Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir cocugun Rasûlullah'a mektubu

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde.

Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane senin Ravzanın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelipte daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş. 40 günlük olduğumda ilk ziyaretimi de senin Hane-i Saadetine yapmışım. İlk adımlarımı senin Ravzandaki mermerlerinde atmış ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi senin mescidinde yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben. Belki seni çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni. Senin evini her ziyarete gelişimizde de seni görmesek bile senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik. Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine'de yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç?

Sanırım Medine'deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi. Senin bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Kim bilir, korkardık belki de bahçenin güllerine basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun buda bizim hoşumuza giderdi.


Babama sormuştum bir seferinde- babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye. Babam da- evladım Medinede iki tane güneş varda ondan, derdi.- Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değilmi? derdim. Babam gülerek- bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de alemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine�de olunca sıcaklık iki kat oluyor. Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçektende ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama senin güneşinde, sıcaklığında içimizi ısıtıyordu. Medine'den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor ama içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık. Gerçi ışığı ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama içimi ısıtması için onun Ravzasında yalınayak koşmam lazımdı. Evet, bahçende yürürken ezanlar okunurdu. Öyle güzel okur ki Medine müezzini ezanı, sanki Bilali Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir bilmez. Babamın yanında namaz kılardık. Büyük sütünların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem bardaklarından güller yapardık. Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam 'incitmeyin sakın, onlar Ebu Hüreyrenin kedileri' derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü. Çarşamba günleri hep Uhud'a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar oradan Uhud'da yatan 70 şehide selam verirdik. Uhud dağına her baktığımızda sanki orada seni görür gibi olurduk. Uhudda senin Ravzanın kokusu gibi gül kokardı. Orasıda ayrı bir gül bahçesi idi sanki. İşte benim yedi senemki en değerli en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül bahçende, senin savaştığın yerlerde sanki yanımda sen varmışsın gibi seninle dopdolu geçti. Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama hep büyüyünce gidersin diyorlar. Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş bile olsam bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Ta ki güneşin içimi ısıtana kadar. Senin hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın. Senin sıcaklığına o kadar muhtacım ki...Ne olur ben sana gelemesem bilesen beni hiç bırakma. Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Hani sana Medineyken komşuyduk ya, evlerimiz birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle ol, ara sıra da olsa evimizi şereflendiriver. Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım. Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medineden ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanı başımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkürederim. Babam senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken abimin terlikleri babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü abimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimizde bende kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne gömüverdim. İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı. Evet demiştim ya bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliklerim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı? Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık bizi bırakmayacağını biliyordum.
Gözümüz gönlümüz seninle aydınlanır efendim.

Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır.

Bir gün sana gelişim geç bile olsa bana, Gül bahçesinin mermerlerinde yalın ayak koşmak nasip et.

Taki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun.

Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed son durağım olsun.

alıntıdır
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Paylaşimin Için Rabbimsenden Razi Olsun Kardeşim...
 

**DiyarýMevlana**

New member
Katılım
5 Nis 2007
Mesajlar
94
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Web sitesi
islamigenclik.page.tl
ufacık çocukta ki peygamber aşkına bir bakın.

neden bizde bu çocuk gibi olmak yerine kendi kendimizle dalaşıyoruz.yokşu böyle idi yokşu şöyle idi diye tartışmalara giriyoruz.

rabbim bizlerin peygamber sevgisini artırsın inş
 

dua demeti

New member
Katılım
20 Şub 2007
Mesajlar
81
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
41
bir güneşim,bir babam,birde terliklerim

bir güneşim,bir babam,birde terliklerim

S.A Medine’de bir şirkette elektrik teknisyeni olarak çalışan
Allah dostu ve peygamber aşığı bir kardeşimiz, işin son günü sabah
mesaisinde kendisine verilen teknik görevi tamamlayıp ayrılmak üzere iken
Resulullah’ın Ravzasında elektrik çarpması sonucu vefat etti ve
Cennetul Bakiye defnedildi. Tabii ailesi mecburi istikamet
Türkiye’ye döndü. O zaman 7 yaşında olan oğlu Nebi Doğanay
bugün ortaokul ögrencisi. Kompozisyon dersi ödevi olarak bir makale yazmış
ve birincilik almış. İşte o peygamber aşkını en derinden yaşayan bir
yüreğin yansımaları.. Vehbi Akşit (Kütahya Müftülüğü Kur'an Kursları
Müdürü

Biliriz ki dil kalpten geçen her şeyi ifade edemez. Allah bize de
bu kardeşimiz gibi Resulullah sevgisi nasip etsin. Amin.

