ve unutmamamı tembihledi. "Onun vazifesi ne olacak" diye sordum, Risale-i Nur onun (Mehdi'nin) programı olacak diye cevap verdi.
Mustafa Sungur Ağabey:
“Şevkle, azimle çalışmaya devam etmemiz lazım.”
Bir diğer Nur talebesi muhterem ağabeylerden olan ve Bediüzzaman Said Nursi’nin “mutlak vekilim” diyerek Risale-i Nur’ları emanet ettiği büyük dava adamı Mustafa Sungur ağabey, 30 Ocak 2007 günü İstanbul’da bir sohbetinde, Kastamonu Lahikası’ndan 22. mektupta geçen ahirzaman ile ilgili aşağıdaki bölümü okutmuş ve ardından, İslam ahlakının Hz. Mehdi döneminde yeryüzünde hakimiyetine dair ümitvar olmakla ilgili bir konuşma yaparak, şu cümleleri zikretmiştir:
“Gün doğmadan neler doğar. On yıl önce nasıldı, şimdi nasıl oldu. Zor, sıkıntılı bir dönemden sonra, şimdi, hizmetler rahat yürütülebiliyor. Büyük inkişaflar (ilerlemeler) oldu, daha da olacak inşaAllah. Bizim şevkle, azimle çalışmaya devam etmemiz lazım.”
Ahir Zamandan Haber Veren Mühim Bir Hadis:
“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır.” Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi (talebeler topluluğu) ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.
“Ümmetimden bir taife..” (şedde -Kur'ân-ı Kerîm okurken tek sessiz harfin iki defa okunmasına yarayan işaret- sayılır, tenvin -kelimenin sonunu «Nun, nin, min, in» diye okumak veya öyle okutan işaretin adı- sayılmaz) fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. “Hak üzerinde olacaktır.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. “Allah’ın emri gelinceye kadar” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.
“Gaybı Allah’tan başkası bilemez.” Cây-ı dikkat (dikkat edilecek nokta) ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak (hepsi birlikte) 1500 tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette 1506 dan 1542 ve 1545 e kadar üç inkılab-ı azîmin (3 büyük devrimin) ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır (uygun düşmeleridir). Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir. Fatiha'da “doğru yol” ashabının taife-i kübrâsını (büyük topluluğunu) tarif eden “kendilerine nimet verdiklerinin” fıkrası, şeddesiz 1506 veya 1507 ederek tam tamına “hak üzerinde olacaktır” fıkrasının makamına tevafuku (rasgelmesi) ve manasına tetabuku (uygun olması) ve şedde sayılsa “ümmetimden bir taife” fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı (uygunluğu) bu hadîsin îmasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur'aniyede (Kuran’ın birçok ayetinde) “doğru yol” kelimesi, bir mana-yı remziyle (işari manayla) Risalet-in Nur'a manaca ve cifirce îma etmesi remze (işarete) yakın bir îma ile; Risalet-in Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i azamın âhirlerinde (ahirzamanın o büyük topluluğun sonlarında) bir hizb-i makbul (makbul topluluk) olacağını işaret eder diye def'aten birden ihtar edildi.” (Kastamonu Lahikası, s.33)
Sungur ağabey sohbetin ilerleyen bölümlerinde, İslam ahlakının Rusya dahil birçok ülkede hızla yayıldığını vurgulayarak, iman hizmetinde Harun Yahya eserlerinin büyük etkisi olduğunu ifade etmiş ve bu eserlerle ilgili şu övücü yorumu yapmıştır:
“Daha önce biz biraz geri duruyorduk, risalelerden başka kitaplarla ilgilenmiyorduk. Fakat neşriyat (yayınlar) aleminde Harun Yahya’nın eserlerinin elmas hükmünde olduğunu gördük maşaAllah.”
Fethullah Gülen Hocaefendi Hz. Mehdi Hakkında Ne Diyor?
Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi de, kaleme aldığı “Ümit Burcu” isimli kitabında ahir zaman ve Hz. Mehdi’nin gelişi ile ilgili olarak Bediüzzaman’ın şu sözlerini hatırlatıyor:
Cenâb-ı Hak, rahmetinin eseri olarak her bir fesad-ı ümmet zamanında (Müslüman topluluğun sorunlu zamanlarında) bir muslih, (islah edici) bir müceddid, (dini yenileyen) bir halife-i zîşan, (şan sahibi bir halife) bir kutb-u âzam, (zamanın en büyük alimi) bir mürşid-i ekmel (doğru yola vesile olan) ya da bir nevi mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş, fesadı izale edip milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi (İslamı) muhafaza buyurmuştur. Bu hususu nazara veren ve siyaset sahasında Mehdî-i Abbâsî, (adaletiyle bilinen halife) diyanet âleminde Gavs-ı Âzam, (ilmiyle zamanının önderi) Şâh-ı Nakşibend, (Nakşibendi tarikatının kurucusu ve zamanın alimi) Aktâb-ı Erbaa (zamanın ünlü dört alimi) ve on iki imam gibi zatları misal gösteren Bediüzzaman der ki, ”Madem O’nun âdeti öyle cereyan ediyor, âhir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, (günün koşullarındaki sorunları çözen) hem en büyük bir müceddid, (dini yenileyen) hem hâkim, hem mehdî, (hidayete vesile olan) hem mürşid, (aydınlatıcı) hem kutb-u âzam (en büyük alim) olarak bir zât-ı nuranîyi (nurani kişiyi) gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden (peygamber soyundan) olacaktır. Bediüzzaman, Mehdî ile alakalı hadislerin zayıf olduğu iddiasına karşı da, “Hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin? Hattâ İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddisin (hadis aliminin) bazı sahih ehâdîse (hadislere) mevzu (uydurma) dediğini, âlimler taaccüple (hayretle) nakletmişler. Hem her zayıf (doğruluğu şüpheli) veya mevzu (uydurma) hadîsin mânâsı yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli sened (rivayet edenlerin zinciri) ile hadîsiyeti kat’î (hadis olduğu net) değildir demektir. Yoksa mânâsı (anlamı) hak ve hakikat (doğru) olabilir.” buyurmuştur.
Hüsrev Altınbaşak Ağabey:
“Türk ve Arap miletleri, inşaAllah yakında bir zamanda ittihad edecek (birlik kuracak).”
Risale-i Nur’un ilk talebelerinden olan ve risalelerin bir çok yerinde isminden ve hizmetlerinden bahsedilen Hüsrev Altınbaşak Ağabey, 1977 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Risalelerde yer alan birçok mektupları bulunmaktadır. Hüsrev Altınbaşak Ağabey, bu mektuplardan birinde ahir zamana yönelik olarak Müslümanlara şu müjdeyi vermiştir:
...Türk ve Arab iki hakikî kardeş millet, İnşâAllah yakın bir âtide (gelecekte) ittihad edecek (birlik kuracak). Ve o ittihad sayesinde, o müthiş düşmanların Müslümanlar içine saçtıkları fesad (karışıklık) tohumları kendi yüzlerine atılacak. Ve zincirler altında inleyen dörtyüz milyon Müslümanlık, yeniden hayat-ı kudsiyye-i İslâmiyye (İslami yaşantı) ile, nev-i beşerin (bütün insanların) başına geçip, sulh (barış) ve müsalemet-i umumîyeyi (dünya çapında bir barış ve esenlik) temin edecek (sağlayacak), İnşâAllah.
Sonuç:
Bediüzzaman’ın diğer tüm sözleri gibi, ahir zaman ile ilgili müjdeleri de doğrudur, Allah’ın izniyle gerçekleşecektir.
Bediüzzaman’ın, Peygamberimiz (sav)’in tevatür (kuvvetli haber) derecesindeki pek çok hadisinde anlatılan Hz. İsa ve Hz. Mehdi’nin gelişi konusundaki müjdeleri tüm Müslümanlar için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle 13. yüzyılın müceddidi olarak kabul edilen böyle mübarek bir şahsın, tüm dünya Müslümanlarını yakından ilgilendiren bu önemli açıklamalarının batıni tefsir adı altında yanlış yorumlanmaması son derece önemli bir konudur. Böyle bir bakış açısı, Risalelerin orijinal halinden uzaklaşmasına ve Müslümanların yanlış bilgilendirilmelerine neden olacaktır. Bu da, Bediüzzamanın hikmetli sözlerinin ve kıymetli açıklamalarının gereği gibi takdir edilememesine ve pek çok insanın onun üstün ilminden, feraset ve basiretinden gereği gibi istifade edememesine yol açacaktır.
Kuşkusuz Bediüzzaman'a gerçek saygı ve sadakat, onun tüm Müslümanlara bıraktığı değerli mirası olan Risale-i Nur Külliyatına sahip çıkmak ve onu korumakla mümkün olacaktır. Ancak tüm bunların yanı sıra şu da unutulmamalıdır ki, (hicri) 14. yüzyılın müceddidi olarak gelecek olan Hz. Mehdi, kendisinden önceki yüzyılın Büyük Müceddidi olan Bediüzzaman'ın eserlerini kendisine rehber edinecek, Bediüzzaman'ın gösterdiği yolu izleyecektir. Kuşkusuz ki onun sözlerindeki hikmeti en iyi anlayacak olan kişiler de, bu sözleri tefsir edenler değil; Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi Risale-i Nurların asıl sahibi olan Hz. Mehdi ve ondan bunu öğrenen şakirdleri olacaktır.
