Asr-ı saadeti istisnâ tutacak olursak “Ashâb-ı Kehf kıssasının en iyi
anlaşılabileceği asır âhirzaman fitnelerinin şiddetle zuhur ettiği, içinde
bulunduğumuz asırdır” desek yanlış olmaz. Bu hikmete binâen olsa gerek,
Resûlullah (asm) Deccal fitnesinden muhafaza olunmak için Kehf
sûresinin okunmasını ve ezberlenmesini hadis-i şeriflerinde teşvik etmiştir.
Şimdilerde her Müslümanın Kehf sûresinden ve bilhassa Ashâb-ı Kehf
kıssasından alacağı çok dersler var...
Ashab-ı Kehf kıssasını tedkik eden herkes, zamanımızdaki ahvâl ile
kıssanın geçtiği zaman arasında kuvvetli irtibatlar kurmakta hiç
zorlanmayacaktır. Ebu’l-Hasen Ali el-Hasen En-Nedvî “Kehf Sûresi’nin
düşündür*dükleri” isimli eserinde âhir*zaman fitnelerinden kurtulmak için
“ahiret ve gayba”, “kâinatın yaratıcısı” ve herşeye hâkim olan
“Allah’ın hudutsuz kudretine iman” gibi Kehf sûresindeki hakikatlerin
iyi anlaşılması gerektiğine dikkat çeker. Kehf sûresinin hakikatlerini ve
Kur’ân’ın temel maksadlarını muknî ve herkesin kabul edebileceği bir
katiyetle devrimizde en iyi izah eden şahıs ise Bediüzzaman Hazretleri
olmuş, telif ettiği eserlerle Ashab-ı Kehf’in maruz kaldığı gibi pekçok
fitnelerle karşılaşan, iman ve tevhid direklerinde çürükler nükseden ve
ruhu yaralanan zamanın insanlarına Kur’ânî reçeteler takdim etmiştir.
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ VE TALEBELERİ
Bediüzzaman Hazretleri’nin “Nur şakird*leri Ashâb-ı Kehf misüllü
(benzeri) o sıkıntılı çilehâneyi (hapishaneyi) Ashâb-ı Kehf’in ve eski
zaman ehl-i riyâzetinin mağaralarına çevirmeleri ve istirahat-ı kalple
nurların yazmasına ve neşrine sa’yleri (çalışmaları) inayet-i Rabbaniyenin
imdadımıza yetiştiğini isbat etti” diyerek talebelerini Ashab-ı Kehf’e
benzettiği gibi bazen talebeleri de aynı benzetmeyi yaparak Aziz
Üstadlarına mukabele ederlerdi. Ali Ulvî isimli bir talebesi’nin
Bediüzzaman Hazretleri ile tanışması, zamanın fitneleri ile Ashâb-ı Kehf
zamanı arasındaki benzerlikleri tesbit edip, dehşetli fitne fesâda hâl çareleri
aramasından sonra olmuştur.
“Ashab-ı Kehf efendilerimiz beş veya sekiz delikanlı -asrımızdaki
tahammül edilmeyen fenâlık gibi- o asırda fenâlıktan, fitneden kaçarak
mağaraya ilticâ ettiler.
Ben de asrımıza ve yaralarımıza baktıkça, bütün gün rûhum çırpınmakta
iken, ‘Acaba bu karmakarışık zamanda, benim gibi böyle manevî yaralı
gençler, o mahkeme-i kübrâda, Cenab-ı Vâcib-ül Vücud ve Tekaddes
Hazretlerinin huzurunda, Peygamberimiz Muhammed Mustafa
Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizden nasıl şefâat dileyebilirler’ diyerek,
bütün gün ruhum ağlardı” diyerek kendisinin ve zamanın gençlerinin
içinde bulunduğu çıkmazı ve cendereyi anlatan Ali Ulvî Bey birgün
rüyasında Bediüzzaman Hazretlerinin elinde bir asâ, çoban olup dellâllığı
ilân etiğini ve “Ben Kur'an'ın dellâlıyım” diye yüksek sesle bağırıp, ilân
ettiğini görür ve heyecanından hemen uyanır. Bu rüyayı bir davet kabul
ederek Bediüzzaman Hazretleri’ne talebe olur ve âhirzaman fitnelerinden
kurtuluşun çaresini ilan eder: “Benim gibi yaralı kardeşlerime, bütün
müslümanlara, bütün kuvvetimle bağırıyorum: ‘Eyvah! Bu asrımızda, bu
yaralar ile nasıl istirahat edebiliriz, yoksa!..’ Bu asrın manevî doktoru ve
ilâçları ise, Kur'an'dan tereşşuh eden Risale-i Nur ve Mektubat-ün
Nur'dur. Onlara sıkı sarılalım.
