ANARŞİ VE TERÖR AHİR ZAMANDA ÇIKACAK YE'CÜC VE ME'CÜC HAREKETİDİR./*
/Hem hükümet; bu millet ve vatanın hayat-ı dünyeviyesine ve siyâsiyesine
ve uhreviyesine pekçok faydası bulunan bu Kur'ân lemeâtlarına ve Kur'ân
dellâlı olan Risâle-i Nur'a, değil ilişmek, belki tamamıyla terviç ve
neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffâret ve
gelecek şiddetli belâlara ve _*anarşî*_liğe karşı bir set olabilsin.
//lemeât: //parlayışlar, parıltılar--//terviç: //değerini arttırma,
kıymet verme--//neşr: yaymak, herkese duyurmak./
/13. söz/
/Eskiden Mançur, Moğol ünvânıyla içtimâât-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden
tâifeler ve Sedd-i Çinî'nin yapılmasına sebebiyet verenler, Kıyâmete
yakın yine _*anarşi*_stlik gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zîr ü
zeber edecekleri rivâyetlerde vardır.
//Mançur: asyanın kuzeydoğusunda yaşayan bir kavim--//Moğol: //Turanî
milletlerin en büyüklerinden bir kabile olup Türkler ve Mançurlarla
cinsî yakınlıkları vardı (ancak Moğol Devleti Türklere en büyük
zulümleri yapmıştı)--//içtimâât-ı beşeriye: insanların toplum halinde
yaşamaları--//zîr ü zeber: //Paramparça. Alt üst, karma karışık,
darmadağınık--//Sedd-i Çinî: çin seddi/
/24.söz/
/Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir hâlâskârı olmak cihetiyle;
şimdi iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için matbuat Âlemi ile
tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir
zannederim. /
/O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve
_*anarşi*_liği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı bu
vatanı mânevî istilâsına karşı Risale-i Nur bir sedd-i Zülkarneyn gibi
bir sedd-i Kur'ânî vazifesini görebilir. /
/İkincisi: Âlem-i İslâm'ın bu mübarek vatanın ahâlisine karşı pek
şiddetli itiraz ve ittihamlarını izâle etmek için matbuat lisanıyla
konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi. /
/Ben dünyanın hâlini bilmiyorum, fakat Avrupa'da istilâkârane hükmeden
ve edyân-ı semâviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı
Risale-i Nur hakikatları bir kal'a olduğu gibi, Âlem-i İslâm'ın ve Asya
kıtasının hâl-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izâle ve eskideki
muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mu'cize-i Kur'âniyedir. /
/Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i
Nur'u tab'ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı
siper olsun. /
/Acaba bu yirmi sene zarfında imân-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette
bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı; bu dehşetli asırda, acip
inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur'ân'ını ve imanını dehşetli
sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?/
/hâlâskâr: kurtarıcı--//matbuat: basın-yayın--//şimal: kuzey (burada
rusya)--//sedd-i Zülkarneyn: zürlkarneyn'in yaptırdığı set--ittiham:
suçlama--//istilâkârane: yayılmacı--//edyân-ı semâviye: semavi
dinler--//tab': basma, baskı./
/Mektubat/
/Evet, komünist perdesi altında _*anarşi*_stliğin emniyet-i umumiyeyi
bozmaya dehşetli çalışmasına karşı, Risale-i Nur ve şakirtleri, iman-ı
tahkikî kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müthiş ifsadı durduruyor
ve kırıyor, emniyeti ve âsâyişi temine çalışıyor ki, pek çok bir
kesrette ve memleketin her tarafında bulunan Nur talebelerinden, bu
yirmi senede alâkadar üç dört mahkeme ve on vilâyetin zabıtaları,
emniyeti ihlâle dair bir vukuatlarını bulmamış ve kaydetmemiş. Ve üç
vilâyetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: "Nur talebeleri mânevî
bir zabıtadır. Âsâyişi muhafazada bize yardım ediyorlar. İman-ı tahkikî
ile, Nuru okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar,
emniyeti temine çalışıyorlar."/
/emniyet-i umumiye: genel güvenlik--//kesret: çokluk--//zabıta: emniyet
görevlisi./
/26. Lem'a
/
/Nur talebelerini emniyeti ihlâl ile itham edenler, herhalde ve gayet
fena bir surette aldanmış veya aldatılmış veya bilerek veya bilmeyerek
_*anarşi*_stlik hesabına hükümeti iğfal edip bizleri eziyetlerle ezmeye
çalışıyorlar. Biz bunlara karşı deriz:
"Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmıyor ve dünya misafirhanesinde
yolcular gayet sürat ve telâşla, kafile kafile arkasında toprak arkasına
girip kayboluyorlar; elbette pek yakında birbirimizden ayrılacağız. Siz
zulmünüzün cezasını dehşetli bir surette göreceksiniz. Hiç olmazsa
mazlum ehl-i İmân hakkında terhis tezkeresi olan ölümün, idam-ı ebedî
darağacına çıkacaksınız. Sizin dünyada tevehhüm-ü ebediyetle aldığınız
fâni zevkler bâki ve elîm elemlere dönecek."
