said-i kürdi;
Mizgîn: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Abdulmelik Fırat: Ben, dedemin adıyla anılan Şêx Said (r.a.) başkaldırısından on yıl sonra, 1934'te Erzurum'un Hınıs (Xinûs) kasabasında dünyaya geldim. 1925 sürgününden sonra 1935'te ailece ikinci sürgünü yaşadık. Ailemle birlikte Trakya'da Istranca ormanları içindeki Vize ilçesine bağlı Sergen Köyü'nde mecburi iskana tabi tutularak, onüç yıl kamp hayatı yaşadık. 1947 yılında Mecburi İskân Kanunu kaldırılınca, biz de Erzurum'un Hınıs ilçesi Kolhisar Köyü'ne geri döndük. 1952 yılında Hınıs'ta ortaokulu bitrdikten sonra, 1954'te Erzurum Lisesi'ne bir süre devam ettim. 1957'de Ankara'da liseyi dışardan bitirdim. 1957 seçimlerinde dönemin iktidarı tarafından "Şêx Said ailesinden birinin meclise girmesi" talebi üzerine, seçim sonucu meclise girdim. 1960 Askeri Darbesinde milletvekili kimliğimle Yassıada'da yargılandım. Birbuçuk sene Kayseri Cezaevi'nde yattıktan sonra 1962'de serbest bırakıldım.
Yaklaşık onyedi sene siyasi haklarımdan mahrum bir şekilde Ankara'daki evimde gözetim altında tutuldum. 12 Eylül 1980 Darbesinde, Ankara'da tutuklanarak Erzurum'a götürüldüm.
Yirmi günlük tutukluluk süresince bana işkence yapıldı, o koşullarda bana yapılan iğneden Hepatit-B hastalığına yakalandım ve iki sene yataktan kalkamadım.
1991 seçimlerinde DYP'den Erzurum Milletvekili olarak meclise girdim. 1995'e kadar bu görevimi sürdürdükten sonra, 12 Ocak 1996'da, iki sene önce işkenceyle ifadesi alınmış birisinin beyanatlarına dayanılarak, hasta halimle evimden alınıp, Bayrampaşa Cezaevi'ne konuldum. Ellibeş gün tutuklu kaldıktan sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldım. 2002 'den bu yana, Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR)'nin Genel Başkanlığı görevini sürdürmekteyim.
Mizgîn: Şêx Said'le akrabalık dereceniz nedir?
Abdulmelik Fırat: 1639'da Dördüncü Murad tarafından ÇILUSTUN'da (Kırkdirek) (Diyarbakır-Bismil) Medrese ve Tekyesi olan Dedemiz Seyyid Haşim katledilmiş, yerleşim mekanı yakılıp yıkılmıştır. O, katliamda beş yaşında olan oğlu Hüseyin kurtulmuştur. Ondan sonra silsile şöyle devam eder; Mele Heyder, Mele Kasım, Şeyh Ali Septi Amedi, Şeyh Mahmud Feyzi.
Şeyh Mahmud Feyzi Palu'dan Hınıs'a göç etmiş, Alaadin Paşalardan Kolhisar köyünü satın almış ve orada yerleşmiştir. Şeyh Mahmud Feyzi'nin yedi oğlu olmuştur. Şeyh Said, Şeyh Bahaddin, Şeyh Diyadin, Şeyh Necmeddin, Şeyh Tahir, Şeyh Mehdi ve Şeyh Abdurrahim. Şeyh Said'in kızı Ayşe hanım ve kardeşi Şeyh Bahaddin'in oğlu Şeyh Şahabettin, benim anne ve babamdırlar. Anne ve Babamın anneleri de Şeyh Ahmed Çanê'nın kızıdır.
Mizgîn: Şêx Said kıyamının gelişimini kısaca anlatabilir misiniz?