TEK ÇÂRE:ASHAB-I KEHF GİBİ OLMAK
Cemiyet hayatının her cihetiyle insanı günaha davet etmesi, son asırda
tarihte eşine az rastlanır bir şekilde inanan insanların öz yurtlarında parya
muamelesi görmesi, “cebr-i küfr-i keyfî”nin hukukun yerini alması ve
En-Nedvî’nin dediği gibi insanların “Ya inançsız bir hayat, ya da
hayatsız bir inanç” gibi iki meş’um tercihle başbaşa bırakılması
mü’minlere yegane çareyi haykırıyordu esasında: “Ashab-ı Kehf gibi
olun, kurtulun!”
Elbet bundan hep beraber mağara*lara sığınalım mânâsı anlaşılmamalı. Peki
nasıl anlayalım bu mesajı, ne yapalım âhirzaman fitnelerine karşı?..
Evlerimizi Ashab-ı Kehf ‘in mağarası gibi yapalım; şarkı sesleri değil
Kur’ân, duâ, istiğfar sesleri yükselsin hânelerimizden. Çocuklarımızı
Yemliha gibi, Mekselina gibi yetiştirelim. Kıtmir Ashâb-ı Kehf’e bekçilik
etti Cennete girdi; Biz de Ashâb-ı Muhammed’in (asm) Kıtmiri olalım!
Cemiyetin buram buram günah kokan havasından elden geldiğince
uzaklaşıp, takva zırhına bürünmeden evden dışarı adımımızı atmayalım.
Zulmü alkışlayıp hoşgörmeyelim, zalime boyun eğip zillete düşmeyelim!
Eğitim uğruna başımızdaki örtüyü, tesettürü fedâ etmeyelim, fedâ
ettirmeyelim; üç-beş kuruşa namazımızı, haysiyetimizi, inancımızı
harcamayalım! Camı elmasa tercih etmeyelim; dünya hayatını ebedî âhiret
hayatına tercih etmeyelim!
Ashab-ı Kehf Allah için hicret etti kazandı, biz de onlar gibi bu fitne-fesat
Kur’ân kalesinde, Sünnet-i seniye siperinde takvâ zırhına bürünüp istiğfar
ve istiâze silahlarıyla âhirzaman fitnelerine meydan okuyalım; kurtulalım!
anlaşılabileceği asır âhirzaman fitnelerinin şiddetle zuhur ettiği, içinde
bulunduğumuz asırdır” desek yanlış olmaz. Bu hikmete binâen olsa gerek,
Resûlullah (asm) Deccal fitnesinden muhafaza olunmak için Kehf
sûresinin okunmasını ve ezberlenmesini hadis-i şeriflerinde teşvik etmiştir.
Şimdilerde her Müslümanın Kehf sûresinden ve bilhassa Ashâb-ı Kehf
kıssasından alacağı çok dersler var...
Ashab-ı Kehf kıssasını tedkik eden herkes, zamanımızdaki ahvâl ile
kıssanın geçtiği zaman arasında kuvvetli irtibatlar kurmakta hiç
zorlanmayacaktır. Ebu’l-Hasen Ali el-Hasen En-Nedvî “Kehf Sûresi’nin
düşündür*dükleri” isimli eserinde âhir*zaman fitnelerinden kurtulmak için
“ahiret ve gayba”, “kâinatın yaratıcısı” ve herşeye hâkim olan
“Allah’ın hudutsuz kudretine iman” gibi Kehf sûresindeki hakikatlerin
iyi anlaşılması gerektiğine dikkat çeker. Kehf sûresinin hakikatlerini ve
Kur’ân’ın temel maksadlarını muknî ve herkesin kabul edebileceği bir
katiyetle devrimizde en iyi izah eden şahıs ise Bediüzzaman Hazretleri
olmuş, telif ettiği eserlerle Ashab-ı Kehf’in maruz kaldığı gibi pekçok
fitnelerle karşılaşan, iman ve tevhid direklerinde çürükler nükseden ve
ruhu yaralanan zamanın insanlarına Kur’ânî reçeteler takdim etmiştir.
