BİR SEVGİ MUHASEBESİ
Sevmek...İnsan yüreğine çalınan duyguların en soylusu.Bu asil his,hayatın
içinde değişik tür ve boyutlarda gösterir kendini.Varlığına şahit olunan her
yerde o,hakim ve yönlendirici güçtür.Allah sevgisi,vatan sevgisi,ana
sevgisi...Misallerini artırabileceğimiz bu sevgi çeşitleri sizce de fert ve
toplumların hayat anlayışlarını biçimlendiren en mühim faktörler değil mi?
Bu yüce duyguyu yüreğimizde kodlatarak yarattığı güzel ve güzelliklere anlam
kazandıran Zat-ı Zülcemal,insanlığa armağan ettiği son dinin de ruhu
yapmıştır sevgiyi.Sevgilerin başı,kainatı sevilecek güzelliklerin meşheri
yapan,sonra da insanın iç dünyasında sevme duyusunu yaratarak sevgiyi var
eden Allah sevgisidir.Çünkü,herkesi ve herşeyi kuşatacak gerçek
sevgi,insanın içinde ruhani lezzetlerle damıttığı,inanç ve bilgiden
devşirilmiş Zat-ı zülcemale ait sevgidir.
Allah’ı ve resulünü herkesten ve herşeyden fazla sevmenin,imanın tadını alma
manasına geldiğini ifade eden Nebi sözü,iman ile sevgi arasındaki bu müthiş
bağı vurgular.<İMAN ETMEDİKÇE CENNETE GİREMEZSİNİZ,BİRBİRİNİZİ SEVMEDİKÇE DE
İMAN ETMİŞ OLMAZSINIZ>Peygamber(sav)uyarısı da ,Cennet’in ancak sevenlerin
yurdu olduğunu idraklerimize nakşeder.Bu hakikatler yumağını Asrın Beyin
Yapıcısı”Muhabbet,uhuvvet,sevmek İslamiyet’in mizacı ve
rabıtasıdır”cümlesiyle anlatır.
Acaba sevme duygusunun sahipleri,sevdiklerine inandıkları şeyleri gerçekten
seviyorlar mı?
Bu soylu duyguya sahip olanlar,sevilmesi gereken şeyleri ne kadar
seviyorlar?Bütün bu sorulara sevgi kanunlarının hayatımız içinde hayat bulup
bulmadığına bakarak cevaplamak mümkün.Sevmenin birinci tezahür sevenin
sevdiğine benzemek istemesidir .Kim bilir Balzac,”Sevmek bir başkasının
hayatını yaşamaktır” derken belki de bunu anlatıyordu.Sevdiğine benzeme
isteği,insanda fıtri bir eğilimdir.
Gönlünü bir kutlu davaya kaptırmışların,neye ,nasıl benzemeleri gerektiği
Allah tarafından şu ilahi beyanla anlatılır:”(de ey Resulüm):Allah’ı
seviyorsanız bana uyun.(hayatınızı bana benzetin) ta ki Allah da sizi
sevsin.Bilmem ki hayatımız ne ölçüde o güzel hayata benziyor veya o güzel
hayatı ne derece seviyoruz?
Sevmenin ikinci tezahürü,”sevenin sevdiğiyle beraber olmak
istemesidir”.Şairlerin sevdiklerine dair “sonsuza kadar beraber “olmak
türünden mısraları,mısralar sayısınca da kanunun haykırılışıdır.
O’nu sevme,O’nu bulma ve O’nunla olmanın herşey olduğunu idrak
etmedir.O,insana şah damarından daha yakındır.O’nunla beraber olmanın ruhani
lezzeti de bu yakınlığın kalp ve şuur planında anlaşılmasına bağlıdır.Bilmem
ki,duygu dünyamızda sevdiğimizle,yaşadığımız hayatta beraber olduklarımız
gerektiği ölçüde kesişiyor mu?
Sevmenin bir diğer tezahürü de,fedakarlıktır.Hayatı hastalıklar tarafından
tehdit edilen bir insanın canın yongası malını bir süre daha nefes alıp
vermek için harcamasını düşünün.Dünyasını mamur etmek,lüks bir hayat yaşamak
için,bir daha geriye dönmeyecek gençliğini bu yolda tüketenleri
düşünün.Evet”sevmek fedakarlıktır” dedirtmiyor mu bunlar?