------------------------------


Bir
seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim
yerde…

Bir
ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmıştım.
Doğduğum hastane senin Ravzanın hemen yanıbaşında olduğu için, duyduğum
ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelip te daha kulağıma
ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş. 40
günlük olduğumda ilk ziyaretimi de senin Hane-i Saadetine yapmışım. İlk
adımlarımı senin Ravzandaki mermerlerinde atmış ve Rabbimle ilk buluşmamı,
ilk secdemi senin mescidinde yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen
varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben. Belki seni
çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni.


Senin
evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile senin varlığını
hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik. Çocuklar evde sıkılınca
babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine’de
yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim
canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine’deki hiçbir çocuğun
canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin
biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi.


Senin
bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık
mermerlerin üstünde. Kimbilir, korkardık belki de bahçenin güllerine
basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun bu da bizim
hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde

-
Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye. Babam
da:

-
Evladım Medine’de iki tane güneş var da ondan, derdi.


- Nasıl
olur babacığım, güneş bir tane değil mi? derdim. Babam
gülerek:

- Bak
yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de alemleri
ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine’de olunca sıcaklık
iki kat oluyor.

Babamın
bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçekten de ayaklarımızı mermerler
ısıtıyordu ama senin güneşin de, sıcaklığın da içimizi ısıtıyordu.
Medine’den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor ama
içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada
bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum
artık. Gerçi ışığı ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama içimi ısıtması
için onun Ravzasında yalınayak koşmam lazımdı. Evet, bahçende yürürken
ezanlar okunurdu. Öyle güzel okur ki Medine müezzini ezanı, sanki Bilali
Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir
bilmez. Babamın yanında namaz kılardık.

Büyük
sütunların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem
bardaklarından güller yapardık. Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi
sokulurdu. Babam 'incitmeyin sakın, onlar Ebu Hüreyre’nin kedileri'
derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok
iyi bir ev sahibiydin çünkü.

Çarşamba günleri hep Uhud'a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı
ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar
oradan Uhud’da yatan 70 şehide selam verirdik. Uhud dağına her
baktığımızda sanki orada seni görür gibi olurduk. Uhud da senin Ravzanın
kokusu gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesi idi
sanki.

İşte
benim yedi senem ki en değerli en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül
bahçende, senin savaştığın yerlerde sanki yanımda sen varmışsın gibi
seninle dopdolu geçti. Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar
alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir
parçam orada kalmıştı.

Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar
gelirim ama hep büyüyünce gidersin diyorlar. Ben sırf senin yanına
gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş
bile olsam bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Ta ki güneşin
içimi ısıtana kadar.

Senin
hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor
işte. Çünkü benim ruhum doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın.


Senin
sıcaklığına o kadar muhtacım ki. Ne olur ben sana gelemesem bile sen beni
hiç bırakma. Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün
zerrelerimizi ısıtıver. Hani sana Medineyken komşuyduk ya, evlerimiz
birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle
ol, arasıra da olsa evimizi şereflendiriver.

Hem
benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir
dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım
babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım.
Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız
büyüyorum.

Ben çok
şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine’den
ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanıbaşımızdaymışsın gibi hissediyorum.
Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim
için Rabbime binlerce kez teşekkür ederim.

Babam
senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken abimin terlikleri
babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım.
Çünkü abimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret
edişimizde ben de kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne
gömüverdim. İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı.