Abdulmelik Fırat: Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra galip devletler başta İngiliz İmparatorluğu olmak üzere Ortadoğu'da birçok devletler kurmuşlardır. Fakat Kürtlerin Avrupa'da okuyanları, Askeri ve Mülkiyede okuyan Aydınları, Şeyh, Ağa ve Beylerinin yüzde doksanı Türklerle beraber bir devlet kurma taraftarı olmuşlardır. Osmanlı Askeri ve Sivil bürokratlarıyla anlaşmışlardır. Padişahın yaveri hası ve Cumhuriyetin kurucusu olan M. Kemal'in AMASYA Beyannamesinde, bu husus apaçık ifade edilmiştir. Daha sonra Lozan Konferansı'nda Murahhas Aza olan İsmet Paşa’nın, "Türkler ve Kürtler beraber Devlet kuracaklardır. Bende Kürt kökenli yim" diye ifadeleri vardı. Birinci meclis fesh olunduktan sonra kurulan ikinci mecliste, Lozan Anlaşması onaylanmıştır. Sonra M. Kemal ve arkadaşları tarafından hazırlanan 1924 Anayasası'nda Kürtler hayat sahnesinden silinmiş ve inkar edilmiştir. İşte bu inkar, aldatma ve hilekarlık karşısında bütün Kürtler şaşkın ve şoke olmuşlardır. Kürtlerin Siyaset Adamları, Siyasi Partiler, Cemiyetler ve Kanaat Önderleri bir araya gelip bu durumu değerlendirmek istemişlerdir. 1924'te Miralay Halit Bey ile Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey Kolhisar'a gelerek, Şeyh Said'e bu hareketin başında bulunmasını teklif etmişlerdir. Şeyh Said tarafından bu teklif kabul olunmuştur. Kürt ileri gelenleriyle bir araya gelip, meseleyi müzakere etmeye fırsat verilmeden, Yusuf Ziya Beyi Ankara'da, Miralay Halit Beyi Erzurum'da tutuklayıp, Bitlis'e götürmüşlerdir. Aynı anda Şeyh Said'i tutuklamaya gelen müfrezeye Şeyh Said teslim olmamış, Çapakçur’a (Bingöl) doğru hareket etmiş, bu meyanda Kürtlerin ileri gelenlerine mektupla bilahare yeri belli olacak bir yerde toplanmalarını bildirmiştir. 1925 Kürt Başkaldırısının başlangıç noktası; hilekarlığa, hıyanete ve aldatmacaya karşı bir başkaldırıdır.
Mizgîn: Biliyorsunuz ki kıyamda binbaşı Kasım ihanet ediyor ve Şêx Said başta olmak üzere kıyam hareketinin önder kadrosu yakalanıyor. Bunu diğer Kürt hareketlerinin bazılarında da görmek mümkün. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Abdulmelik Fırat: Maalesef Kürt Ulusal Hareketleri incelendiğinde çoğunlukla iç hıyanetler neticesinde Kürtler mağlup olmuşlardır. "Kürtlerin Kürtden başka düşmanı yoktur." 1925 Başkaldırısının carısı (çaşı) Kasım, Miralay Halit Beyin akrabası ve eniştesi, Şeyh Said'in bacanağıdır.
Mizgîn: Kıyamda Bediüzzaman Said-i Kûrdî'nin rolü nedir? Bununla beraber Bediüzzaman'ın, Şêx Said'i kıyamdan vazgeçirmek için gönderdiği söylenen bir mektuptan bahsediliyor. Bunlar hakkındaki bilgilerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Abdulmelik Fırat: Şeyh Said Efendi, Bediüzzaman Said-i Kurdi'ye mektup yazmamıştır. Çünkü Said-i Kurdi, o zamanda inzivaya çekilmiş bir Kürt Bilginiydi, ne aşiret ve ne de murid sahibiydi. Onun da Şeyh Said Efendi'ye yazdığı bir mektubu yoktur. Müselmanos Kamalikosların bir uydurması ve senaryosudur.
Mizgîn: Şêx Said'in İngilizlerle iliş kisinin olduğu ve kıyam hareketinin dış destekli geliştiği söyleniyor. Oysa ki Fransızlar TC ordusuna demiryollarını açarak destek sunuyor. Bununla ilgili değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?
