dublörün üzerine yıkacaklardır.
Bu generalin, neredeyse İRAN’ın tüm gizli bilgilerine sahip bir konumda tanıtılması da inandırıcı gözükmemektedir. Bir gazeteci için bilmem ama düşünen insanlar için mantıklı bir durum da değildir.
Bir yandan Iraktaki silahlı guruplar ve örtülü faaliyetlerle uğraşan, HİZBULLLAH ile ilişki içinde olan birinin, İRAN ‘da sanki başka adam kalmamış gibi aynı zamanda nükleer silahlanma ve füze geliştirme faaliyetlerinin yetkilisi biri olarak gösterilmesi; İRAN’ı suçlayacak konuları geniş tutma düşüncesinden kaynaklanan maksatlı bir abartı olarak gözükmektedir
Ayrıca, bir gazetecinin özel gayret ve araştırması sonucu bir olayın ortaya çıkarılması ile bazı mihrakların dolaylı yöntemler kullanarak gazeteciyi habere yönlendirmesi, maksat ve övgü açısından çok farklı iki durumdur.
Bu açıdan baktığımızda olayın gazeteci tarafından tespit edilmesinden ziyade sanki dolaylı bir şekilde gazetecinin habere yönlendirildiği ve İRAN’ı köşeye sıkıştıracak veya huzursuz edecek tarzda yavaş yavaş bilgi verilmeye ya da mevcut bilgilerin veya senaryonun parça parça işlenmeye de devam edileceği gibi bir izlenim edinilmektedir.
Verilen bilgi üzerinden haber yapılması da elbette gazeteciliğin kapsamı içerisindedir ve gazetelerde okuduklarımızın büyük kısmı da bu şekilde işlenen konulardır. Ama bilginin ne maksatla verildiği, doğruluğu, güvenilirliği, verilme zamanı, verenlerin geçmişi çok iyi değerlendirildikten sonra kullanıp kullanmamaya ya da ne şekilde kullanacağına karar vermekte sanırım bu mesleğin en önemli ilke ve ölçülerinden biridir.
Bu olayın büyük bir ihtimalle, İRAN’ı köşeye sıkıştırmak ve huzursuz etmek için TÜRKİYE’den başlatılan ve dünya kamuoyuna yayılmaya çalışılan psikolojik harp kapsamında bir faaliyet olduğu anlaşılmaktadır.
Gazetenin kaynak gösterilerek bir kısım dış basında işlenmesi de, itibar ile ilgili olmayıp, bu faaliyetin yani psikolojik harp faaliyetinin dışarıda ki uzantısından başka bir şey değildir.
Yabancılar üzerindeki etkilerini bilmem ama, maksatları ne olursa olsun TÜRK insanı da böyle abartılı ve telaşlı haberlerle bazılarının düşündüğü gibi kolayca kimsenin yanında yer alacak veya kolayca yönlendirilecek saf bir yapıya da sahip değildir.
Onun için gazetecilerimizin de; dünya basınının gündeminde olmak gibi yaklaşımları manşetlerde kullanmak yerine, maksatlı olması muhtemel yönlendirilmiş bilgilere, olaylara karşı en az kendi vatandaşları kadar dikkat ve duyarlılık göstermeleri ve temkinli olmaları gerektiğini düşünüyor, kutsal görevlerinde de başarılar diliyoruz.
Ali İhsan Gürcihan
Konu, büyük bir ihtimalle ABD’nin veya İSRAİL’in içinde olduğu doğrudan pazarlıklı bir faaliyet.
Ya da az bir ihtimalle de olsa satılmış birilerini yani para ile çalışan kirli kişileri kullanarak, yine kirli işler içerisinde olan bir kişinin kaçırılma olayıdır.
Olaya daha büyük ölçekte baktığımız takdirde, aslında bu gerginlik ortamında İRAN’a yönelik yürütülen geniş çaplı psikolojik harp faaliyetinin bir parçasıdır. Bilindiği gibi İran nükleer tesislerindeki tüm denetim çalışmalarına rağmen en azından şu an itibarı ile nükleer silah üretimine yönelik bir faaliyet ortaya çıkarılamamış ve önemli bir şey de belgelenememiştir.