Evet
demiştim ya bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım
geride. Babam ve terliklerim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep
yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı?
Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık bizi bırakmayacağını biliyordum.


Gözümüz
gönlümüz seninle aydınlanır efendim. Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır.
Birgün sana gelişim geç bile olsa bana, Gül bahçesinin mermerlerinde yalın
ayak koşmak nasip et. Taki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp
kavrulsun. Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed son durağım
olsun.
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Bu Ne Büyük Aşk...

Bu Ne Büyük Aşk...

Bir Güneşimi, Bir Babamı, Bir de Terliklerimi...
Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde…

Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane senin Ravzanın hemen yanıbaşında olduğu için, duyduğum ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelip te daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş. 40 günlük olduğumda ilk ziyaretimi de senin Hane-i Saadetine yapmışım. İlk adımlarımı senin Ravzandaki mermerlerinde atmış ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi senin mescidinde yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben. Belki seni çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni.

Senin evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik. Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine’de yaşadığımız sürece hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine’deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik efendisi vardı. Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi.

Senin bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Kimbilir, korkardık belki de bahçenin güllerine basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun bu da bizim hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde

- Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye. Babam da:

- Evladım Medine’de iki tane güneş varda ondan, derdi.

- Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi? derdim. Babam gülerek:

- Bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de alemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine’de olunca sıcaklık iki kat oluyor.

Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçekten de ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama senin güneşinde, sıcaklığında içimizi ısıtıyordu. Medine’den ayrıldığımızdan beri belki ayaklarımız ısınıyor ama içimiz bir türlü ısınamıyor. Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık. Gerçi ışığı ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama içimi ısıtması için onun Ravzasında yalınayak koşmam lazımdı. Evet, bahçende yürürken ezanlar okunurdu. Öyle güzel okur ki Medine müezzini ezanı, sanki Bilali Habeşi okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir bilmez. Babamın yanında namaz kılardık.

Büyük sütünların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem bardaklarından güller yapardık. Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam 'incitmeyin sakın, onlar Ebu Hüreyre’nin kedileri' derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü.

Çarşamba günleri hep Uhud'a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye, o bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar oradan Uhudda yatan 70 şehide selam verirdik. Uhud dağına her baktığımızda sanki orada seni görür gibi olurduk. Uhud da senin Ravzanın kokusu gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesi idi sanki.

İşte benim yedi senem ki en değerli en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül bahçende, senin savaştığın yerlerde sanki yanımda sen varmışsın gibi seninle dopdolu geçti. Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir parçam orada kalmıştı.

Buraları bana gurbet oluverdi. Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama hep büyüyünce gidersin diyorlar. Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş bile olsam bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Ta ki güneşin içimi ısıtana kadar.

Senin hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın.

Senin sıcaklığına o kadar muhtacım ki. Ne olur ben sana gelemesem bile sen beni hiç bırakma. Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Hani sana Medineyken komşuyduk ya, evlerimiz birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle ol, arasıra da olsa evimizi şereflendiriver.

Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de
canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım.

Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine’den ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanıbaşımızdaymışsın gibi hissediyorum.

Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkür ederim.

Babam senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken abimin terlikleri babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü abimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son
ziyaret edişimizde ben de kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne gömüverdim. İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı.

Evet demiştim ya bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliklerim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı? Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık bizi bırakmayacağını biliyordum.

Gözümüz gönlümüz seninle aydınlanır efendim. Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır. Birgün sana gelişim geç bile olsa bana, Gül bahçesinin mermerlerinde yalın ayak koşmak nasip et. Taki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun. Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed son durağım olsun.
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Efendime mektup .....

Efendime mektup .....

