fetih
New member
- Katılım
- 16 Şub 2007
- Mesajlar
- 1,994
- Tepkime puanı
- 355
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
âhirette amel terazisini, amel defterlerinin sağa sola uçuşmaları anındaki dehşeti de unutma. İnsanlar sorgu ve sualin ardından üç gruba ayrılırlar:
Birinci grup: Bunlar hiç iyilikleri olmayanlardır. Cehennemden siyah boyun çıkarak onları kuşun taneleri toplaması gibi toplar, sonra onları iyice sarar ve cehenneme atar. Cehennem de onları yutuverir. Arkalarından şöyle bir ses gelir: “Bundan sonra asla mutluluk göremeyeceksiniz, haydi ebedî şekavete!“
İkinci grup: Bunlar hiç günahı olmayanlardır. Bir münadi, “Her halükârda Allah‘a hamdedenler kalksınlar“ der. Bu grupta olanlar kalkarlar, vakarlı ancak hızlı bir şekilde cennete giderler. Sonra bu gruptakilere yapılan muamelenin aynı, gece kalkıp Allah‘a ibadet edenlere ve dünya ticareti kendilerini Allah‘ı zikretmekten alıkoymayanlara da uygulanır. Onlara da bir münadi, “Bundan sonra asla haksızlık ve zulüm görmeyeceksiniz, haydi ebedî saadete!“ der.
Üçüncü grup: Bu grup çoğunluğu oluşturur. Bunlar, iyi amel de yapmışlar, kötü işlerde de bulunmuşlardır. Durumlarının ne olacağını bilemezler. Allah Teâlâ için onların durumu kapalı değildir. O iyiliklerinin mi yoksa kötülüklerinin mi daha çok olduğunu bilir. Fakat azabındaki adaleti ve affındaki fazileti kullarına bildirmek için bu gruptaki kullarına amellerini bildirir.
Sonra içinde sevapların ve günahların kayıtlı bulunduğu amel defterleri uçuşur. Terazi kurulur. Gözler, defterlerinin sağdan mı yoksa soldan mı verilecek diye bakakalır. Sonra gözler teraziye çevrilip acaba hangi tarafa ağır basacağına bakar.
Hakikaten bu durum mahlûkatın akıllarını başlarından alan korkunç ve dehşetli kıyamet sahnelerinden biridir.
Hasan-ı Basrî‘nin rivayet ettiği bir hadis-i şerif şöyledir: Resûlullah (s.a.v) başını Hz. Âişe‘nin (r.anh) kucağına koymuş, hafif bir uykuya dalmıştı. O esnada Hz. Âişe (r.anh) âhireti hatırlayıp ağlamaya başladı. Gözünden akan bir damla yaş Resûl-i Ekrem‘in (s.a.v) yanağına düştü. Hz. Peygamber (s.a.v) uyandı. “Ey Âişe, seni ağlatan şey nedir?“ diye sordu. Hz. Âişe (r.anh), “Âhireti hatırladım da ondan“ dedi ve, “Ey Allah‘ın Resulü, kıyamet günü siz ailenizi hatırlar mısınız?“ diye sordu. Resûlullah (s.a.v) şöyle cevap verdi:
“Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah‘a yemin olsun ki, üç durumda kişi yalnız kendi nefsini düşünür:
1. (Kıyamet günü) Teraziler kurulup, ameller tartılırken âdemoğlunun amellerinin ağır mı yoksa hafif mi geldiğini görmesine kadar.
