alptraum
New member
- Katılım
- 1 Ocak 2005
- Mesajlar
- 2,908
- Tepkime puanı
- 166
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- Aþk`dan
- Web sitesi
- www.muhakeme.net
Bir olan Allah aynı anda her şeyi nasıl bilir ve yapar?
Temessül, kainattaki mühim bir kanunun adıdır. Bir varlığın öz veya suretle, bazen ikisiyle birden yansımasıdır. Benzeşme, cisimlenme, görünme ve belirme diye de ifade edilebilir.
Temessülün özelliğini belirleyen iki önemli unsur vardır. “görünen varlık” ve “gösteren ayna.” Başka bir deyişle, temessül olayında, varlığın görünebilme kabiliyetiyle aynanın gösterebilme istidadı iki temel faktördür.
Temessülün en basit ve bilinen misali günlük hayatımızda daima kullandığımız aynalardır. Aynaya bakarsak, orada kendimizi görebiliriz. Suretimizin karşımızdaki cama aksetmesi bir temessüldür.
Aynadaki görüntümüz, bizim görünüşümüzle doğru orantılıdır. Aynı orantı, görüntü ile aynanın rengi ve düzgünlüğü arasında da vardır. Su da bir tür aynadır. Televizyon ise, meselemize güzel bir misal olabilir. Bir şahıs, televizyon vasıtasıyla, temessül sırrıyla, ayrı yerlerde, milyonlarca ekranda aksetmektedir. Aynaya mukabil, bunda ses tecellisi de vardır.
Şu halde cam, su ve televizyon, kabiliyetleri farklı üç nevi aynadır. Maddi varlıkları gösterebilirler. Kainattaki aynalar bunlardan ibaret de değildir. Hava, esir ve misal alemi de ayna vazifesi görürler. Onlarda ruhani varlıklar temessül eder. Nasıl kesif yaratıklar maddi aynalarla tezahür ediyorsa, öyle de nurani varlıklar latif aynalarla tecelli ederler. O, göz ile görülemeyen varlıklar ise, cinler, melekler ve ruhlardır.
Temessül eden varlıkları üç kısma ayırabiliriz.
Birincisi, “kesif, maddi” şeylerin akisleridir. Bunların görüntüleri bir suretten ibarettir. O şeyin mahiyetini yansıtmaz. Mesela, bir kimse yüz aynalı bir odaya girse, yüz tane görüntü meydana gelir. Lakin o suretler ölüdürler. Görmezler, işitmezler, konuşmazlar, yemezler, içmezler.
İkincisi, “maddi nurani”nin yansımasıdır. Aynasını güneşe çeviren bin tane adam düşünelim. Güneş, bütün aynalarda görünür. O görüntüler güneşin aynısı değildir, ancak güneşin bazı özelliklerine sahiptir. Aynadaki güneşcik de, asıl güneş gibi ışık, ısı ve yedi renk sahibidir. Gökteki güneş şuurlu olsaydı, aynamız vasıtasıyla bizimle konuşabilir, çeşitli işler yapabilirdi. Bir iş başka bir işe engel olmazdı.
Üçüncü kısım, “nurani ruhlar”ın akisleridir. Bu görüntüler, ruhani varlığın özelliklerine sahiptir. Diridir, görür, işitir, konuşur, anlar ve bilir. Bu noktada aynaların gösterebilme kabiliyeti önem taşır. Mesela, havadan daha latif olan “esir”, ruhaniler için iyi bir aynadır.
Muteber hadis kitaplarında temessülün birçok misalini görmek mümkündür. Mesela, “hame” isimli bir cin, ihtiyar bir adam halinde cesetlenmiş, peygamber efendimiz aleyhisalatü vesselamın yanına gelmiş, şehadet getirerek İslam’ı kabul etmiştir. Hazret-i Ömer radıyallahu anhın anlattığı bu hadise, cinlerin temessülüne güzel bir misaldir.
Hazret-i Cebrail aleyhisselam ise, bilinmeyen bir şahıs suretinde Efendimizin huzuruna gelmiş, “iman nedir, İslam nedir?” diye sorular sormuştur. Sahabelerin huzurunda meydana gelen bu hadise, meleklerin temessülü hakkında meşhur bir misaldir. O büyük melek, aynı anda daha başka sayısız yerlerde bulunur, çeşitli işler yapar, bir iş başka bir işe mani olmazdı.
Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselam da, temessül kanunuyla, aynı anda muhtelif yerlerde görünür, alimlere ders verir ve velileri irşat eder. Bu hakikat, maneviyat merdiveniyle ulvi makamlara çıkan meşhur zatların kitaplarında anlatılmaktadır. Bu hususiyet, bazı mühim velilere de ihsan edilmiştir. Bunların ders ve irşadı vefatlarından sonra da devam eder.
Hem ruhu, hem de cesediyle, aynı anda birçok yerde bulunabilen bir kısım evliya da vardır ki, bunlara “abdal” namı verilir. Ruhu gibi, cesedi de nuraniyet kazanan bu zatların hali, hakikaten harikadır.
Temessül hadisesi bütün “nasılların” cevap anahtarı gibidir. Bu kanun, bize, Allahu Teala'nın, “bir” olduğu halde her şeyi aynı anda nasıl bildiğini, nasıl yarattığını, nasıl idare ettiğini, bir işin başka işlere nasıl mani olmadığını da hiç bir şüpheye yer kalmayacak şekilde izah eder. Bütün kanunları koyan Odur. Nice harikalara mazhar olan bütün cinleri, melekleri ve ruhları yaratan O'dur. Nurlar, O'nun “nur” isminin gölgeleridir. O, maddi olmayan mukaddes zatıyla hiçbir yerde değildir, ancak isimleri ve sıfatlarıyla her yerdedir. Temessül ve nuraniyet sırrını bir derece de olsa anlayanlar, bu hakikatları görür, bilir ve tasdik ederler.
