Arkadaslar bu asagida yazilmis olanlarin ne kadar dogruluk payi var? Ben arastirmadigim icin bilemiyorum. Yardimlarinizi bekliyorum. Simdiden tesekkürler.
Ben Kuran'ın değişitiği iddiasını, genel itibarı ile islami kaynaklara dayanarak yapmaktayım. İslami kaynaklar da bu konu ile ilgili bir çok bilgi bulunmaktadır. Diğer taraftan bu tahrifatı görmek için, bir miktar Kuran ve islami bilgi zaten yeterlidir.
Kuran'ın derlemesini insanlar yapmıştır. İnsanın elinin değip de, bozmadığı hiç bir şey yoktur. Sadece bu düşünce bile Kuran'ın tahrif edilmiş olduğunu söylemek için yeterlidir. Muhammed'den kalan kayıtlar ve Ebubekir derlemesinin yakılması göz önüne alınırsa, bu iddianın doğruluğu anlaşılabilir.
Kuran'ın derlenmesi insanlar tarafından yapılmıştır dedik, peki nasıl yapıldı bu derleme? Ebubekir döneminde yapılan derleme, Kuran hafızlarının savaşlarda oluyor olmalarından kaynaklanan tedirginlik üzerine yapılmıştır. Kimisine göre yedi, kimisine göre dört, kimisine göre daha fazla olan hafızlardan, bu derleme esnasında, kaç tanesinin hayatta olduğu bilinmemektedir. Bunun yanı sıra, herkesin bildigi ayet'leri getirmesi de istenmiştir. Hala tartışılan tevbe sure'sinin son iki ayet'i bu şekilde Kuran'a girmiştir. Bütün bunlar bir yana Ebubekir derlemesi Osman döneminde yakılmıştır. Osman dönemi derlemesinde ise bir çok spekulatif iddia bulunmaktadır. Bu iddialar çok çeşitli ve uzun konular olduğunda burada bahsetmeyeceğim. Zaten Osman dönemi yapılan derleme, dört veya yedi nusha olarak çoğaltılmış ve şu anda bu derlemeler dünya'nın hiç bir yerinde bulunmamaktadır.
Peki, Ebubekir döneminde yapılan derleme ile Osman döneminde yapılan derleme arasındaki fark acaba ne idi? Osman döneminde yeni bir derleme çalışmasının yapılmasının nedeni ne olabilirdi? Ve neden Ebubekir derlemesine itibar edilmeyip imha edildi? Bilemiyoruz, fakat gördüğümüz odur ki, Muhammed'in ölümünden çok kısa süre sonra bile tahrif edilmiş olma düşüncesi, yeni bir derleme yapılması ihtiyacını doğurmuştur.
Bunların yanı sıra suyuti ve buhari iki ayrı Kuran'dan daha bahsetmektedir. Biri Ali'ye, diğeri ise ibn Mesud'a ait Kuran'lar. Ali Kuran'ının orjinali bulunamamakta, Ibn Mesut Kuran'ının hindistan'da olduğu söylenmektedir. Fakat Buhari'nin kitaplarında içerik ve listeleri bulunmaktadır. Buna göre, sure sıralarındaki değişiklerin yanı sıra, fatiha, felak ve nas surelerinin bulunmadığı ve ahzab suresinin bakara suresi kadar ayet'e sahip olduğu aktarılır.
Bugün kullanılan Kuran'larda bile farklılık bulunmaktadır. Libya Kuran'ı ile Arap Kuran'ı arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bunun nedeni, isteyenin kafasına göre yorum yaparak değişiklikler yapmasından kaynaklanır. Çünkü ayet'ler istenilen yöne çekilebilip, yorumlanabilir. Bu yüzden yapılan ayet tefsirleri birbirine uymaz.
Bugüne kadar bilinen en eski Kuran, ingiltere'deki british museum'da bulunan el yazmasıydı (7. yuzyıl). (istanbul ve semerkand da bulunanların daha eski olduğu iddiaları yapılmasına rağmen 8. yuzyıl'a tarihlenmektedirler.) 1972 yılınde sanaa camii'ndeki resterasyon sırasında tesadüfen bulunan parsomen'ler incelendiğinde, mevcut el yazmalarının içinde en eskisi olduğu anlaşıldı (6.yy). incelendiğinde bu günkü Kuran'dan ciddi farklılıklar içerdigi görüldü. Bu farklılıklar için günümüz islam uzmanları bu yazmaların, osman dönemi derlemesinin kötü kopyaları olduğunu savunmuşlar. Fakat bu yazmalardan çoğaltılarak günümüze ulaşan Kuran'ın, bu şekilde tahrif edilmiş olduğu hakkında bir fikir belirtmemişler.
