her resul nebi demek kuran bilmemek demekdir her nebi (peygamber)aynı zamanda resuldur kuranda ismi geçen nebiler(peygamber) aynı zamanda resuldur fakat her resul=nebi(peygamber)dersek kuranın tersini söylüyoruz demekdir
Resûller ve nebîler için akaidin dört temel kaidesi vardır:
1. Bütün nebîler resûldür.
2. Bütün resûller nebîdir.
3. Resûller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir.
4. Nebîler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir. Bu kaidelerden sadece birincisi Kur'ân-ı Kerim’e göre doğrudur. Geri kalan 3’ünün Kur'ân-ı Kerim’e göre ne kadar hatalı olduğunu ve bu küçük gibi görünen hatanın ne kadar büyük yanlışlıklara sebebiyet verdiğini açıklamalarımızda siz de göreceksiniz.
Önce Kur'ân-ı Kerim’de sık sık geçen resûl konusunu aydınlığa kavuşturalım.
“Her resûl peygamber midir?” sorusuna Kur'ân-ı Kerim’le cevap verelim.
Risaletle görevli olmayan resûller, Yusuf Suresinin 50. âyet-i kerimesinde geçer:
12/YUSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih (bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ Rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn (eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm (alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S.): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
23/MU’MİNUN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etba’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs (ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeden, peşpeşe) gönderdik. Hangi kavme resûlü gelse hepsi onu tekzip ettiler (yalanladılar, reddettiler). O zaman Biz, birbiri ardından onları yok ettik ve onları efsane kıldık. Mü’min olmayan kavim artık uzak olsun.
Öyleyse bütün kavimlere Allah, ardı ardına resûllerini gönderiyor. Bu ardı ardına gönderilen resûllerin mânâsı; o kavmin içinde resûl olmayan bir zaman aralığı yok demektir. Zaman açısından, velî resûllerle ile nebî resûller birbirinden farklıdır. Her devirde, bütün kavimlerde velî resûl mevcutken; her devirde ve her kavimde nebî resûl mevcut değildir. Nebîlerin arasında fetret devri vardır. Hazreti İsa’dan 600 yıl sonra Peygamber Efendimiz(S.A.V) gönderilmiştir. Arada geçen 600 yıl boyunca dünya üzerinde nebî olmamıştır. Ama bütün kavimlerde o 600 yıl boyunca, Allah’ın resûlleri yaşamıştır. Peygamber Efendimiz(S.A.V)’den sonraki 1400 seneden beri dünya üzerinde peygamber olmamıştır. Kıyâmete kadar da, peygamber olması mümkün değildir. Nübüvvet müessesesi, Peygamber Efendimiz(S.A.V) ile mühürlenmiş, hitam bulmuştur. Peygamber Efendimiz(S.A.V) nebîlerin mühürüdür, hitamıdır, sonuncusudur. “Hatem” kelimesi ve “hitam” kelimesi aynı kökten gelir. Birincisi mühür, ikincisi son bulmak demektir.
Madde 5: Allah’ın nebîleri, belli kavimlerden çıkmıştır. Türk kavminden bir peygamber, İnsanlık tarihî boyunca çıkmamıştır. Bundan sonra da çıkması söz konusu değildir. Lut kavminden peygamberler, İsrail kavminden peygamberler, Arap kavminden Peygamber Efendimiz(S.A.V) çıkmıştır. Öyleyse nebîler, bazı kavimlerden çıkar. Ama resûller, bütün kavimlerde, tarihîn bütün parçalarında var olmuştur. Şu anda da vardır.
Madde 6: Allahû Tealâ rızaya ulaşmamış resûllerden bahsediyor. Allahû Tealâ’nın resûlleri arasında rızaya ulaşan ve ulaşamayanlar vardır. Bir nebî resûlün, rızaya ulaşamamış olduğu iddia edilemez.
72/CİN-26: Âlimul gaypi fe lâ yuzhiru alâ gaypihî ehadâ(ehaden).
Gaybı bilen Allah, gaybı kimseye açıklamaz.
72/CİN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ (rasadan).
