---------Batının Kuyruk Acısı
---------Bugün dünyanın jandarmalığına soyunan Batı dünyası, abayı da bir tarafa ata-rak, sopasını eline almış ve Asya topraklarında arz-ı endam eylemektedir. Niyetleri, amellerinden belli olsa da, biz yine de tekrarlayalım. Adamların gayesi, hem üzüm ye-mek, hem de bağcıyı eşek sudan gelinceye kadar benzetmektir cancağızlar. Üstelik suyun, neftten (petrol) bile daha değerli olduğu Ortadoğu bölgesinde, suya giden eşe -ğin döneceğini düşünmek de safdillik olur takdir edersiniz. Batı tarih boyunca hep Do -ğuya hükmetmek istemiş ama bunu kısa süreli üstünlükler dışında asla başarama-mıştır. Misal Eski Yunan ve Roma dönemlerine baktığınızda, Perslerin (İranlıların ata-ları) Yunanlıları perişan ettiğini görürsünüz. Cesar’ın (Sezar) senatoya rağmen, gidip Mısır’ı ele geçirmesinin ardından, Cesar’ın -rivayetlere göre- hem de üvey oğlu tara-fından öldürülmesiyle birlikte Roma’nın Asya’dan silindiğini biliyorsunuz. Zaten Cesar dışında hiç kimse, Asya’ya hâkim olunacağına inanmamıştır. Romalı asiller, Mısır’ı yağmalayıp, ceplerini doldurmakla meşgul olmuşlardır. Ve Cesar da, Cleopatra (Kıle-opatra) ile… Yine İskender’in ömrü ile sınırlı kalmış, saman alevine benzer bir üstün-lük dönemi vardır ki Asya topraklarında gerçek anlamda bir iktidar kurulamamıştır. İs-kender’in, Hindistan’a gitme hayali ise Şu Türklerine takılmıştır. İslam öncesi dönem-de Türklerin Avrupa’yı yerle bir ettiğini zaten biliyorsunuz. Hatta Avrupa ile Amerika arasındaki devasa su kütlesine Okyanus adının verilmesinin esin kaynağı bu çılgın Türk akıncılarıdır. “Ok” sözcüğünün, Oğuz’dan; “yanus” sözcüğünün ise bazı Batı dillerinde “su=deniz” anlamına geldiğinden yola çıkarak; terimin “Oğuz denizi” anla-mına geldiğini ileri süren tarih tezleri bizzat Batılı bilginlere (âlim) aittir. Şimdi bu tez-lere dudak bükeniniz olabilir. Öyleyse bir misal daha vereyim. Sibir (Sabar, Sabir) Türk-lerinin hakanı ölür. Yerine karısı Bug-Aruk (Buke Aruk?)Hatun geçer. Sonuçta ne mi olur? Sibirler, hem İran’ı hem de Bizans’ı vergiye bağlarlar. Bugün Asya’nın üçte birine Sibirya denmesi de cabası… Türk’ün, kadını da bir başka oluyor değil mi canlar? Neyse lafı uzatmadan Ortadoğu’ya dönecek olursak, Batılıların, bu bölge-deki iktidarları ve egemenlik alanları birkaç şehir devleti kurmaktan öteye geçmez.