Yani ABD ve İSRAİL’in elini güçlendirecek, dünya kamuoyunu yanlarına çekebilecek bir tablo ortaya çıkarılamamıştır.
Durum böyle olunca, İRAN’ın nükleer silah konusunda çalışma yaptığı, teröre destek verdiği iddiaları, büyük bir ihtimalle bilerek kaybolan ya da kaçırılan bu İRAN’lı generalin ifadeleri üzerinden güçlendirilmeye çalışılacaktır.
Böylece ABD ve İSRAİL muhtemel siyasi, ekonomik ve askeri yaptırımlar açısından bu generalin ifadelerini de bir gerekçe olarak kullanıp İRAN’ın üzerine yüklenmeye devam edecektir. Böylece iddialarını güçlendirdiği gibi ileride uygulamada ortaya olumsuz ve beklenmedik durumların çıkması halinde de suçu rahatlıkla kendileri dışında birinin yani dublörün üzerine yıkacaklardır.
Bu generalin, neredeyse İRAN’ın tüm gizli bilgilerine sahip bir konumda tanıtılması da inandırıcı gözükmemektedir. Bir gazeteci için bilmem ama düşünen insanlar için mantıklı bir durum da değildir.
Bir yandan Iraktaki silahlı guruplar ve örtülü faaliyetlerle uğraşan, HİZBULLLAH ile ilişki içinde olan birinin, İRAN ‘da sanki başka adam kalmamış gibi aynı zamanda nükleer silahlanma ve füze geliştirme faaliyetlerinin yetkilisi biri olarak gösterilmesi; İRAN’ı suçlayacak konuları geniş tutma düşüncesinden kaynaklanan maksatlı bir abartı olarak gözükmektedir
Ayrıca, bir gazetecinin özel gayret ve araştırması sonucu bir olayın ortaya çıkarılması ile bazı mihrakların dolaylı yöntemler kullanarak gazeteciyi habere yönlendirmesi, maksat ve övgü açısından çok farklı iki durumdur.
Bu açıdan baktığımızda olayın gazeteci tarafından tespit edilmesinden ziyade sanki dolaylı bir şekilde gazetecinin habere yönlendirildiği ve İRAN’ı köşeye sıkıştıracak veya huzursuz edecek tarzda yavaş yavaş bilgi verilmeye ya da mevcut bilgilerin veya senaryonun parça parça işlenmeye de devam edileceği gibi bir izlenim edinilmektedir.
Verilen bilgi üzerinden haber yapılması da elbette gazeteciliğin kapsamı içerisindedir ve gazetelerde okuduklarımızın büyük kısmı da bu şekilde işlenen konulardır. Ama bilginin ne maksatla verildiği, doğruluğu, güvenilirliği, verilme zamanı, verenlerin geçmişi çok iyi değerlendirildikten sonra kullanıp kullanmamaya ya da ne şekilde kullanacağına karar vermekte sanırım bu mesleğin en önemli ilke ve ölçülerinden biridir.
Bu olayın büyük bir ihtimalle, İRAN’ı köşeye sıkıştırmak ve huzursuz etmek için TÜRKİYE’den başlatılan ve dünya kamuoyuna yayılmaya çalışılan psikolojik harp kapsamında bir faaliyet olduğu anlaşılmaktadır.
Gazetenin kaynak gösterilerek bir kısım dış basında işlenmesi de, itibar ile ilgili olmayıp, bu faaliyetin yani psikolojik harp faaliyetinin dışarıda ki uzantısından başka bir şey değildir.
Yabancılar üzerindeki etkilerini bilmem ama, maksatları ne olursa olsun TÜRK insanı da böyle abartılı ve telaşlı haberlerle bazılarının düşündüğü gibi kolayca kimsenin yanında yer alacak veya kolayca yönlendirilecek saf bir yapıya da sahip değildir.
Onun için gazetecilerimizin de; dünya basınının gündeminde olmak gibi yaklaşımları manşetlerde kullanmak yerine, maksatlı olması muhtemel yönlendirilmiş bilgilere, olaylara karşı en az kendi vatandaşları kadar dikkat ve duyarlılık göstermeleri ve temkinli olmaları gerektiğini düşünüyor, kutsal görevlerinde de başarılar diliyoruz.
Ali İhsan Gürcihan