İnsan, fıtrat itibariyle aciz, zayıf ve kendisinden daha yüce olup ihtiyaçlarına cevap verebilecek birisine muhtaç olarak yaratılmıştır. Bu özelliklerinden dolayı hayatı boyunca, elde etmek istediği fakat gücünün yetmediği şeyler için kendisinden daha büyük ve yüce olarak kabul ettiği bir kısım ilahlar edinmiş, onlara yalvarıp yakararak dua etmiş ve yardım istemiştir.
Dua, diğer insanlar için olduğu gibi, Mü’minler için de çok önemlidir. Çünkü dua, bir ibadettir(1) ve kulluğun özüdür.(2) Cenab-ı Hakk da “Dua edin kabul edeyim”(3) buyurarak bizleri duaya teşvik etmiş ve “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var!”(4) buyurarak, duanın bizim için ne kadar önemli olduğunu bildirmiştir.
Peygamberlerin Hayatlarında Dua
Peygamber Efendilerimiz ve evliya-i izâmın hayatlarına baktığımızda duanın çok büyük bir ehemmiyete haiz olduğunu görürüz.“Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz!”(5)diyerek dua eden Hz. Adem (a.s); “..Senden başka ilah yoktur.Senin şânın yücedir, ben zalimlerden oldum”(6) ifadeleri ile inleyip balığın karnından kurtulan Hz.Yunus(a.s);“Rabbim, bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin.” nidasıyla Rabbinden “temiz bir nesil” isteyen(7) Hz.Zekeriya(a.s); “Bu dert bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin”(8) eniniyle Rabbinden şifa isteyen Sabır Kahramanı Eyyub(a.s) ve diğer peygamberler daima Allah'a yalvarmış ve O'ndan imdat istemişlerdir. Çünkü “...Mülkün sahibi olan, dilediğine mülkü veren, dilediğinden alan; dilediğini yükselten, dilediğini alçaltan; hayır (mal) elinde olan ve herşeye kadîr olan”(9) O'dur (c.c). Yine “Ben yenik düştüm, yardım et”(10) diyerek tazarru ve niyazda bulunan Hz.Nuh(a.s); “Rabbim, beni ve zürriyetimden bir kısmını namazı kılan yap; Rabbimiz, duamı kabul buyur. Rabbimiz, hesabın görüleceği gün, anamı-babamı ve Mü'minleri bağışla!”(11) nidalarıyla vadileri inleten Hz. İbrahim(a.s) ve “Allah'ım, güçsüzlüğümü, za'fımı ve insanlar nazarında hakir görülmemi Sana şikayet ediyorum. Yâ Erhamerrâhimîn! Sen hor-hakir görülen biçarelerin Rabbisin. Benim de Rabbimsin.. beni kime bırakıyorsun? Kötü sözlü, kötü yüzlü uzak kimselere mi, yoksa işime müdahil düşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah-feza, daha geniştir. İlâhî, gazabına giriftâr yahut hoşnutsuzluğuna duçar olmaktan, Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medâr-ı salâhı Nûr-u Vechine sığınırım. İlâhî, Sen razı olasıya kadar Senin affını muhtazırım! İlâhî, bütün havl ve kuvvet sadece Senin elindedir.”(12) şeklindeki ferah-feza ifadeleriyle şikayetini Allah'a arzeden İnsanlığın İftihar Tablosu (s.a.s) aynı “Mâlikü'l Mülk”e teslimiyetlerini dile getiriyorlardı.
Her Yerde O Var
İnsan, karanlık gecelerde-aydınlık gündüzlerde, yazda-kışta, dağda-ovada, köyde-şehirde, her nerede ve ne zaman olursa olsun daima kendisiyle beraber olan âlemlerin Rabbi'ne muhtaçtır. Bundan dolayı Mü'min, melce ve mence olarak yalnız O'nu bilir, O'nu tanır ve O'ndan başkasına boyun eğmeyi O'na vefasızlık sayar. O bilir ki, “Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin, çünkü O, haddi aşanları sevmez. Yeryüzü düzeltildikten sonra onda bozgunculuk yapmayın, korkarak ve umarak O'na dua edin. Muhakkak ki,Allah'ın rahmeti iyilik edenlere yakındır"(13)
“En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na onlarla (o güzel isimlerle) dua edin”(14) “Kafirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnız Allah'a halis kılarak O'na yalvarın.”(15); “.. Bana dua edin, size icabet edeyim (duanıza cevap vereyim).”(16) buyurarak kendisine dua edilmesini emreden Hz. Allah (c.c), kapısına gelip kulluğunu ilan eden ve kendisine el açıp yalvaranları huzurundan boş çevirmeyecektir.