2. Amel defterleri dağıtılırken kulun defterinin kendisine hangi taraftan alacağını görene kadar.
3. Sırat köprüsünü geçerken.“ (Ebû Davud, Sünnet, 28; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/110.)
Hz. Enes‘in (r.a) şöyle dediği rivayet edilir:
“Kıyamet günü âdemoğlu amel terazisinin önüne getirilir ve onunla ilgilenecek bir melek görevlendirilir. Eğer iyiliklerinin bulunduğu kefe ağır gelirse bu melek bütün mahlûkatın duyacağı bir sesle,
‘Falan kişi, bundan sonra ebediyen azap görmeyeceği bir saadete erdi‘ der. Şayet günah kefesi ağır gelirse, yine bütün mahlûkatın duyacağı bir sesle,
‘Bundan sonra ebediyen mutluluğu tadamayacağı bir azaba düştü‘ der. Sevap kefesi hafif geldiği zaman, ellerinde demir tokmaklar ve üzerlerinde de ateşten elbiseler bulunan zebaniler, nasibi ateş olan bu kişiyi alarak cehenneme götürürler.“
Resûlullah (s.a.v) kıyamet günü hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet öyle bir gündür ki, o gün Allah (c.c) Hz. Âdem‘e, ‘Ey Âdemi Kalk ve cehennemlikleri cehenneme götür‘ der. Âdem (a.s), ‘Cehenneme gidecek olanlar kaç kişidir?‘ diye sorunca Allah (c.c), ‘Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzudur“buyurur.“
Sahabeler bunları işitince gülmez oldular. Resûlullah (s.a.v) sahabelerin bu durumunu farkedince şöyle buyurdu:
“Müjdeler olsun size! Amel edin! Muhammed‘in nefsini kudret elinde bulunduran Allah‘a yemin olsun ki, sizinle beraber iki mahlûk daha vardır ki (Allah iki mahlûk daha yaratmıştır ki) onlar hangi topluluğa girseler yine en kalabalık kısmını oluştururlar. Öyle ki bunların sayısı Iblîs‘in ve âdemoğlunun helak olan nesillerinin sayılarından bile fazladır.“ Sahabeler,
“Ey Allah‘ın Resulü, kimdir bu iki mahlûk?“ diye sordular. Resûlullah (s.a.v), “Ye‘cûc ve Me‘cûc‘dür“dedi. Bu haberi alan sahabeler sevindiler. Ardından Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Müjdeler olsun size! Amel edin! Muhammed‘in nefsini kudret elinde bulunduran Allah‘a yemin olsun ki, kıyamet günü sizler, sayı olarak insanlar içinde ancak devenin yan kısmında bulunan ben ya da hayvanın ayaklarındaki alaca gibi azınlığı teşkil edersiniz.“ (Buhârî, Rikâk, 46; Müslim, imân, 379; Nesâî, es-Sünenü‘l-Kübrâ, nr. 11339; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/32-33.)
Birinci grup: Bunlar hiç iyilikleri olmayanlardır. Cehennemden siyah boyun çıkarak onları kuşun taneleri toplaması gibi toplar, sonra onları iyice sarar ve cehenneme atar. Cehennem de onları yutuverir. Arkalarından şöyle bir ses gelir: “Bundan sonra asla mutluluk göremeyeceksiniz, haydi ebedî şekavete!“
İkinci grup: Bunlar hiç günahı olmayanlardır. Bir münadi, “Her halükârda Allah‘a hamdedenler kalksınlar“ der. Bu grupta olanlar kalkarlar, vakarlı ancak hızlı bir şekilde cennete giderler. Sonra bu gruptakilere yapılan muamelenin aynı, gece kalkıp Allah‘a ibadet edenlere ve dünya ticareti kendilerini Allah‘ı zikretmekten alıkoymayanlara da uygulanır. Onlara da bir münadi, “Bundan sonra asla haksızlık ve zulüm görmeyeceksiniz, haydi ebedî saadete!“ der.
Üçüncü grup: Bu grup çoğunluğu oluşturur. Bunlar, iyi amel de yapmışlar, kötü işlerde de bulunmuşlardır. Durumlarının ne olacağını bilemezler. Allah Teâlâ için onların durumu kapalı değildir. O iyiliklerinin mi yoksa kötülüklerinin mi daha çok olduğunu bilir. Fakat azabındaki adaleti ve affındaki fazileti kullarına bildirmek için bu gruptaki kullarına amellerini bildirir.
Sonra içinde sevapların ve günahların kayıtlı bulunduğu amel defterleri uçuşur. Terazi kurulur. Gözler, defterlerinin sağdan mı yoksa soldan mı verilecek diye bakakalır. Sonra gözler teraziye çevrilip acaba hangi tarafa ağır basacağına bakar.