---------Sanırım, aklınız Bizans İmparatorluğuna takılmıştır. Öyle ya, biz Anadolu’yu onlardan aldık. Arz edeyim, bölgedeki iki büyük güçten biri olan İranlıların, çığ gibi üzerine gelen Türk Boyları ile uğraşmaktan mecalsiz kalması üstüne üstlük bir de A rap-İslam orduları karşısında yenilerek, İran içlerine çekilmesini fırsat bilen Bizans-lılar, bundan istifade edivermiştir. Bu noktada Arap-İslam orduları da İran gibi güçlü bir düşmanla boğuşurken, bir diğer büyük güçle karşı karşıya gelmek istememiştir. Nihayetinde Türklerin, Arap-İslam ordularını İran’la yetinmeye mecbur bırakarak, Kaf kaslar ve Horasan’a sokmaması üzerine Emeviler, iktidar boşluğu olan Kuzey Afrika tarafına yönelmişlerdir. Emeviler’in İspanyayı ele geçirmesi de bu zamana rastlar. Sonrası malumunuzdur. Dünya tarihinin dönüm noktalarından biri daha aşılmış, Türk ler, savaş meydanlarında üstün geldikleri Arapların elinden İslam sancağını kapıver mişlerdir. Asya, Avrupa ve Afrika’da tusunami etkisi yapan bu yetki devri ile üç kıta ve yedi denizde mehter marşları yankılanmıştır. Batıya karşı nerede ise bin yıl sürecek bir hâkimiyetin kurulması; Haçlı ordularının hezimete uğratılması; Avrupa’nın hayal kırıklıkları... diye giden fasıl İslam ülkelerinin minberlerinde hâlâ anlatılmaktadır.
---------Batı Türklerden, Araplardan ve İranlılardan ne ister? Binlerce yıllık ezikliğin, aşağılanmışlığın öcünü tabi ki. Çünkü Avrupalılar, Akdeniz kıyılarını bile ele geçire- mezken, Hicaz’dan çıkan Araplar İran’a, İspanya’ya (Endülüs); bugünkü Moğolistan’ dan çıkan Türkler ise Hindistan’dan, Cebelitarık Boğazına; Baltık denizine kadar üç kıtanın altını üstüne getirmişlerdir. Batı ise, ateşli silah kültürü bile olmayan ilkel mede -niyetleri ortadan kaldırmayı ve oralarda köle ticareti, soykırım… gibi insanlığın en iğ-renç suçlarını işlemeyi marifet sanmıştır. Şimdi sıra hiçbir zaman boyun eğdiremedik-leri bu topraklara gelmiştir. Bunun için en uygun zaman dilimi de şimdiki zaman kipi –dir onlara göre. Zira kendilerini maddeye hükmetme gücünün zirvesinde görüyorlar. Ve asli unsur olarak Müslümanlardan mürekkep diyebileceğimiz doğu ise maddeten geri olduğu gibi, manen de çöküş içinde debelenip durmakta. Bir keşmekeş, bir kar-gaşa sürüp gitmekte iki asırdır. Yeri gelmişken, Kimilerinin Sevr korkusu (paranoya) diye adlandırarak, gülüp geçtiği mevzu da buradan çıkmaktadır. Arapların ve İranlı-ların doğal lideri, amiyane tabirle abisi olan Türkler ise Batılıların bütün husumetini (düşmanlık) ve kinini üstüne çekmektedir. Tarih, Türk’e -ister istemez- “seyfullah” lığı yani Allah’ın Kılıcı olmayı dayatmaktadır.
---------Nasıl ki 751 yılındaki Talas Savaşı, Dünya tarihi açısından bir dönüm noktası olmuş ise; Amerika’da meydana gelen 11 Eylül olayları da benzer bir durum ortaya çıkarmıştır. Ama burada çok önemli bir ayrıntı dikkatlerden kaçmaktadır. Birinci olay İslam Dünyası’nın, Hıristiyanlara karşı üstünlüğünü perçinlerken; ikincisinde tam tersi bir durum söz konusudur. Bu görüşü Serik’te bir öğretmenin dillendirmesi, kimilerine hamaset nutku gibi gelebilir. Ama İtalya’nın eski cumhurbaşkanlarından olan France-sso Cossiga bile,11 Eylül saldırıları adı verilen şarlatanlığın, yeryüzündeki doğal kay- nakların ekseriyetine sahip olan İslam ülkelerinin sömürülebilmesi (emperyalizm) için bir bahane olduğunu ve bizzat Amerikan güvenlik birimlerince tertip edildiğini iddia et- miştir. Ki bu cumhurbaşkanı -üstelik de görevi başında iken- İtalyan derin devletinin bir üyesi olduğunu itiraf ederek, Gladyo çetesinin varlığını deşifre eden kişidir. Bu-gün, birçok NATO ülkesinde ortaya çıkan Gladyo türü yapılanmaların ise bizzat Ame-rikanın denetiminde ve güdümünde faaliyet gösterdikleri ise sır değildir artık. Bu konu -da Ömer Lütfi Mete ve Mahir Kaynak’ın birlikte kaleme aldıkları “Derin Devlet ” adlı ki -tabı okumanızı tavsiye ederim.