Medine de bir şirkette elektrik teknisyeni olarak çalışan Allah dostu ve peygamber aşığı bir kardeşimiz, işin son günü sabah mesaisinde kendisine verilen teknik görevi tamamlayıp ayrılmak üzere iken, Resulullahın Ravzasında elektrik çarpması sonucu vefat etti ve ‘Cennetu’l Baki’ye defnedildi. Tabii ailesi mecburi istikamet Türkiye’ye döndü. O zaman 7 yaşında olan oğlu, bugün ortaokul öğrencisi. Kompozisyon dersi ödevi olarak bir makale yazmış ve birincilik almış. İşte o peygamber aşkını en derinden yaşayan bir yüreğin yansımaları... Biliriz ki dil, kalpten geçen her şeyi ifade edemez…

R643101.jpg

Bir seni güneşim, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geldiğim yerde…

Bir ilkbahar gününde güller gibi kokan Medine'de dünyaya gözlerimi açmıştım. Doğduğum hastane senin Ravza’nın hemen yanı başında olduğu için, duyduğum ilk koku senin bahçenin gül kokuları olmuş. Babam gelipte daha kulağıma ezan okumadan, kulaklarım senin mescidinin ezan sesleriyle şereflenmiş.

40 günlük olduğumda ilk ziyaretimi de senin Hane-i Saadet’ine yapmışım. İlk adımlarımı senin Ravza’ndaki mermerlerinde atmış ve Rabbimle ilk buluşmamı, ilk secdemi senin mescidinde yapmışım. Hemen hemen yaptığım her ilkte sen varsın. Daha konuşmasını öğrenmeden seni sevmeyi öğrendim ben...

Belki seni çok tanımazdım ama sanki bana çok çok yakınmışsın gibi severdim seni. Senin evini her ziyarete gelişimizde seni görmesek bile senin varlığını hisseder, evinden her ayrılışımızda hüzünlenirdik…

Çocuklar evde sıkılınca babaları parka, eğlence yerlerine götürsün isterler. Biz Medine de yaşadığımız sürece, hiç babamızdan parka götürmesini istemedik. Bizim canımız sıkılmaz mıydı acaba hiç? Sanırım Medine’deki hiçbir çocuğun canı sıkılmazdı. Çünkü orada hiçbir yerde olmayan gül bahçesi ve bahçenin biricik Efendisi vardı...

Bizim vaktimizin çoğu o bahçede geçerdi. Senin bahçenin mermerlerine ayakkabı ile basamazdık. Yalınayak dolaşırdık mermerlerin üstünde. Kim bilir, korkardık belki de bahçenin güllerine basıvermekten. Yazın mermerler ayaklarımı yakardı. Olsun, bu da bizim hoşumuza giderdi. Babama sormuştum bir seferinde:
- Babacığım neden Medine bu kadar sıcak diye. Babam da:
- Evladım Medine’de iki tane güneş varda ondan, derdi.
- Nasıl olur babacığım, güneş bir tane değil mi? derdim. Babam gülerek…
- Bak yavrum doğru, bütün dünyayı ısıtan bir güneş var ama bir de alemleri ısıtan ve aydınlatan güneş var. O güneş de Medine de olunca sıcaklık iki kat oluyor.

Babamın bu cevabı hoşuma giderdi ve ısınırdım. Gerçekten de ayaklarımızı mermerler ısıtıyordu ama senin güneşin de, sıcaklığın da içimizi ısıtıyordu…

Medine den ayrıldığımızdan beri, belki ayaklarımız ısınıyor ama içimiz bir türlü ısınamıyor…

Çünkü güneşimizin en büyüğünü orada bırakmıştık. Ben güneşimi kaybetmiştim. Onun evine, bahçesine gidemiyordum artık. Gerçi ışığı, ta buralarda bizi aydınlatıyordu ama içimi ısıtması için onun Ravza’sında yalınayak koşmam lazımdı.