Hakikaten bu durum mahlûkatın akıllarını başlarından alan korkunç ve dehşetli kıyamet sahnelerinden biridir.
Hasan-ı Basrî‘nin rivayet ettiği bir hadis-i şerif şöyledir: Resûlullah (s.a.v) başını Hz. Âişe‘nin (r.anh) kucağına koymuş, hafif bir uykuya dalmıştı. O esnada Hz. Âişe (r.anh) âhireti hatırlayıp ağlamaya başladı. Gözünden akan bir damla yaş Resûl-i Ekrem‘in (s.a.v) yanağına düştü. Hz. Peygamber (s.a.v) uyandı. “Ey Âişe, seni ağlatan şey nedir?“ diye sordu. Hz. Âişe (r.anh), “Âhireti hatırladım da ondan“ dedi ve, “Ey Allah‘ın Resulü, kıyamet günü siz ailenizi hatırlar mısınız?“ diye sordu. Resûlullah (s.a.v) şöyle cevap verdi:
“Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah‘a yemin olsun ki, üç durumda kişi yalnız kendi nefsini düşünür:
1. (Kıyamet günü) Teraziler kurulup, ameller tartılırken âdemoğlunun amellerinin ağır mı yoksa hafif mi geldiğini görmesine kadar.
2. Amel defterleri dağıtılırken kulun defterinin kendisine hangi taraftan alacağını görene kadar.
3. Sırat köprüsünü geçerken.“ (Ebû Davud, Sünnet, 28; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/110.)
Hz. Enes‘in (r.a) şöyle dediği rivayet edilir:
“Kıyamet günü âdemoğlu amel terazisinin önüne getirilir ve onunla ilgilenecek bir melek görevlendirilir. Eğer iyiliklerinin bulunduğu kefe ağır gelirse bu melek bütün mahlûkatın duyacağı bir sesle,
‘Falan kişi, bundan sonra ebediyen azap görmeyeceği bir saadete erdi‘ der. Şayet günah kefesi ağır gelirse, yine bütün mahlûkatın duyacağı bir sesle,
‘Bundan sonra ebediyen mutluluğu tadamayacağı bir azaba düştü‘ der. Sevap kefesi hafif geldiği zaman, ellerinde demir tokmaklar ve üzerlerinde de ateşten elbiseler bulunan zebaniler, nasibi ateş olan bu kişiyi alarak cehenneme götürürler.“
Resûlullah (s.a.v) kıyamet günü hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet öyle bir gündür ki, o gün Allah (c.c) Hz. Âdem‘e, ‘Ey Âdemi Kalk ve cehennemlikleri cehenneme götür‘ der. Âdem (a.s), ‘Cehenneme gidecek olanlar kaç kişidir?‘ diye sorunca Allah (c.c), ‘Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzudur“buyurur.“
Sahabeler bunları işitince gülmez oldular. Resûlullah (s.a.v) sahabelerin bu durumunu farkedince şöyle buyurdu:
“Müjdeler olsun size! Amel edin! Muhammed‘in nefsini kudret elinde bulunduran Allah‘a yemin olsun ki, sizinle beraber iki mahlûk daha vardır ki (Allah iki mahlûk daha yaratmıştır ki) onlar hangi topluluğa girseler yine en kalabalık kısmını oluştururlar. Öyle ki bunların sayısı Iblîs‘in ve âdemoğlunun helak olan nesillerinin sayılarından bile fazladır.“ Sahabeler,
“Ey Allah‘ın Resulü, kimdir bu iki mahlûk?“ diye sordular. Resûlullah (s.a.v), “Ye‘cûc ve Me‘cûc‘dür“dedi. Bu haberi alan sahabeler sevindiler. Ardından Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Müjdeler olsun size! Amel edin! Muhammed‘in nefsini kudret elinde bulunduran Allah‘a yemin olsun ki, kıyamet günü sizler, sayı olarak insanlar içinde ancak devenin yan kısmında bulunan ben ya da hayvanın ayaklarındaki alaca gibi azınlığı teşkil edersiniz.“ (Buhârî, Rikâk, 46; Müslim, imân, 379; Nesâî, es-Sünenü‘l-Kübrâ, nr. 11339; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/32-33.)