Ancak resûllerden rızaya (Tasarruf rızası) ulaşanlar müstesna. Öyleyse muhakkak ki; O (Allah), onların önünden ve ardından muhafız gönderir.
Madde 7: Velî resûllerin 4 tane, nebî resûllerin 5 tane görevi vardır:
1- Allah’ın âyetlerini okumak ve açıklamak
2- Nefsleri tezkiye etmek
3- Kitab’ı (Kitab’ın lâfzını) öğretmek
4- Hikmet öğretmek.
5- Hikmetin ötesini öğretmek.
İlk 4 görev, yani âyetlerin okunması, anlatılması, nefsleri tezkiye etmek, Kitab’ı öğretmek, hikmeti öğretmek, velî resûllerin de görevidir. Ama hikmetin ötesini öğretmek, velî resûllerin görevi değildir.
Akait’in 2. Kaidesi 7 cepheden yanlıştır ve bu yanlışın düzeltilmesi gerekmektedir.
3. KAİDE: ‘’Bütün resûller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir.’’ Bu ifade, bütün resûllerin peygamber olduğunu iddia ettiği için yanlıştır. 7. ayrı cepheden Allahû Tealâ bütün resûllerin peygamber olmadığını söylemektir.
4. KAİDE: ‘’Bütün nebîler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir.’’ Bu ifade yanlıştır. Allahû Tealâ bütün nebîlere kitap vermiştir. Kur’ân-ı Kerim boyunca ayrı ayrı kaç tane âyette Allahû Tealâ; Hazreti İbrâhîm’e, Hazreti İsmail’e, Hazreti Lut’a, Hazreti Yâkub’a, Hazreti Musa’ya, Hazreti İsa’ya kitap verdiğini, Hazreti Davut’a da sayfalar verdiğini söylüyor. Allahû Tealâ buyuruyor:
3/AL-İ İMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan Nebîyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh (tensurunnehu), kâle e akrertum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn (şâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, nebîlerin (peygamberlerin) misak’ini (yeminini) almıştı: “Andolsun ki; size kitap ve hikmet verdim. Sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi, bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.” dediler. “Öyle ise şâhid olun. Ben de sizinle beraber şâhidlerdenim.” buyurdu.
Resûller ve nebîler için akaidin dört temel kaidesi vardır:
1. Bütün nebîler resûldür.
2. Bütün resûller nebîdir.
3. Resûller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir.
4. Nebîler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir. Bu kaidelerden sadece birincisi Kur'ân-ı Kerim’e göre doğrudur. Geri kalan 3’ünün Kur'ân-ı Kerim’e göre ne kadar hatalı olduğunu ve bu küçük gibi görünen hatanın ne kadar büyük yanlışlıklara sebebiyet verdiğini açıklamalarımızda siz de göreceksiniz.
Önce Kur'ân-ı Kerim’de sık sık geçen resûl konusunu aydınlığa kavuşturalım.
“Her resûl peygamber midir?” sorusuna Kur'ân-ı Kerim’le cevap verelim.
Risaletle görevli olmayan resûller, Yusuf Suresinin 50. âyet-i kerimesinde geçer:
12/YUSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih (bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ Rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn (eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm (alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S.): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
23/MU’MİNUN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etba’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs (ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeden, peşpeşe) gönderdik. Hangi kavme resûlü gelse hepsi onu tekzip ettiler (yalanladılar, reddettiler). O zaman Biz, birbiri ardından onları yok ettik ve onları efsane kıldık. Mü’min olmayan kavim artık uzak olsun.