---------Biz Türkler, tarih yapmaktan; tarihini yazmaya fırsat bulamamış bir garip mille-tiz cancağızlar. E haliyle ayranımız durulup da, ilim-irfan meselelerine dalacağımız va -kit, bir de bakarız ki kaynak diye elimize tutuşturuluveren müsveddelerin, geçmişimiz -le uzaktan yakından alakası yok. O zaman bocalar kalırız. Hatta bazen bizden bahse -derken bu müsveddelerin ağzından “barbar” sözcüğü bile kaçıverir. Aslında Batılıla-rın kirini pasını gidermek için, gittikleri her yeri hanlarla hamamlarla donatan bir mille-tin evladı olduğumuzu bilsek, mesele kendiliğinden hallolacaktır ama neyleyeyim ki, okullarımızda tarih diye bir dersin olduğundan, eğitiminin yapıldığından bile şüpheli-yim. Sahi ”Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde ku vvet bulacaktır.” diyen Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu -Yusuf Halaçoğlu Bey’i tenzih ederek söylüyorum- yetmiş yıldır ne yapmıştır bu ülkede? Türk çocuklarına, tarihini sevdirmek adına…
Aziz Dolu
Türk Eğitim Sen
Serik İlçe Yönetimi
---------Bugün dünyanın jandarmalığına soyunan Batı dünyası, abayı da bir tarafa ata-rak, sopasını eline almış ve Asya topraklarında arz-ı endam eylemektedir. Niyetleri, amellerinden belli olsa da, biz yine de tekrarlayalım. Adamların gayesi, hem üzüm ye-mek, hem de bağcıyı eşek sudan gelinceye kadar benzetmektir cancağızlar. Üstelik suyun, neftten (petrol) bile daha değerli olduğu Ortadoğu bölgesinde, suya giden eşe -ğin döneceğini düşünmek de safdillik olur takdir edersiniz. Batı tarih boyunca hep Do -ğuya hükmetmek istemiş ama bunu kısa süreli üstünlükler dışında asla başarama-mıştır. Misal Eski Yunan ve Roma dönemlerine baktığınızda, Perslerin (İranlıların ata-ları) Yunanlıları perişan ettiğini görürsünüz. Cesar’ın (Sezar) senatoya rağmen, gidip Mısır’ı ele geçirmesinin ardından, Cesar’ın -rivayetlere göre- hem de üvey oğlu tara-fından öldürülmesiyle birlikte Roma’nın Asya’dan silindiğini biliyorsunuz. Zaten Cesar dışında hiç kimse, Asya’ya hâkim olunacağına inanmamıştır. Romalı asiller, Mısır’ı yağmalayıp, ceplerini doldurmakla meşgul olmuşlardır. Ve Cesar da, Cleopatra (Kıle-opatra) ile… Yine İskender’in ömrü ile sınırlı kalmış, saman alevine benzer bir üstün-lük dönemi vardır ki Asya topraklarında gerçek anlamda bir iktidar