TUĞYAN
طغيان Tuğyan; haddi aşma, zulüm, azgınlık, sapıklık, isyan, küfür demektir.
Tuğyan kelimesi “ طغى tağâ” (azdı, taştı, zulmetti) fiilinin mastarı olarak Kur`an`da dokuz yerde geçer. Ayrıca haddi aşıp azgınlık yapan kişi ve topluluklar manasında (taği) altı yerde; insanları yoldan çıkaran, azdıran “şeytan”, “put” ve “kâhin” anlamında (tağut) sekiz yerde geçer. Mastar ve diğer türevleriyle birlikte bu kelime Kur`an`da toplam otuz dokuz yerde zikredilir (anılır). (Bk. İbn Menzur, Lisan-ül Arab, “طغى Tağa” maddesi.)
Tuğyan, insanın tabiatında vardır. Vahye kulağını tıkayan, kendi aklını yegâne rehber kabul ederek kendini beğenen “bencil” insan, bir de çok mal sahibi olup kendini ihtiyaçtan uzak görmeğe başladı mı, tuğyan içine düşmüş olur.
İnsan, kendisinde istediğini yapabilecek bir güç, bilgi ve yetenek hissettiği zaman artık Allah`ı unutur; gerçek kudrete, ilime ve istediğini dileme ve yapabilme güç ve iradesine sahip olanın yalnızca Allah olduğunu aklından çıkarır. Bu durum insan için tuğyana açılan bir kapıdır; artık dilediğini yapar, hak-hukuk ve hiçbir sınır tanımaz. Allah`a ortak koşmaya, nefsini O`nun yerine geçirip heva ve heveslerinin peşinden gitmeye başlar. İşte bu hâl, tuğyan hâlidir ve bu tür insanlar da Kur`an`ın diliyle “tağî”dir.
Kur`an`da “Firavun”, “Tuğyan”ın simgesi olarak takdim edilmiştir. O, bütün gücün kendi elinde olduğuna inanıyor, insanları küçük görüyor, onları öldürüyor ve en kötü işkenceye maruz bırakıyordu (Bakara; 49, İbrahim; 6). Firavun mantığına göre bütün insanlar onun kulu-kölesi; “Mısır ve nehirler” onun mülkü idi. Firavun milletine şöyle seslendi: “Ey milletim! Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?” (Zühruf; 51).
Eğer ona Musa ve Harun gibi iki mübarek peygamber gidip de “tuğyan”ını hatırlatmasa ve onu Allah`a çağırmasa idiler, belki o ahirette Allah`a karşı özür beyan etme bahanesi üretebilir, “Ya Rabbi bana bir uyarıcı gelmedi ki” diyebilirdi. Çünkü azgınlığının farkında değildi; insanları köle olarak çalıştırmayı, onlara işkence etmeyi ve öldürmeyi, tabiî hakkı olarak görüyordu. Saltanatı onu mağrur etmişti.
Tuğyanın temelinde “kibir” ve “bencillik” yatar. Şeytanın da azgınlığının sebebi kibir ve bencillik idi. Bu bakımdan Nisa suresinin 51. ayetinde “Tağut”, şeytanı (İblisi) da kapsamaktadır.
طغيان Tuğyan; haddi aşma, zulüm, azgınlık, sapıklık, isyan, küfür demektir.
Tuğyan kelimesi “ طغى tağâ” (azdı, taştı, zulmetti) fiilinin mastarı olarak Kur`an`da dokuz yerde geçer. Ayrıca haddi aşıp azgınlık yapan kişi ve topluluklar manasında (taği) altı yerde; insanları yoldan çıkaran, azdıran “şeytan”, “put” ve “kâhin” anlamında (tağut) sekiz yerde geçer. Mastar ve diğer türevleriyle birlikte bu kelime Kur`an`da toplam otuz dokuz yerde zikredilir (anılır). (Bk. İbn Menzur, Lisan-ül Arab, “طغى Tağa” maddesi.)
Tuğyan, insanın tabiatında vardır. Vahye kulağını tıkayan, kendi aklını yegâne rehber kabul ederek kendini beğenen “bencil” insan, bir de çok mal sahibi olup kendini ihtiyaçtan uzak görmeğe başladı mı, tuğyan içine düşmüş olur.
İnsan, kendisinde istediğini yapabilecek bir güç, bilgi ve yetenek hissettiği zaman artık Allah`ı unutur; gerçek kudrete, ilime ve istediğini dileme ve yapabilme güç ve iradesine sahip olanın yalnızca Allah olduğunu aklından çıkarır. Bu durum insan için tuğyana açılan bir kapıdır; artık dilediğini yapar, hak-hukuk ve hiçbir sınır tanımaz. Allah`a ortak koşmaya, nefsini O`nun yerine geçirip heva ve heveslerinin peşinden gitmeye başlar. İşte bu hâl, tuğyan hâlidir ve bu tür insanlar da Kur`an`ın diliyle “tağî”dir.
Kur`an`da “Firavun”, “Tuğyan”ın simgesi olarak takdim edilmiştir. O, bütün gücün kendi elinde olduğuna inanıyor, insanları küçük görüyor, onları öldürüyor ve en kötü işkenceye maruz bırakıyordu (Bakara; 49, İbrahim; 6). Firavun mantığına göre bütün insanlar onun kulu-kölesi; “Mısır ve nehirler” onun mülkü idi. Firavun milletine şöyle seslendi: “Ey milletim! Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?” (Zühruf; 51).
Eğer ona Musa ve Harun gibi iki mübarek peygamber gidip de “tuğyan”ını hatırlatmasa ve onu Allah`a çağırmasa idiler, belki o ahirette Allah`a karşı özür beyan etme bahanesi üretebilir, “Ya Rabbi bana bir uyarıcı gelmedi ki” diyebilirdi. Çünkü azgınlığının farkında değildi; insanları köle olarak çalıştırmayı, onlara işkence etmeyi ve öldürmeyi, tabiî hakkı olarak görüyordu. Saltanatı onu mağrur etmişti.
Tuğyanın temelinde “kibir” ve “bencillik” yatar. Şeytanın da azgınlığının sebebi kibir ve bencillik idi. Bu bakımdan Nisa suresinin 51. ayetinde “Tağut”, şeytanı (İblisi) da kapsamaktadır.