Sanaa'da bulunan bu en eski el yazmaları hakkında daha ilginç iddialar var. Bu el yazmaları dikkatle incelendiğinde üstteki yazıların, altta silinmiş olan daha eski yazıların üzerine yazılmış olması... Önceki silinmiş yazıların, Muhammed'in doğumundan daha önce kaleme alındığı söylenmekte, üstteki yazıların ise güncellenip yeniden yazıldığı iddia edilmekte (!)...
Konu bir tabu olduğundan, araştırmacılar ciddi çalışmalar yapamıyorlar. Sanaa el yazmaları ile ilgili önemli çalışmalar yapan ve yukarıdaki ilginç iddia sahibi alman bilim adamı putin, konu üzerine çalışmayı bırakmıştır. Nedenini söylemese de baskı ve tehditlerden kaynaklandığı açıktır.
Bütün bunların yanı sıra, Kuran'ın değiştiği yönünde düşünce belirten Ömer'in oğlunun şu deyişi ilginç; ''Hiçbiriniz 'Kuran'ın tümünü elimde tutuyorum' demesin. Bilirmisiniz ki, Kuran'ın (ayet'lerinin) çoğu, yitip gitmiştir. Ama herhangi biriniz, 'Kuran'dan ne kalmışsa (görünüşte ne varsa) o kadarını elimde tutuyorum' desin.'' 649-714 yılları arasında ırak valiliği yapan haccac bin yusuf; 'Kuran-ı Kerim'e binden fazla elif koydurdum' diye övünmesi ise ayrıca düşündürücüdür. Karmaşık bir yazı sistemi olan arapça'da elif'in önemini, bilmem anlatmaya gerek var mı...
Yukarıda çok kısa anlatmaya çalıştığım ve daha binlerce kayıt Kuran'a sayısız elin girdiğini, ve bu eller tarafından tahrif edildiğini işaret ediyor. Hal böyleyken Kuran'ı su kişi(ler) tahrif etti demek kadar, isim belirtme gereginin talebi de hayalcilik ve konuyu saptırmaktan başka bir işe yaramaz, bunu da siz teşebbüs etmeden belirteyim. Kuran'ın değiştiği yargısına varabilmek için, en yukarıda bahsettigim gibi islam ve islam tarihini bilmek, bunları objektif olarak akıl süzgecinden geçirmek yeterlidir.
Ben Kuran'ın değişitiği iddiasını, genel itibarı ile islami kaynaklara dayanarak yapmaktayım. İslami kaynaklar da bu konu ile ilgili bir çok bilgi bulunmaktadır. Diğer taraftan bu tahrifatı görmek için, bir miktar Kuran ve islami bilgi zaten yeterlidir.
Kuran'ın derlemesini insanlar yapmıştır. İnsanın elinin değip de, bozmadığı hiç bir şey yoktur. Sadece bu düşünce bile Kuran'ın tahrif edilmiş olduğunu söylemek için yeterlidir. Muhammed'den kalan kayıtlar ve Ebubekir derlemesinin yakılması göz önüne alınırsa, bu iddianın doğruluğu anlaşılabilir.
Kuran'ın derlenmesi insanlar tarafından yapılmıştır dedik, peki nasıl yapıldı bu derleme? Ebubekir döneminde yapılan derleme, Kuran hafızlarının savaşlarda oluyor olmalarından kaynaklanan tedirginlik üzerine yapılmıştır. Kimisine göre yedi, kimisine göre dört, kimisine göre daha fazla olan hafızlardan, bu derleme esnasında, kaç tanesinin hayatta olduğu bilinmemektedir. Bunun yanı sıra, herkesin bildigi ayet'leri getirmesi de istenmiştir. Hala tartışılan tevbe sure'sinin son iki ayet'i bu şekilde Kuran'a girmiştir. Bütün bunlar bir yana Ebubekir derlemesi Osman döneminde yakılmıştır. Osman dönemi derlemesinde ise bir çok spekulatif iddia bulunmaktadır. Bu iddialar çok çeşitli ve uzun konular olduğunda burada bahsetmeyeceğim. Zaten Osman dönemi yapılan derleme, dört veya yedi nusha olarak çoğaltılmış ve şu anda bu derlemeler dünya'nın hiç bir yerinde bulunmamaktadır.
Peki, Ebubekir döneminde yapılan derleme ile Osman döneminde yapılan derleme arasındaki fark acaba ne idi? Osman döneminde yeni bir derleme çalışmasının yapılmasının nedeni ne olabilirdi? Ve neden Ebubekir derlemesine itibar edilmeyip imha edildi? Bilemiyoruz, fakat gördüğümüz odur ki, Muhammed'in ölümünden çok kısa süre sonra bile tahrif edilmiş olma düşüncesi, yeni bir derleme yapılması ihtiyacını doğurmuştur.