Jean Richepin’in unutamadığım bir hikayesi var:
Delikanlı bir kızı sever.Sevdiği bu kıza evlenme teklifinde bulunur.Kızın
acımasız bir şartı vardır.”Sevgini ölçmek istiyorum.Bunun için annenin
kalbini bana getireceksin.”Anne ,delikanlının dünyadaki tek varlığıdır.İki
sevgi arasında kalmıştır delikanlı.Uykusuz gecelerden sonra nihayet durumu
annesine açar.Anne oğlunu canından öte sevmektedir.”Al yavrum yüreğim senin
olsun der yaşlı gözlerle.Delikanlı annesini öldürür ve yüreğini bir mendile
koyarak heyecanla sevdiğine doğru koşmaya başlar.Derken ayağı takılır ve
düşer.Kendisi bir tarafa,mendilin içindeki kalp bir tarafa fırlar.Annesinin
taşlara bulanmış ve hala çarpmakta olan kalbinden “ah yavrum” iniltisi
gelir.
Bir mecazi sevgi uğruna bu fedakarlık gösterilirken,gönlünü bu kutlu davaya
kaptıran bizler,gayemizin afak-ı alemde şehbal açması için gereken ve
beklenen her fedakarlığı gösteriyor muyuz?Sevdiğimiz davamızın gönüllerde
hakimiyet kurması yolunda,sevdiğimiz hangi şeylerden vazgeçtik?
Bu uğurda yer yer dünyevi takılardan soyunmakla böbürleniyorken,ya
benliğimizi bu davanı ayakları altına serebildik mi?
Bu muhasebenin sonunda sadece yakarabiliyorum:”ALLAHIM,SEVGİNİ VE SENİ
SEVENİN SEVGİSİNİ VE SENİ SEVMEYE YAKLAŞTIRANIN SEVGİSİNİ BİZE NASİP ET...!”
A.TOKUL
alıntı
Sevmek...İnsan yüreğine çalınan duyguların en soylusu.Bu asil his,hayatın
içinde değişik tür ve boyutlarda gösterir kendini.Varlığına şahit olunan her
yerde o,hakim ve yönlendirici güçtür.Allah sevgisi,vatan sevgisi,ana
sevgisi...Misallerini artırabileceğimiz bu sevgi çeşitleri sizce de fert ve
toplumların hayat anlayışlarını biçimlendiren en mühim faktörler değil mi?
Bu yüce duyguyu yüreğimizde kodlatarak yarattığı güzel ve güzelliklere anlam
kazandıran Zat-ı Zülcemal,insanlığa armağan ettiği son dinin de ruhu
yapmıştır sevgiyi.Sevgilerin başı,kainatı sevilecek güzelliklerin meşheri
yapan,sonra da insanın iç dünyasında sevme duyusunu yaratarak sevgiyi var
eden Allah sevgisidir.Çünkü,herkesi ve herşeyi kuşatacak gerçek
sevgi,insanın içinde ruhani lezzetlerle damıttığı,inanç ve bilgiden
devşirilmiş Zat-ı zülcemale ait sevgidir.
Allah’ı ve resulünü herkesten ve herşeyden fazla sevmenin,imanın tadını alma
manasına geldiğini ifade eden Nebi sözü,iman ile sevgi arasındaki bu müthiş
bağı vurgular.<İMAN ETMEDİKÇE CENNETE GİREMEZSİNİZ,BİRBİRİNİZİ SEVMEDİKÇE DE
İMAN ETMİŞ OLMAZSINIZ>Peygamber(sav)uyarısı da ,Cennet’in ancak sevenlerin
yurdu olduğunu idraklerimize nakşeder.Bu hakikatler yumağını Asrın Beyin
Yapıcısı”Muhabbet,uhuvvet,sevmek İslamiyet’in mizacı ve
rabıtasıdır”cümlesiyle anlatır.
Acaba sevme duygusunun sahipleri,sevdiklerine inandıkları şeyleri gerçekten
seviyorlar mı?