Öyleyse bütün kavimlere Allah, ardı ardına resûllerini gönderiyor. Bu ardı ardına gönderilen resûllerin mânâsı; o kavmin içinde resûl olmayan bir zaman aralığı yok demektir. Zaman açısından, velî resûllerle ile nebî resûller birbirinden farklıdır. Her devirde, bütün kavimlerde velî resûl mevcutken; her devirde ve her kavimde nebî resûl mevcut değildir. Nebîlerin arasında fetret devri vardır. Hazreti İsa’dan 600 yıl sonra Peygamber Efendimiz(S.A.V) gönderilmiştir. Arada geçen 600 yıl boyunca dünya üzerinde nebî olmamıştır. Ama bütün kavimlerde o 600 yıl boyunca, Allah’ın resûlleri yaşamıştır. Peygamber Efendimiz(S.A.V)’den sonraki 1400 seneden beri dünya üzerinde peygamber olmamıştır. Kıyâmete kadar da, peygamber olması mümkün değildir. Nübüvvet müessesesi, Peygamber Efendimiz(S.A.V) ile mühürlenmiş, hitam bulmuştur. Peygamber Efendimiz(S.A.V) nebîlerin mühürüdür, hitamıdır, sonuncusudur. “Hatem” kelimesi ve “hitam” kelimesi aynı kökten gelir. Birincisi mühür, ikincisi son bulmak demektir.
Madde 5: Allah’ın nebîleri, belli kavimlerden çıkmıştır. Türk kavminden bir peygamber, İnsanlık tarihî boyunca çıkmamıştır. Bundan sonra da çıkması söz konusu değildir. Lut kavminden peygamberler, İsrail kavminden peygamberler, Arap kavminden Peygamber Efendimiz(S.A.V) çıkmıştır. Öyleyse nebîler, bazı kavimlerden çıkar. Ama resûller, bütün kavimlerde, tarihîn bütün parçalarında var olmuştur. Şu anda da vardır.
Madde 6: Allahû Tealâ rızaya ulaşmamış resûllerden bahsediyor. Allahû Tealâ’nın resûlleri arasında rızaya ulaşan ve ulaşamayanlar vardır. Bir nebî resûlün, rızaya ulaşamamış olduğu iddia edilemez.
72/CİN-26: Âlimul gaypi fe lâ yuzhiru alâ gaypihî ehadâ(ehaden).
Gaybı bilen Allah, gaybı kimseye açıklamaz.
72/CİN-27: İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ (rasadan).
Ancak resûllerden rızaya (Tasarruf rızası) ulaşanlar müstesna. Öyleyse muhakkak ki; O (Allah), onların önünden ve ardından muhafız gönderir.
Madde 7: Velî resûllerin 4 tane, nebî resûllerin 5 tane görevi vardır:
1- Allah’ın âyetlerini okumak ve açıklamak
2- Nefsleri tezkiye etmek
3- Kitab’ı (Kitab’ın lâfzını) öğretmek
4- Hikmet öğretmek.
5- Hikmetin ötesini öğretmek.
İlk 4 görev, yani âyetlerin okunması, anlatılması, nefsleri tezkiye etmek, Kitab’ı öğretmek, hikmeti öğretmek, velî resûllerin de görevidir. Ama hikmetin ötesini öğretmek, velî resûllerin görevi değildir.
Akait’in 2. Kaidesi 7 cepheden yanlıştır ve bu yanlışın düzeltilmesi gerekmektedir.
3. KAİDE: ‘’Bütün resûller kendilerine kitap verilen peygamberlerdir.’’ Bu ifade, bütün resûllerin peygamber olduğunu iddia ettiği için yanlıştır. 7. ayrı cepheden Allahû Tealâ bütün resûllerin peygamber olmadığını söylemektir.
4. KAİDE: ‘’Bütün nebîler kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerdir.’’ Bu ifade yanlıştır. Allahû Tealâ bütün nebîlere kitap vermiştir. Kur’ân-ı Kerim boyunca ayrı ayrı kaç tane âyette Allahû Tealâ; Hazreti İbrâhîm’e, Hazreti İsmail’e, Hazreti Lut’a, Hazreti Yâkub’a, Hazreti Musa’ya, Hazreti İsa’ya kitap verdiğini, Hazreti Davut’a da sayfalar verdiğini söylüyor. Allahû Tealâ buyuruyor:
3/AL-İ İMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan Nebîyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh (tensurunnehu), kâle e akrertum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn (şâhidîne).
Hani o zaman ki; Allah, nebîlerin (peygamberlerin) misak’ini (yeminini) almıştı: “Andolsun ki; size kitap ve hikmet verdim. Sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi, bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.” dediler. “Öyle ise şâhid olun. Ben de sizinle beraber şâhidlerdenim.” buyurdu.