Mustafa Sungur Ağabey:
“Şevkle, azimle çalışmaya devam etmemiz lazım.”
Bir diğer Nur talebesi muhterem ağabeylerden olan ve Bediüzzaman Said Nursi’nin “mutlak vekilim” diyerek Risale-i Nur’ları emanet ettiği büyük dava adamı Mustafa Sungur ağabey, 30 Ocak 2007 günü İstanbul’da bir sohbetinde, Kastamonu Lahikası’ndan 22. mektupta geçen ahirzaman ile ilgili aşağıdaki bölümü okutmuş ve ardından, İslam ahlakının Hz. Mehdi döneminde yeryüzünde hakimiyetine dair ümitvar olmakla ilgili bir konuşma yaparak, şu cümleleri zikretmiştir:
“Gün doğmadan neler doğar. On yıl önce nasıldı, şimdi nasıl oldu. Zor, sıkıntılı bir dönemden sonra, şimdi, hizmetler rahat yürütülebiliyor. Büyük inkişaflar (ilerlemeler) oldu, daha da olacak inşaAllah. Bizim şevkle, azimle çalışmaya devam etmemiz lazım.”
Ahir Zamandan Haber Veren Mühim Bir Hadis:
“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır.” Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi (talebeler topluluğu) ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.
“Ümmetimden bir taife..” (şedde -Kur'ân-ı Kerîm okurken tek sessiz harfin iki defa okunmasına yarayan işaret- sayılır, tenvin -kelimenin sonunu «Nun, nin, min, in» diye okumak veya öyle okutan işaretin adı- sayılmaz) fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. “Hak üzerinde olacaktır.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. “Allah’ın emri gelinceye kadar” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.
“Gaybı Allah’tan başkası bilemez.” Cây-ı dikkat (dikkat edilecek nokta) ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak (hepsi birlikte) 1500 tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette 1506 dan 1542 ve 1545 e kadar üç inkılab-ı azîmin (3 büyük devrimin) ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır (uygun düşmeleridir). Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir. Fatiha'da “doğru yol” ashabının taife-i kübrâsını (büyük topluluğunu) tarif eden “kendilerine nimet verdiklerinin” fıkrası, şeddesiz 1506 veya 1507 ederek tam tamına “hak üzerinde olacaktır” fıkrasının makamına tevafuku (rasgelmesi) ve manasına tetabuku (uygun olması) ve şedde sayılsa “ümmetimden bir taife” fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı (uygunluğu) bu hadîsin îmasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur'aniyede (Kuran’ın birçok ayetinde) “doğru yol” kelimesi, bir mana-yı remziyle (işari manayla) Risalet-in Nur'a manaca ve cifirce îma etmesi remze (işarete) yakın bir îma ile; Risalet-in Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i azamın âhirlerinde (ahirzamanın o büyük topluluğun sonlarında) bir hizb-i makbul (makbul topluluk) olacağını işaret eder diye def'aten birden ihtar edildi.” (Kastamonu Lahikası, s.33)
Sungur ağabey sohbetin ilerleyen bölümlerinde, İslam ahlakının Rusya dahil birçok ülkede hızla yayıldığını vurgulayarak, iman hizmetinde Harun Yahya eserlerinin büyük etkisi olduğunu ifade etmiş ve bu eserlerle ilgili şu övücü yorumu yapmıştır:
“Daha önce biz biraz geri duruyorduk, risalelerden başka kitaplarla ilgilenmiyorduk. Fakat neşriyat (yayınlar) aleminde Harun Yahya’nın eserlerinin elmas hükmünde olduğunu gördük maşaAllah.”
Fethullah Gülen Hocaefendi Hz. Mehdi Hakkında Ne Diyor?
Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi de, kaleme aldığı “Ümit Burcu” isimli kitabında ahir zaman ve Hz. Mehdi’nin gelişi ile ilgili olarak Bediüzzaman’ın şu sözlerini hatırlatıyor:
Cenâb-ı Hak, rahmetinin eseri olarak her bir fesad-ı ümmet zamanında (Müslüman topluluğun sorunlu zamanlarında) bir muslih, (islah edici) bir müceddid, (dini yenileyen) bir halife-i zîşan, (şan sahibi bir halife) bir kutb-u âzam, (zamanın en büyük alimi) bir mürşid-i ekmel (doğru yola vesile olan) ya da bir nevi mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş, fesadı izale edip milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi (İslamı) muhafaza buyurmuştur. Bu hususu nazara veren ve siyaset sahasında Mehdî-i Abbâsî, (adaletiyle bilinen halife) diyanet âleminde Gavs-ı Âzam, (ilmiyle zamanının önderi) Şâh-ı Nakşibend, (Nakşibendi tarikatının kurucusu ve zamanın alimi) Aktâb-ı Erbaa (zamanın ünlü dört alimi) ve on iki imam gibi zatları misal gösteren Bediüzzaman der ki, ”Madem O’nun âdeti öyle cereyan ediyor, âhir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, (günün koşullarındaki sorunları çözen) hem en büyük bir müceddid, (dini yenileyen) hem hâkim, hem mehdî, (hidayete vesile olan) hem mürşid, (aydınlatıcı) hem kutb-u âzam (en büyük alim) olarak bir zât-ı nuranîyi (nurani kişiyi) gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden (peygamber soyundan) olacaktır. Bediüzzaman, Mehdî ile alakalı hadislerin zayıf olduğu iddiasına karşı da, “Hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin? Hattâ İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddisin (hadis aliminin) bazı sahih ehâdîse (hadislere) mevzu (uydurma) dediğini, âlimler taaccüple (hayretle) nakletmişler. Hem her zayıf (doğruluğu şüpheli) veya mevzu (uydurma) hadîsin mânâsı yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli sened (rivayet edenlerin zinciri) ile hadîsiyeti kat’î (hadis olduğu net) değildir demektir. Yoksa mânâsı (anlamı) hak ve hakikat (doğru) olabilir.” buyurmuştur.
Hüsrev Altınbaşak Ağabey:
“Türk ve Arap miletleri, inşaAllah yakında bir zamanda ittihad edecek (birlik kuracak).”
Risale-i Nur’un ilk talebelerinden olan ve risalelerin bir çok yerinde isminden ve hizmetlerinden bahsedilen Hüsrev Altınbaşak Ağabey, 1977 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Risalelerde yer alan birçok mektupları bulunmaktadır. Hüsrev Altınbaşak Ağabey, bu mektuplardan birinde ahir zamana yönelik olarak Müslümanlara şu müjdeyi vermiştir:
...Türk ve Arab iki hakikî kardeş millet, İnşâAllah yakın bir âtide (gelecekte) ittihad edecek (birlik kuracak). Ve o ittihad sayesinde, o müthiş düşmanların Müslümanlar içine saçtıkları fesad (karışıklık) tohumları kendi yüzlerine atılacak. Ve zincirler altında inleyen dörtyüz milyon Müslümanlık, yeniden hayat-ı kudsiyye-i İslâmiyye (İslami yaşantı) ile, nev-i beşerin (bütün insanların) başına geçip, sulh (barış) ve müsalemet-i umumîyeyi (dünya çapında bir barış ve esenlik) temin edecek (sağlayacak), İnşâAllah.
Sonuç:
Bediüzzaman’ın diğer tüm sözleri gibi, ahir zaman ile ilgili müjdeleri de doğrudur, Allah’ın izniyle gerçekleşecektir.
Bediüzzaman’ın, Peygamberimiz (sav)’in tevatür (kuvvetli haber) derecesindeki pek çok hadisinde anlatılan Hz. İsa ve Hz. Mehdi’nin gelişi konusundaki müjdeleri tüm Müslümanlar için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle 13. yüzyılın müceddidi olarak kabul edilen böyle mübarek bir şahsın, tüm dünya Müslümanlarını yakından ilgilendiren bu önemli açıklamalarının batıni tefsir adı altında yanlış yorumlanmaması son derece önemli bir konudur. Böyle bir bakış açısı, Risalelerin orijinal halinden uzaklaşmasına ve Müslümanların yanlış bilgilendirilmelerine neden olacaktır. Bu da, Bediüzzamanın hikmetli sözlerinin ve kıymetli açıklamalarının gereği gibi takdir edilememesine ve pek çok insanın onun üstün ilminden, feraset ve basiretinden gereği gibi istifade edememesine yol açacaktır.
Kuşkusuz Bediüzzaman'a gerçek saygı ve sadakat, onun tüm Müslümanlara bıraktığı değerli mirası olan Risale-i Nur Külliyatına sahip çıkmak ve onu korumakla mümkün olacaktır. Ancak tüm bunların yanı sıra şu da unutulmamalıdır ki, (hicri) 14. yüzyılın müceddidi olarak gelecek olan Hz. Mehdi, kendisinden önceki yüzyılın Büyük Müceddidi olan Bediüzzaman'ın eserlerini kendisine rehber edinecek, Bediüzzaman'ın gösterdiği yolu izleyecektir. Kuşkusuz ki onun sözlerindeki hikmeti en iyi anlayacak olan kişiler de, bu sözleri tefsir edenler değil; Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi Risale-i Nurların asıl sahibi olan Hz. Mehdi ve ondan bunu öğrenen şakirdleri olacaktır.