Temessül, kainattaki mühim bir kanunun adıdır. Bir varlığın öz veya suretle, bazen ikisiyle birden yansımasıdır. Benzeşme, cisimlenme, görünme ve belirme diye de ifade edilebilir.
Temessülün özelliğini belirleyen iki önemli unsur vardır. “görünen varlık” ve “gösteren ayna.” Başka bir deyişle, temessül olayında, varlığın görünebilme kabiliyetiyle aynanın gösterebilme istidadı iki temel faktördür.
Temessülün en basit ve bilinen misali günlük hayatımızda daima kullandığımız aynalardır. Aynaya bakarsak, orada kendimizi görebiliriz. Suretimizin karşımızdaki cama aksetmesi bir temessüldür.
Aynadaki görüntümüz, bizim görünüşümüzle doğru orantılıdır. Aynı orantı, görüntü ile aynanın rengi ve düzgünlüğü arasında da vardır. Su da bir tür aynadır. Televizyon ise, meselemize güzel bir misal olabilir. Bir şahıs, televizyon vasıtasıyla, temessül sırrıyla, ayrı yerlerde, milyonlarca ekranda aksetmektedir. Aynaya mukabil, bunda ses tecellisi de vardır.
Şu halde cam, su ve televizyon, kabiliyetleri farklı üç nevi aynadır. Maddi varlıkları gösterebilirler. Kainattaki aynalar bunlardan ibaret de değildir. Hava, esir ve misal alemi de ayna vazifesi görürler. Onlarda ruhani varlıklar temessül eder. Nasıl kesif yaratıklar maddi aynalarla tezahür ediyorsa, öyle de nurani varlıklar latif aynalarla tecelli ederler. O, göz ile görülemeyen varlıklar ise, cinler, melekler ve ruhlardır.
Temessül eden varlıkları üç kısma ayırabiliriz.
Birincisi, “kesif, maddi” şeylerin akisleridir. Bunların görüntüleri bir suretten ibarettir. O şeyin mahiyetini yansıtmaz. Mesela, bir kimse yüz aynalı bir odaya girse, yüz tane görüntü meydana gelir. Lakin o suretler ölüdürler. Görmezler, işitmezler, konuşmazlar, yemezler, içmezler.
İkincisi, “maddi nurani”nin yansımasıdır. Aynasını güneşe çeviren bin tane adam düşünelim. Güneş, bütün aynalarda görünür. O görüntüler güneşin aynısı değildir, ancak güneşin bazı özelliklerine sahiptir. Aynadaki güneşcik de, asıl güneş gibi ışık, ısı ve yedi renk sahibidir. Gökteki güneş şuurlu olsaydı, aynamız vasıtasıyla bizimle konuşabilir, çeşitli işler yapabilirdi. Bir iş başka bir işe engel olmazdı.
Üçüncü kısım, “nurani ruhlar”ın akisleridir. Bu görüntüler, ruhani varlığın özelliklerine sahiptir. Diridir, görür, işitir, konuşur, anlar ve bilir. Bu noktada aynaların gösterebilme kabiliyeti önem taşır. Mesela, havadan daha latif olan “esir”, ruhaniler için iyi bir aynadır.
Muteber hadis kitaplarında temessülün birçok misalini görmek mümkündür. Mesela, “hame” isimli bir cin, ihtiyar bir adam halinde cesetlenmiş, peygamber efendimiz aleyhisalatü vesselamın yanına gelmiş, şehadet getirerek İslam’ı kabul etmiştir. Hazret-i Ömer radıyallahu anhın anlattığı bu hadise, cinlerin temessülüne güzel bir misaldir.
Hazret-i Cebrail aleyhisselam ise, bilinmeyen bir şahıs suretinde Efendimizin huzuruna gelmiş, “iman nedir, İslam nedir?” diye sorular sormuştur. Sahabelerin huzurunda meydana gelen bu hadise, meleklerin temessülü hakkında meşhur bir misaldir. O büyük melek, aynı anda daha başka sayısız yerlerde bulunur, çeşitli işler yapar, bir iş başka bir işe mani olmazdı.
Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselam da, temessül kanunuyla, aynı anda muhtelif yerlerde görünür, alimlere ders verir ve velileri irşat eder. Bu hakikat, maneviyat merdiveniyle ulvi makamlara çıkan meşhur zatların kitaplarında anlatılmaktadır. Bu hususiyet, bazı mühim velilere de ihsan edilmiştir. Bunların ders ve irşadı vefatlarından sonra da devam eder.
Hem ruhu, hem de cesediyle, aynı anda birçok yerde bulunabilen bir kısım evliya da vardır ki, bunlara “abdal” namı verilir. Ruhu gibi, cesedi de nuraniyet kazanan bu zatların hali, hakikaten harikadır.
Temessül hadisesi bütün “nasılların” cevap anahtarı gibidir. Bu kanun, bize, Allahu Teala'nın, “bir” olduğu halde her şeyi aynı anda nasıl bildiğini, nasıl yarattığını, nasıl idare ettiğini, bir işin başka işlere nasıl mani olmadığını da hiç bir şüpheye yer kalmayacak şekilde izah eder. Bütün kanunları koyan Odur. Nice harikalara mazhar olan bütün cinleri, melekleri ve ruhları yaratan O'dur. Nurlar, O'nun “nur” isminin gölgeleridir. O, maddi olmayan mukaddes zatıyla hiçbir yerde değildir, ancak isimleri ve sıfatlarıyla her yerdedir. Temessül ve nuraniyet sırrını bir derece de olsa anlayanlar, bu hakikatları görür, bilir ve tasdik ederler.