Dua Ruhun Gıdasıdır
İnsan, duaya muhtaçtır. Çünkü dua, ruhun gıdasıdır. O, iradeyi kanatlandıran bir büyüdür ve müdavimlerinden başkası da onun bu güçlü sırrını anlayamaz. Dua, esbabı aşarak hem Allah'ın kudretine itimadı, hem de beşerî za'fı ilandır.(17) Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi; taallümle tekemmül ve dua ile ubudiyettir. Çünkü insan bu aleme, ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir.(18)
Bir kutsi hadiste de ifade edildiği gibi; biz geniş zamanımızda Allah'ı hatırlarsak Allah da bizi hatırlayacak ve Hz. İbrahimvâri en zor ve sebeplerin tamamen sükut ettiği anlarda bize yardım elini uzatacak, ateşleri bile berd ü selama çevirecektir. Onun için bizim, gerek şahsî kemâlâtımız, gerekse toplumun tekemmülü adına, tam bir teslimiyet içinde her şeyi O'na havale edip, yalnız O'na sığınmamız gerekmektedir.
Problemlerin Çözüm Kaynağı
Dua bütün problemlerin çözüm kaynağıdır. Küçük-büyük bütün problemler, O Müşkil-küşa'ya havale edilerek ve O'na sığınılarak çözülebilir. Zira bizi hiç yoktan yaratan ve bize yol gösteren O'dur.(19) Bizi yedirip içiren; hastalandığımız zaman bize şifa veren O olduğu gibi; bir gün bizi öldürecek ve tekrar diriltecek de yine O'dur. Nerede olursak olalım, bizimle beraber olan O'dur ve nerede, ne yaparsak yapalım bütün yaptıklarımızı görmektedir.(20) Dolayısıyla, iyilikleri elde edip kötülükleri def edebilmemiz için; “Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam an, gafillerden olma!”(21) emrine uyarak gece-gündüz devamlı duayla meşgul olmalıyız.
Rabbin azameti karşısında aczimizi ve fakrımızı iliklerimize kadar hissederek kalb kapılarımızı O'na açmalı; Veysel Karânî gibi,“İlâhî! Sen benim Rabbimsin ben de kulunum. Sen, Hâlık'sın, ben de mahlukum. Sen Râzık'sın, ben merzûkum. Sen Mâlik'sin, ben memlûkum. Sen Azîz'sin, ben zelîlim. Sen Zengin'sin, ben fakirim. Sen Veren'sin, ben dilenciyim. Sen dualara icabet eden'sin ben de dua edenim” demeli ve hacalet içinde Hakk'ın kapısında azad kabul etmez bir kul olduğumuzu ilan etmeliyiz. Ne başarılar bizi şımartıp O'nu unutturmalı; ne de musibetler O'na karşı isyana vesile olmalıdır. Kul, daima Sultan'ın kapısında kulluğunun idrakinde olmalı ve O'ndan gelen her şeyi câna safa bilmelidir.
İradenin Güç Kaynağı
Dua, zaman ve hadiselerin bütün yıpratıcılığına karşı insan iradesine güç ve kuvvet kazandıran temel dinamiklerden birisidir. İnsan, dua sayesinde eşya ve hadiselerin boğucu atmosferinden ferah-feza bir iklime kavuşur; kendisini bir kere daha yeniler ve metafizik gerilime geçer.