kurulamamıştır. İs-kender’in, Hindistan’a gitme hayali ise Şu Türklerine takılmıştır. İslam öncesi dönem-de Türklerin Avrupa’yı yerle bir ettiğini zaten biliyorsunuz. Hatta Avrupa ile Amerika arasındaki devasa su kütlesine Okyanus adının verilmesinin esin kaynağı bu çılgın Türk akıncılarıdır. “Ok” sözcüğünün, Oğuz’dan; “yanus” sözcüğünün ise bazı Batı dillerinde “su=deniz” anlamına geldiğinden yola çıkarak; terimin “Oğuz denizi” anla-mına geldiğini ileri süren tarih tezleri bizzat Batılı bilginlere (âlim) aittir. Şimdi bu tez-lere dudak bükeniniz olabilir. Öyleyse bir misal daha vereyim. Sibir (Sabar, Sabir) Türk-lerinin hakanı ölür. Yerine karısı Bug-Aruk (Buke Aruk?)Hatun geçer. Sonuçta ne mi olur? Sibirler, hem İran’ı hem de Bizans’ı vergiye bağlarlar. Bugün Asya’nın üçte birine Sibirya denmesi de cabası… Türk’ün, kadını da bir başka oluyor değil mi canlar? Neyse lafı uzatmadan Ortadoğu’ya dönecek olursak, Batılıların, bu bölge-deki iktidarları ve egemenlik alanları birkaç şehir devleti kurmaktan öteye geçmez.
---------Sanırım, aklınız Bizans İmparatorluğuna takılmıştır. Öyle ya, biz Anadolu’yu onlardan aldık. Arz edeyim, bölgedeki iki büyük güçten biri olan İranlıların, çığ gibi üzerine gelen Türk Boyları ile uğraşmaktan mecalsiz kalması üstüne üstlük bir de A rap-İslam orduları karşısında yenilerek, İran içlerine çekilmesini fırsat bilen Bizans-lılar, bundan istifade edivermiştir. Bu noktada Arap-İslam orduları da İran gibi güçlü bir düşmanla boğuşurken, bir diğer büyük güçle karşı karşıya gelmek istememiştir. Nihayetinde Türklerin, Arap-İslam ordularını İran’la yetinmeye mecbur bırakarak, Kaf kaslar ve Horasan’a sokmaması üzerine Emeviler, iktidar boşluğu olan Kuzey Afrika tarafına yönelmişlerdir. Emeviler’in İspanyayı ele geçirmesi de bu zamana rastlar. Sonrası malumunuzdur. Dünya tarihinin dönüm noktalarından biri daha aşılmış, Türk ler, savaş meydanlarında üstün geldikleri Arapların elinden İslam sancağını kapıver mişlerdir. Asya, Avrupa ve Afrika’da tusunami etkisi yapan bu yetki devri ile üç kıta ve yedi denizde mehter marşları yankılanmıştır. Batıya karşı nerede ise bin yıl sürecek bir hâkimiyetin kurulması; Haçlı ordularının hezimete uğratılması; Avrupa’nın hayal kırıklıkları... diye giden fasıl İslam ülkelerinin minberlerinde hâlâ anlatılmaktadır.