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ VE TALEBELERİ
Bediüzzaman Hazretleri’nin “Nur şakird*leri Ashâb-ı Kehf misüllü
(benzeri) o sıkıntılı çilehâneyi (hapishaneyi) Ashâb-ı Kehf’in ve eski
zaman ehl-i riyâzetinin mağaralarına çevirmeleri ve istirahat-ı kalple
nurların yazmasına ve neşrine sa’yleri (çalışmaları) inayet-i Rabbaniyenin
imdadımıza yetiştiğini isbat etti” diyerek talebelerini Ashab-ı Kehf’e
benzettiği gibi bazen talebeleri de aynı benzetmeyi yaparak Aziz
Üstadlarına mukabele ederlerdi. Ali Ulvî isimli bir talebesi’nin
Bediüzzaman Hazretleri ile tanışması, zamanın fitneleri ile Ashâb-ı Kehf
zamanı arasındaki benzerlikleri tesbit edip, dehşetli fitne fesâda hâl çareleri
aramasından sonra olmuştur.
“Ashab-ı Kehf efendilerimiz beş veya sekiz delikanlı -asrımızdaki
tahammül edilmeyen fenâlık gibi- o asırda fenâlıktan, fitneden kaçarak
mağaraya ilticâ ettiler.
Ben de asrımıza ve yaralarımıza baktıkça, bütün gün rûhum çırpınmakta
iken, ‘Acaba bu karmakarışık zamanda, benim gibi böyle manevî yaralı
gençler, o mahkeme-i kübrâda, Cenab-ı Vâcib-ül Vücud ve Tekaddes
Hazretlerinin huzurunda, Peygamberimiz Muhammed Mustafa
Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizden nasıl şefâat dileyebilirler’ diyerek,
bütün gün ruhum ağlardı” diyerek kendisinin ve zamanın gençlerinin
içinde bulunduğu çıkmazı ve cendereyi anlatan Ali Ulvî Bey birgün
rüyasında Bediüzzaman Hazretlerinin elinde bir asâ, çoban olup dellâllığı
ilân etiğini ve “Ben Kur'an'ın dellâlıyım” diye yüksek sesle bağırıp, ilân
ettiğini görür ve heyecanından hemen uyanır. Bu rüyayı bir davet kabul
ederek Bediüzzaman Hazretleri’ne talebe olur ve âhirzaman fitnelerinden
kurtuluşun çaresini ilan eder: “Benim gibi yaralı kardeşlerime, bütün
müslümanlara, bütün kuvvetimle bağırıyorum: ‘Eyvah! Bu asrımızda, bu
yaralar ile nasıl istirahat edebiliriz, yoksa!..’ Bu asrın manevî doktoru ve
ilâçları ise, Kur'an'dan tereşşuh eden Risale-i Nur ve Mektubat-ün
Nur'dur. Onlara sıkı sarılalım.
TEK ÇÂRE:ASHAB-I KEHF GİBİ OLMAK
Cemiyet hayatının her cihetiyle insanı günaha davet etmesi, son asırda
tarihte eşine az rastlanır bir şekilde inanan insanların öz yurtlarında parya
muamelesi görmesi, “cebr-i küfr-i keyfî”nin hukukun yerini alması ve
En-Nedvî’nin dediği gibi insanların “Ya inançsız bir hayat, ya da
hayatsız bir inanç” gibi iki meş’um tercihle başbaşa bırakılması
mü’minlere yegane çareyi haykırıyordu esasında: “Ashab-ı Kehf gibi
olun, kurtulun!”
Elbet bundan hep beraber mağara*lara sığınalım mânâsı anlaşılmamalı. Peki
nasıl anlayalım bu mesajı, ne yapalım âhirzaman fitnelerine karşı?..
Evlerimizi Ashab-ı Kehf ‘in mağarası gibi yapalım; şarkı sesleri değil
Kur’ân, duâ, istiğfar sesleri yükselsin hânelerimizden. Çocuklarımızı
Yemliha gibi, Mekselina gibi yetiştirelim. Kıtmir Ashâb-ı Kehf’e bekçilik
etti Cennete girdi; Biz de Ashâb-ı Muhammed’in (asm) Kıtmiri olalım!
Cemiyetin buram buram günah kokan havasından elden geldiğince
uzaklaşıp, takva zırhına bürünmeden evden dışarı adımımızı atmayalım.
Zulmü alkışlayıp hoşgörmeyelim, zalime boyun eğip zillete düşmeyelim!
Eğitim uğruna başımızdaki örtüyü, tesettürü fedâ etmeyelim, fedâ
ettirmeyelim; üç-beş kuruşa namazımızı, haysiyetimizi, inancımızı
harcamayalım! Camı elmasa tercih etmeyelim; dünya hayatını ebedî âhiret
hayatına tercih etmeyelim!
Ashab-ı Kehf Allah için hicret etti kazandı, biz de onlar gibi bu fitne-fesat
Kur’ân kalesinde, Sünnet-i seniye siperinde takvâ zırhına bürünüp istiğfar
ve istiâze silahlarıyla âhirzaman fitnelerine meydan okuyalım; kurtulalım!