Dua, şer kapılarını kapatıp hayır kapılarını açan tılsımlı bir anahtardır Mü'min için. Aynı zamanda dua, ilahî inayetin devamlılığı için gerekli olan hamd, şükür, tesbih ü ta'zim ve istiğfar için kelimelerle örülmüş zebercet bir kılıftır. Bundan dolayı nimetler arttıkça, kendi acziyetimiz altında kalıp ezilmememiz için dualarımızın da artması gerekir. Cenab-ı Hakk, fetihle istiğfarı birbiriyle irtibatlandırmış ve Efendimiz (s.a.v)'e; “Allah'ın yardımı ve fetih geldiği ve insanların dalga-dalga Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, Rabbini överek tesbih et, O'ndan mağfiret dile”(22) buyurmuştur. Efendimiz (s.a.v) de hayatı boyunca sabah-akşam “Yâ Hayyu yâ Kayyûm, Senin rahmetini dilerim. Bütün ahvalimi ıslah eyle ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun, beni nefsimle başbaşa bırakma”(23;
“Allah'ı tesbih ederim, hamdler Allah'adır, Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür.”(24) diyerek dua etmiş, Allah'a olan minnetini tesbih ve tazimlerle dile getirmiştir.
Bir hadis-i şerifin ifadesiyle “Allah, (dua edip) kendisinden (bir şeyler) istemeyene gadab eder.”(25) İnsana isteme duygusunu veren Cenab-ı Hakk, ibadetler içinde en halis olanı diyebileceğimiz duaya karşılık verecek ve kulunun isteklerini yerine getirecektir. Hele Rabb’ine en yakın olduğu secdeye başını koyup; gözyaşları, hislerine tercüman olunca, Alvarlı'nın “Keremkâre yakışır mı, kerem kesmek gedâlerden?” dediği “Keremkâr”, kuluna rahmetiyle tecelli buyurup onu mahzun etmeyecektir.
Dua Hakkında Bir Kaç Prensip
Kavlî, fiilî ve hâlî gibi çeşitlere ayrılan duanın müessiriyeti açısından uyulması gereken bir kısım prensipleri vardır. Bunları maddeler halinde şu şekilde özetleyebiliriz:
1- Herşeyden önce, dua ile istenecek mevzuda, sebepler adına yapılabilecek her şey yapılmalı.
2- Dua, sıdk ve samimiyetle, mübarek zaman ve mekanlarda yapılmaya çalışılmalı.
3- Duada denge korunarak istenilen şeyin Allah'ın rızasına ve hikmetine uygun olmasına dikkat edilmeli.
4- Kur'an'da bize öğretilen ve Efendimiz (s.a.v)'den rivayet edilen ifadelerle dua etmeye çalışılmalı.
5- Duada, Allah adına yapılan en halis işler, şefaatçi yapılmalı.
6- Dua, acz ve fakr içinde, kalbin kırık olduğu, gönlün panjurlarının ötelere açık olduğu anlarda yapılmalı.
7- Dua edileceği vakit, önce istiğfar ile temizlenerek makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçi olarak zikretmeli ve duaya yine salavatla son verilmeli.
8- Salih kişilerden dua istenmeli.
9- Namazların ardından, Cuma günü, Kâbe görüldüğü zaman, gurbette iken, hasta iken yapılan duaların; anne-babanın evladına, Mü'minin Mü'mine yaptığı duaların kabul edilme ihtimali yüksek dualar olduğu bilinmeli ve çok iyi değerlendirilmelidir.
Dua, “kul” olan insanın, “Sultanlar Sultanı”nın huzuruna çıkıp perdesiz ve hailsiz olarak istek ve arzularını dile getirmesidir. İnsan, dua sayesinde amudî olarak yükselir.. yükselir ve “kendisine şah damarından daha yakın olan”a muhatab olma ve “Sen” diyebilme şerefine erişir.
..Ve Bir Dua Kahramanı
Hakk'a yakın bazı kullar vardır ki, onların dualarına melekler iştirak ederek “amin” der ve Hakk katında hemen kabul görür. İşte Asım b. Sâbit(r.a), kendisi gibi daha niceleriyle birlikte, iman ettikten sonraki bütün hayatını, Allah ve Rasulü'nün yolunda geçirip her şeyini bu yolda feda eden dua kahramanlarından sadece birisidir.