---------Batı Türklerden, Araplardan ve İranlılardan ne ister? Binlerce yıllık ezikliğin, aşağılanmışlığın öcünü tabi ki. Çünkü Avrupalılar, Akdeniz kıyılarını bile ele geçire- mezken, Hicaz’dan çıkan Araplar İran’a, İspanya’ya (Endülüs); bugünkü Moğolistan’ dan çıkan Türkler ise Hindistan’dan, Cebelitarık Boğazına; Baltık denizine kadar üç kıtanın altını üstüne getirmişlerdir. Batı ise, ateşli silah kültürü bile olmayan ilkel mede -niyetleri ortadan kaldırmayı ve oralarda köle ticareti, soykırım… gibi insanlığın en iğ-renç suçlarını işlemeyi marifet sanmıştır. Şimdi sıra hiçbir zaman boyun eğdiremedik-leri bu topraklara gelmiştir. Bunun için en uygun zaman dilimi de şimdiki zaman kipi –dir onlara göre. Zira kendilerini maddeye hükmetme gücünün zirvesinde görüyorlar. Ve asli unsur olarak Müslümanlardan mürekkep diyebileceğimiz doğu ise maddeten geri olduğu gibi, manen de çöküş içinde debelenip durmakta. Bir keşmekeş, bir kar-gaşa sürüp gitmekte iki asırdır. Yeri gelmişken, Kimilerinin Sevr korkusu (paranoya) diye adlandırarak, gülüp geçtiği mevzu da buradan çıkmaktadır. Arapların ve İranlı-ların doğal lideri, amiyane tabirle abisi olan Türkler ise Batılıların bütün husumetini (düşmanlık) ve kinini üstüne çekmektedir. Tarih, Türk’e -ister istemez- “seyfullah” lığı yani Allah’ın Kılıcı olmayı dayatmaktadır.
---------Nasıl ki 751 yılındaki Talas Savaşı, Dünya tarihi açısından bir dönüm noktası olmuş ise; Amerika’da meydana gelen 11 Eylül olayları da benzer bir durum ortaya çıkarmıştır. Ama burada çok önemli bir ayrıntı dikkatlerden kaçmaktadır. Birinci olay İslam Dünyası’nın, Hıristiyanlara karşı üstünlüğünü perçinlerken; ikincisinde tam tersi bir durum söz konusudur. Bu görüşü Serik’te bir öğretmenin dillendirmesi, kimilerine hamaset nutku gibi gelebilir. Ama İtalya’nın eski cumhurbaşkanlarından olan France-sso Cossiga bile,11 Eylül saldırıları adı verilen şarlatanlığın, yeryüzündeki doğal kay- nakların ekseriyetine sahip olan İslam ülkelerinin sömürülebilmesi (emperyalizm) için bir bahane olduğunu ve bizzat Amerikan güvenlik birimlerince tertip edildiğini iddia et- miştir. Ki bu cumhurbaşkanı -üstelik de görevi başında iken- İtalyan derin devletinin bir üyesi olduğunu itiraf ederek, Gladyo çetesinin varlığını deşifre eden kişidir. Bu-gün, birçok NATO ülkesinde ortaya çıkan Gladyo türü yapılanmaların ise bizzat Ame-rikanın denetiminde ve güdümünde faaliyet gösterdikleri ise sır değildir artık. Bu konu -da Ömer Lütfi Mete ve Mahir Kaynak’ın birlikte kaleme aldıkları “Derin Devlet ” adlı ki -tabı okumanızı tavsiye ederim.
---------Biz Türkler, tarih yapmaktan; tarihini yazmaya fırsat bulamamış bir garip mille-tiz cancağızlar. E haliyle ayranımız durulup da, ilim-irfan meselelerine dalacağımız va -kit, bir de bakarız ki kaynak diye elimize tutuşturuluveren müsveddelerin, geçmişimiz -le uzaktan yakından alakası yok. O zaman bocalar kalırız. Hatta bazen bizden bahse -derken bu müsveddelerin ağzından “barbar” sözcüğü bile kaçıverir. Aslında Batılıla-rın kirini pasını gidermek için, gittikleri her yeri hanlarla hamamlarla donatan bir mille-tin evladı olduğumuzu bilsek, mesele kendiliğinden hallolacaktır ama neyleyeyim ki, okullarımızda tarih diye bir dersin olduğundan, eğitiminin yapıldığından bile şüpheli-yim. Sahi ”Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde ku vvet bulacaktır.” diyen Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu -Yusuf Halaçoğlu Bey’i tenzih ederek söylüyorum- yetmiş yıldır ne yapmıştır bu ülkede? Türk çocuklarına, tarihini sevdirmek adına…
Aziz Dolu
Türk Eğitim Sen
Serik İlçe Yönetimi