Bu soylu duyguya sahip olanlar,sevilmesi gereken şeyleri ne kadar
seviyorlar?Bütün bu sorulara sevgi kanunlarının hayatımız içinde hayat bulup
bulmadığına bakarak cevaplamak mümkün.Sevmenin birinci tezahür sevenin
sevdiğine benzemek istemesidir .Kim bilir Balzac,”Sevmek bir başkasının
hayatını yaşamaktır” derken belki de bunu anlatıyordu.Sevdiğine benzeme
isteği,insanda fıtri bir eğilimdir.
Gönlünü bir kutlu davaya kaptırmışların,neye ,nasıl benzemeleri gerektiği
Allah tarafından şu ilahi beyanla anlatılır:”(de ey Resulüm):Allah’ı
seviyorsanız bana uyun.(hayatınızı bana benzetin) ta ki Allah da sizi
sevsin.Bilmem ki hayatımız ne ölçüde o güzel hayata benziyor veya o güzel
hayatı ne derece seviyoruz?
Sevmenin ikinci tezahürü,”sevenin sevdiğiyle beraber olmak
istemesidir”.Şairlerin sevdiklerine dair “sonsuza kadar beraber “olmak
türünden mısraları,mısralar sayısınca da kanunun haykırılışıdır.
O’nu sevme,O’nu bulma ve O’nunla olmanın herşey olduğunu idrak
etmedir.O,insana şah damarından daha yakındır.O’nunla beraber olmanın ruhani
lezzeti de bu yakınlığın kalp ve şuur planında anlaşılmasına bağlıdır.Bilmem
ki,duygu dünyamızda sevdiğimizle,yaşadığımız hayatta beraber olduklarımız
gerektiği ölçüde kesişiyor mu?
Sevmenin bir diğer tezahürü de,fedakarlıktır.Hayatı hastalıklar tarafından
tehdit edilen bir insanın canın yongası malını bir süre daha nefes alıp
vermek için harcamasını düşünün.Dünyasını mamur etmek,lüks bir hayat yaşamak
için,bir daha geriye dönmeyecek gençliğini bu yolda tüketenleri
düşünün.Evet”sevmek fedakarlıktır” dedirtmiyor mu bunlar?
Jean Richepin’in unutamadığım bir hikayesi var:
Delikanlı bir kızı sever.Sevdiği bu kıza evlenme teklifinde bulunur.Kızın
acımasız bir şartı vardır.”Sevgini ölçmek istiyorum.Bunun için annenin
kalbini bana getireceksin.”Anne ,delikanlının dünyadaki tek varlığıdır.İki
sevgi arasında kalmıştır delikanlı.Uykusuz gecelerden sonra nihayet durumu
annesine açar.Anne oğlunu canından öte sevmektedir.”Al yavrum yüreğim senin
olsun der yaşlı gözlerle.Delikanlı annesini öldürür ve yüreğini bir mendile
koyarak heyecanla sevdiğine doğru koşmaya başlar.Derken ayağı takılır ve
düşer.Kendisi bir tarafa,mendilin içindeki kalp bir tarafa fırlar.Annesinin
taşlara bulanmış ve hala çarpmakta olan kalbinden “ah yavrum” iniltisi
gelir.
Bir mecazi sevgi uğruna bu fedakarlık gösterilirken,gönlünü bu kutlu davaya
kaptıran bizler,gayemizin afak-ı alemde şehbal açması için gereken ve
beklenen her fedakarlığı gösteriyor muyuz?Sevdiğimiz davamızın gönüllerde
hakimiyet kurması yolunda,sevdiğimiz hangi şeylerden vazgeçtik?
Bu uğurda yer yer dünyevi takılardan soyunmakla böbürleniyorken,ya
benliğimizi bu davanı ayakları altına serebildik mi?
Bu muhasebenin sonunda sadece yakarabiliyorum:”ALLAHIM,SEVGİNİ VE SENİ
SEVENİN SEVGİSİNİ VE SENİ SEVMEYE YAKLAŞTIRANIN SEVGİSİNİ BİZE NASİP ET...!”
A.TOKUL
alıntı