Asım b. Sâbit (r.a), Akabe Biatı'ndan önce Müslüman olmuş bir sahabiydi. Bedir savaşına katılmış ve müşriklerden bir çoğunun canını almıştı. Uhud savaşından sonra Rasulullah'a gelerek kendilerine İslam’ı öğretecek bir heyet gönderilmesini isteyen Adel ve Kare kabilelerine, beraberindeki heyetin kumandanı olarak Rasulullah'ın emriyle tebliğ için yola çıkmış ve yolda tuzağa düşürülmüşlerdi. Kendilerini Mekke müşriklerine satıp para kazanmak isteyen bu insanlar tarafından Reci mevkiinde çevreleri sarıldı. Hz. Asım (r.a) yanındakilerle birlikte müşriklere karşı savaştı ve okları bitince kılıcını sıyırıp, “Allah'ım! Ben, günün başında Senin dinini korudum. Sen de, günün sonunda benim vücudumu koru! Cesedime müşrikleri dokundurma!”diyerek dua etti. Daha sonra müşrikler, Asım b. Sabit (r.a) başta olmak üzere yedi arkadaşı şehit ettiler. Müşrikler, Hz. Asım'ın başını kesip, Bedir'de öldürdüğü Sa'd b. Şüheyd'in kızına götürerek ondan mükafaat almak istiyorlardı. Fakat birden Hz. Asım'ın etrafında bir arı topluluğu zuhur etti ve Asım'ın cesedine yaklaşanların yüzlerine, gözlerine yapışarak onların cesede yaklaşmalarına mani oldu.Kafirler, ne yapacaklarını düşündüler ve sonunda akşamı bekleyip arılar dağılınca Hz. Asım'ın başını kesmeye karar verdiler. Ancak akşam olunca, nerede olursa olsun her şeye nigahbân olan Cenab-ı Hakk, aniden şiddetli bir yağmur yağdırdı ve yağmurla meydana gelen sel, Hz. Asım'ın (r.a) cesedini alıp bilinmezlere doğru götürdü. Sağlığında vücuduna müşriklerin necis ellerinin değmesine kendisi mani olan Asım b. Sabit'in vucudu, şehid edildikten sonra da O'nu duyup duasına icabet eden Allah (c.c) tarafından korunmuştu.(26)
Evet, duaya her zaman muhtacız. Fakat idrak ettiğimiz şu günlerde duaya daha da ihtiyaç var. Onun için gelin şu perişan insanlık için, paslı sineler, körleşmiş vicdanlar için dua edelim. Mazlum ve mağdur İslam alemine; acınacak halimize, kimliğini yitirmiş gençliğimize, mazisini unutmuş sinelere dua edelim.
DİPNOTLAR
1-Tirmizi, Tefsîru'l-Kur'an/3, 16, 40.
2- Tirmizi, Dua/1.
3-Mü'min, 40/60.
4-Furkan, 25/77.
5-A'raf, 7/23.
6-Enbiya, 21/87.
7-Âl-i İmran, 3/38.
8-Enbiya, 21/83.
9-Âl-i İmran, 3/26.
10-Kamer, 54/10.
11-İbrahim, 14/40-41.
12-Heysemî, Mecmeu'z-zevâid ve Menbeu'l fevâid-6/35.
13- A'raf, 7/55-56.
14-A'raf, 7/180.
15-Mü'min, 40/14.
16-Mü'min, 40/60.
17-Bkz-M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, 4/121.
18-Bkz-Bediüzzaman Said Nursi, Sözler/23. Söz.
19-Bkz-Şuara, 26/80.
20- Bkz-Hadîd, 57/4.
21-A'raf, 7/205.
22--Nasr, 110/1-3.
23-Tirmizi, Daavât-99.
24-Bkz- Müslim, Zikr-32; Tirmizî, Daavât-139.
25-Bkz- Tirmizi, Daavât-5/3373; İbnu Mace, Dua-1/3827.
26- Bkz- Üsdü'l-Ğâbe, 3/73-74.