//iğfal: //Kandırma, aldatma
26. Lem'a/
/Hem hükümet; bu millet ve vatanın hayat-ı dünyeviyesine ve siyâsiyesine
ve uhreviyesine pekçok faydası bulunan bu Kur'ân lemeâtlarına ve Kur'ân
dellâlı olan Risâle-i Nur'a, değil ilişmek, belki tamamıyla terviç ve
neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffâret ve
gelecek şiddetli belâlara ve _*anarşî*_liğe karşı bir set olabilsin.
//lemeât: //parlayışlar, parıltılar--//terviç: //değerini arttırma,
kıymet verme--//neşr: yaymak, herkese duyurmak./
/13. söz/
/Eskiden Mançur, Moğol ünvânıyla içtimâât-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden
tâifeler ve Sedd-i Çinî'nin yapılmasına sebebiyet verenler, Kıyâmete
yakın yine _*anarşi*_stlik gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zîr ü
zeber edecekleri rivâyetlerde vardır.
//Mançur: asyanın kuzeydoğusunda yaşayan bir kavim--//Moğol: //Turanî
milletlerin en büyüklerinden bir kabile olup Türkler ve Mançurlarla
cinsî yakınlıkları vardı (ancak Moğol Devleti Türklere en büyük
zulümleri yapmıştı)--//içtimâât-ı beşeriye: insanların toplum halinde
yaşamaları--//zîr ü zeber: //Paramparça. Alt üst, karma karışık,
darmadağınık--//Sedd-i Çinî: çin seddi/
/24.söz/
/Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir hâlâskârı olmak cihetiyle;
şimdi iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için matbuat Âlemi ile
tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir
zannederim. /
/O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve
_*anarşi*_liği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı bu
vatanı mânevî istilâsına karşı Risale-i Nur bir sedd-i Zülkarneyn gibi
bir sedd-i Kur'ânî vazifesini görebilir. /
/İkincisi: Âlem-i İslâm'ın bu mübarek vatanın ahâlisine karşı pek
şiddetli itiraz ve ittihamlarını izâle etmek için matbuat lisanıyla
konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi. /
/Ben dünyanın hâlini bilmiyorum, fakat Avrupa'da istilâkârane hükmeden
ve edyân-ı semâviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı
Risale-i Nur hakikatları bir kal'a olduğu gibi, Âlem-i İslâm'ın ve Asya
kıtasının hâl-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izâle ve eskideki
muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mu'cize-i Kur'âniyedir. /
/Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i
Nur'u tab'ederek resmen neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı
siper olsun. /
/Acaba bu yirmi sene zarfında imân-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette
bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı; bu dehşetli asırda, acip
inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur'ân'ını ve imanını dehşetli
sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?/
/hâlâskâr: kurtarıcı--//matbuat: basın-yayın--//şimal: kuzey (burada
rusya)--//sedd-i Zülkarneyn: zürlkarneyn'in yaptırdığı set--ittiham:
suçlama--//istilâkârane: yayılmacı--//edyân-ı semâviye: semavi
dinler--//tab': basma, baskı./
/Mektubat/
/Evet, komünist perdesi altında _*anarşi*_stliğin emniyet-i umumiyeyi
bozmaya dehşetli çalışmasına karşı, Risale-i Nur ve şakirtleri, iman-ı
tahkikî kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müthiş ifsadı durduruyor
ve kırıyor, emniyeti ve âsâyişi temine çalışıyor ki, pek çok bir
kesrette ve memleketin her tarafında bulunan Nur talebelerinden, bu
yirmi senede alâkadar üç dört mahkeme ve on vilâyetin zabıtaları,
emniyeti ihlâle dair bir vukuatlarını bulmamış ve kaydetmemiş. Ve üç
vilâyetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: "Nur talebeleri mânevî
bir zabıtadır. Âsâyişi muhafazada bize yardım ediyorlar. İman-ı tahkikî
ile, Nuru okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar,
emniyeti temine çalışıyorlar."/
/emniyet-i umumiye: genel güvenlik--//kesret: çokluk--//zabıta: emniyet
görevlisi./
/26. Lem'a
/
/Nur talebelerini emniyeti ihlâl ile itham edenler, herhalde ve gayet
fena bir surette aldanmış veya aldatılmış veya bilerek veya bilmeyerek
_*anarşi*_stlik hesabına hükümeti iğfal edip bizleri eziyetlerle ezmeye
çalışıyorlar. Biz bunlara karşı deriz:
"Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmıyor ve dünya misafirhanesinde
yolcular gayet sürat ve telâşla, kafile kafile arkasında toprak arkasına
girip kayboluyorlar; elbette pek yakında birbirimizden ayrılacağız. Siz
zulmünüzün cezasını dehşetli bir surette göreceksiniz. Hiç olmazsa
mazlum ehl-i İmân hakkında terhis tezkeresi olan ölümün, idam-ı ebedî
darağacına çıkacaksınız. Sizin dünyada tevehhüm-ü ebediyetle aldığınız
fâni zevkler bâki ve elîm elemlere dönecek."
//iğfal: //Kandırma, aldatma
26. Lem'a/