Abdulmelik Fırat: Bugün Türkiye'yi yönlendiren iki önemli kuruluşu var. Biri Türk Tarih Kurumu, ötekisi ise Türk Dil Kurumudur. Dil Kurumu; Türk dilini yozlaştırmak ve Anadolu kökeninden uzaklaştırmak, uyduruk kelimeler üretmekle görevlidir. Tarih Kurumu ise rejimin saçma sapan görüşlerine kılıf hazırlayarak gerçekleri perdelemek, gerçek dışı senaryolar hazırlamakla görevlidirler. Sistemin uygulayıcı ikinci adamı İsmet İnönü, yazdığı hatıratında; "1925 Şeyh Said hadisesinde İngiliz ve herhangi bir dış gücün ilişkisine rastlanmamıştır." Vesikalarıyla ve pratikteki uygulamalarıyla Türkiye'yi yönlendiren sistem, galip devletlerin yani İngiliz, Rus ve Fransızların onayı ile kurulmuş bir devlettir.
Mizgîn: Kıyam sonrası Şêx Said ailesinin yaşadıkları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Abdulmelik Fırat: Şeyh Said Efendi ailesi 1925'den bugüne kadar 3 defa sürgüne gönderilmiş ve talan edilmiştir. Evdeki kap-kacak, mal ne varsa hepsi devlet tarafından satılmıştır, haczedilmiştir. Arazileri de devlet üzerine kaydedilmiştir.
Mizgîn: Bildiğiniz gibi Şêx Said'in mezarının tam olarak nerede olduğu bilinmiyor. Mesela bu durum Üstad Bediüzzaman içinde geçerli. Sizce bunun sebebi nedir?
Abdulmelik Fırat: Şeyh Said efendi ve 46 arkadaşının beraberce toprağa gömüldüğü yer bellidir. Diyarbakır'lılar bunu bilir. Devlet tarafından satılan bu yeri, bir kaçakçı satın aldı. Bu mahal yeşil sahaydı. CHP Belediye Başkanı çıkar karşılığı bu yeri inşaat sahasına çevirdi. Ondan sonra gelen başka partinin Belediye Başkanı bu yeri tekrar yeşil sahaya çevirdi. Fakat giderayak, çıkar karşılığı bu yere tekrar ruhsat verildi. Ondan sonra gelen Kürt halkının sahipliğine soyunan bir partinin Timurleng Belediye Başkanı ruhsatı iptal edecem di yerek, çıkar karşılığında lal-u emkem oldu. Bu arsanın sahibi olan şahsa, merhum amcam Şeyh Selahaddin efendi defalarca; "bu arsayı bize sat, ne istersen verelim" dedi. Fakat adamı ikna edemedik. Ama orada herhangi bir inşaat yapmaya ortak bulamadı. Çünkü bu topraklarda gömülen insanlar Kürdistan'ın soylu, asil insanlarıydı. Ve bu toprak için toprağa gömülmüşlerdi. Bu k... zat daha sonra kendisine bir ortak buldu ve inşaatı bu aziz insanların kemikleri üzerine inşaa ettiler. Görüyorsunuz bu Kamalikoslar insani ve beşeri değerlerden ne kadar uzaktırlar. 85 sene önce astıkları Kürt Önderlerinin mezarları üzerine kenef inşaa etmeyi yine Kürtlere verdiler.
Mizgîn: Eğer bugün Şêx Said yaşıyor olsaydı bizlere neyi tavsiye ederdi?
Abdulmelik Fırat: Şeyh Said Efendi dar ağacı altında el yazısı ile yazdığı Arapça bir mısrasında; "Beni bu değersiz dallarda asmanıza pervam yoktur. Muhakkak mücadelem; Allah, Din'im ve Millet'im içindir." İlmik boynuna geçirildikten sonra, Kürtçe söylediği son söz; "Şu anda fani hayata veda etmek üzereyim. Halkım için feda olduğuma pişman değilim. Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahçup etmesinler."