Evet, bahçende yürürken ezanlar okunurdu. Öyle güzel okur ki Medine müezzini ezanı, sanki Bilal-i Habeşi (ra) okuyor sanırsınız. Namaz kılmak için Mescide koştururduk, bilir bilmez. Babamın yanında namaz kılardık. Büyük sütunların altından gelen soğuk havadan saçlarımızı savurturduk. Zemzem bardaklarından güller yapardık. Namaz kılarken yanımıza usulca bir kedi sokulurdu. Babam 'incitmeyin sakın, onlar Ebu Hüreyre’nin (ra) kedileri' derdi, biz de inanırdık. Senin Mescidine kediler de girebilirdi. Sen çok iyi bir ev sahibiydin çünkü…

Çarşamba günleri hep Uhud'a giderdik. Senin çok sevdiğin amcanı ziyaret etmeye. O bizim de amcamızdı. Kardeşlerimle Ayneyn tepesine çıkar, oradan Uhud’da yatan 70 şehide selam verirdik. Uhud Dağı’na her baktığımızda, sanki orada seni görür gibi olurduk. Uhud da senin Ravza’nın kokusu gibi gül kokardı. Orası da ayrı bir gül bahçesi idi sanki…
R643102.jpg

İşte benim yedi senem ki en değerli en güzel yıllarım senin köyünde, senin gül bahçende, senin savaştığın yerlerde, sanki yanımda sen varmışsın gibi seninle dopdolu geçti.

Seni görmesem de seninle yaşamaya o kadar alışmıştım ki senin yanından ayrılırken sanki bir yanım, bir canım, bir parçam orada kalmıştı. Buraları bana gurbet oluverdi.

Elimde olsa hemen yanına koşar gelirim ama hep ‘büyüyünce gidersin’ diyorlar. Ben sırf senin yanına gelebilmek için büyümek istiyorum. Senin yanına geldiğim zaman büyümüş bile olsam, bahçendeki mermerlerde yalınayak dolaşacağım. Ta ki güneşin içimi ısıtana kadar…

Senin hasretinden içim üşüyor. Belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor işte. Çünkü benim ruhum doğduğumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın.

Senin sıcaklığına o kadar muhtacım ki…

Ne olur ben sana gelemesem bile sen beni hiç bırakma. Işığınla gecelerimize nur ol. Sıcaklığınla bütün zerrelerimizi ısıtıver. Hani sana Medine’deyken komşuyduk ya, evlerimiz birbirine çok yakındı. Senin varlığın bize güven verirdi hep. Yine öyle ol, ara sıra da olsa evimizi şereflendiriver.

Hem benim adım Nebi, aynen seninki gibi. Bu ismi bana seni çok seven bir dostun koymuş. Diğer adım da Muhammed, yine senin gibi. Bu ismi de canım babacığım koymuş. Buraya gelirken senin köyünde bıraktığımız babacığım.

Sana benzeyen bir yanım daha var. Ben de senin gibi babasız büyüyorum. Ben çok şanslıyım, sen bize asla yetimliğimizi hissettirmedin. Medine’den ayrıldığımızdan beri sanki sen hep yanı başımızdaymışsın gibi hissediyorum. Geceleri korkmadan güvenle uyuyorum hep. Seni tanıdığım ve seni sevdiğim için Rabbime binlerce kez teşekkür ediyorum…

Babam senin köyünde kalmıştı. Biz babamın cenazesini gömerken abimin terlikleri babamın kabrine düştü ve orada kaldı. Ben o terlikleri çok kıskandım. Çünkü abimin terlikleri hep babamla kalacaktı. Babamı son ziyaret edişimizde ben de kimse görmeden terliğimi babamın kabri üstüne gömüverdim. İşte şimdi benim terliğim de hep babamla kalacaktı...

Evet, demiştim ya bir güneşimi, bir babamı, bir de terliklerimi bırakmıştım geride. Babam ve terliklerim hep oradaydı, gelemezlerdi. Ama güneşim hep yanımızdaydı. Yetimlerin efendisi, yetimlerini hiç ışıksız bırakır mı ? Dünyanın bir ucuna gitmiş olsaydık bizi bırakmayacağını biliyordum.

Gözümüz gönlümüz seninle aydınlanır Efendim.
Ruhumuz, içimiz sıcaklığınla ısınır…
Bir gün sana gelişim geç bile olsa bana,
Gül bahçesinin mermerlerinde yalın ayak koşmak…
Ta ki aşkınla, sevginle bütün bedenim yanıp kavrulsun…
Terliklerimi bıraktığım o güzel mabed son durağım olsun..


Alıntı....



 
Üst Alt