Bunların yanı sıra suyuti ve buhari iki ayrı Kuran'dan daha bahsetmektedir. Biri Ali'ye, diğeri ise ibn Mesud'a ait Kuran'lar. Ali Kuran'ının orjinali bulunamamakta, Ibn Mesut Kuran'ının hindistan'da olduğu söylenmektedir. Fakat Buhari'nin kitaplarında içerik ve listeleri bulunmaktadır. Buna göre, sure sıralarındaki değişiklerin yanı sıra, fatiha, felak ve nas surelerinin bulunmadığı ve ahzab suresinin bakara suresi kadar ayet'e sahip olduğu aktarılır.
Bugün kullanılan Kuran'larda bile farklılık bulunmaktadır. Libya Kuran'ı ile Arap Kuran'ı arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bunun nedeni, isteyenin kafasına göre yorum yaparak değişiklikler yapmasından kaynaklanır. Çünkü ayet'ler istenilen yöne çekilebilip, yorumlanabilir. Bu yüzden yapılan ayet tefsirleri birbirine uymaz.
Bugüne kadar bilinen en eski Kuran, ingiltere'deki british museum'da bulunan el yazmasıydı (7. yuzyıl). (istanbul ve semerkand da bulunanların daha eski olduğu iddiaları yapılmasına rağmen 8. yuzyıl'a tarihlenmektedirler.) 1972 yılınde sanaa camii'ndeki resterasyon sırasında tesadüfen bulunan parsomen'ler incelendiğinde, mevcut el yazmalarının içinde en eskisi olduğu anlaşıldı (6.yy). incelendiğinde bu günkü Kuran'dan ciddi farklılıklar içerdigi görüldü. Bu farklılıklar için günümüz islam uzmanları bu yazmaların, osman dönemi derlemesinin kötü kopyaları olduğunu savunmuşlar. Fakat bu yazmalardan çoğaltılarak günümüze ulaşan Kuran'ın, bu şekilde tahrif edilmiş olduğu hakkında bir fikir belirtmemişler.
Sanaa'da bulunan bu en eski el yazmaları hakkında daha ilginç iddialar var. Bu el yazmaları dikkatle incelendiğinde üstteki yazıların, altta silinmiş olan daha eski yazıların üzerine yazılmış olması... Önceki silinmiş yazıların, Muhammed'in doğumundan daha önce kaleme alındığı söylenmekte, üstteki yazıların ise güncellenip yeniden yazıldığı iddia edilmekte (!)...
Konu bir tabu olduğundan, araştırmacılar ciddi çalışmalar yapamıyorlar. Sanaa el yazmaları ile ilgili önemli çalışmalar yapan ve yukarıdaki ilginç iddia sahibi alman bilim adamı putin, konu üzerine çalışmayı bırakmıştır. Nedenini söylemese de baskı ve tehditlerden kaynaklandığı açıktır.
Bütün bunların yanı sıra, Kuran'ın değiştiği yönünde düşünce belirten Ömer'in oğlunun şu deyişi ilginç; ''Hiçbiriniz 'Kuran'ın tümünü elimde tutuyorum' demesin. Bilirmisiniz ki, Kuran'ın (ayet'lerinin) çoğu, yitip gitmiştir. Ama herhangi biriniz, 'Kuran'dan ne kalmışsa (görünüşte ne varsa) o kadarını elimde tutuyorum' desin.'' 649-714 yılları arasında ırak valiliği yapan haccac bin yusuf; 'Kuran-ı Kerim'e binden fazla elif koydurdum' diye övünmesi ise ayrıca düşündürücüdür. Karmaşık bir yazı sistemi olan arapça'da elif'in önemini, bilmem anlatmaya gerek var mı...
Yukarıda çok kısa anlatmaya çalıştığım ve daha binlerce kayıt Kuran'a sayısız elin girdiğini, ve bu eller tarafından tahrif edildiğini işaret ediyor. Hal böyleyken Kuran'ı su kişi(ler) tahrif etti demek kadar, isim belirtme gereginin talebi de hayalcilik ve konuyu saptırmaktan başka bir işe yaramaz, bunu da siz teşebbüs etmeden belirteyim. Kuran'ın değiştiği yargısına varabilmek için, en yukarıda bahsettigim gibi islam ve islam tarihini bilmek, bunları objektif olarak akıl süzgecinden geçirmek yeterlidir.