bekir
sadece bir kul
Başbakan'ın danışmanları karşısında şapkamı çıkarıyorum:
Bravo! Erdoğan'a tam zamanında siyasi bir manevra yaptırdınız! Şu andaki konjuktürde, Gülen'i, Sılana dön, hasret bitsin! diye Türkiye'ye çağırmak, akıllıca bir satranç hamlesidir; müthiş bir 'ezber bozma' taktiğidir...
Bu taktikle ilgili düşüncelerime geçmeden önce, yazıma dayanak oluşturan iki tezi sunayım:
1. Fethullah Gülen, kökü çok eskilere ve derinlere dayanan, buğulu sisle kaplanmış, bu anlamda 'aysberk'e benzeyen bir tarikatın lideridir. Nur olma iddiasındaki bu puslu yapıda sadece Türkiye'nin derin egemenleri, ABD ve AB değil; Vatikan'dan Yahudi Lobisi'ne kadar birçok şua (yani destek!) kaynağı parıldayıp durmaktadır. İşin bir ilginç yanı da şudur ki, ondaki bu nur sembolü, Müslümanlıkta olduğu gibi, hem ışık anlamına gelen İllumunatide, hem de Hıristiyanlık'ta (Kutsal Ruh'ta) ve özellikle Yahudilik'te de vardır: (Türkçe Olimpiyatları'nda, çocuklara, Gördüm nurlu geceyi rüyamda bir gece/ Işıklar yanıyordu, her yer sessizce... dedirtilmesinin anlamı bu olmalı). Bütün dünyayı sarması istenen bu ortak ışık/ nur sembolü, dünyada tek bir para ve faiz devletinin egemen olması amacını taşıyor. Fethullah Gülen'in yaşadığı yer olan Houstonda, 2013 yılında, Barış Bahçesi adı altında açılacak olan ve içinde Kilise, Sinagog ve Cami bulunacak tesis, işte bu amaca yöneliktir: Asıl istenen, ulus devletleri, onların üniterlik ve laiklik direnişlerini yıkıp, yerine, ortak nurun aydınlattığı, yüzlerce yeni küçük devletcik kurdur(t)mak; rahat kontrol edilebilecek bu küçük birimleri, ortak bir dünya devleti kurulması yolunda araç olarak kullanmaktır... Yani görünen odur ki, halkın isabetli teşhisinde de dendiği gibi, burada da aslında Şeyh uçmamakta, onu mürit uçurmaktadır! Tabii artık neoliberal mürit küreselleştiğine göre, Şeyhi uçurma işi, para ve faiz sisteminin egemenleri tarafından yapılmaktadır... Birbirlerine rakipmiş gibi görünen dini birimleri ortak bir paydada birleştiren, egemen para ve faiz sisteminin sonsuza dek sürdürülmesi arzusudur ve onun da simgesi, hepisinin ortak hayranlığına mazhar olan altın buzağıdır... Peki sözkonusu sistemin, Türkiye'de dini bir tarikatın desteklenmesi üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılması şaşırtıcı mıdır? Tabii ki, hayır! Tarikat üyelerinin, dindarlık daha doğrusu dünyevi dindarlık peşindeki bir ideolojiye kayıtsız şartsız bağlılığı ve mitoslaştırılmış Şeyhin yarattığı birleştirici tutkallık sayesinde, kapitalist sistem içindeki eşitsizliklerin üstü örtülür; insanlara, Hepimiz bir fidanın güller açan dalıyız!, veya , Aynı Yoldan geçmişiz biz/ aynı sudan içmişiz biz, veya, Beraber yürüdük biz bu yollarda!, veya, Hepimiz aynı büyük hizmet misyonunun neferleriyiz! vs. denir. Dolayısıyla, Fethullah Gülen sadece bir tarikat Şeyhi değildir; o, aynı zamanda, ortak çıkarlarda birleşen birçok değişkenin (dünya çapındaki para ve faiz sisteminden daha çok nemalanmak isteyen bireylerin ve grupların) ortak bileşkesidir.
2. Demek ki, bir görünen Cemaat vardır, bir de derin Cemaat. Görünen Cemaat, üstünde takım elbise ve boynunda kravat, elinde bir evrak çantası ve tarikatın gazetesi bulunan hizmet elemanıdır. Bunlar, tarikatı övmek ve yaygınlaştırmak üzere okullara, gazetelere, partilere, televizyonlara, şuraya-buraya yerleştirilirler. Derin Cemaat ise, kendini ortalıkta göstermeyen, derindeki yapıdır. Bunların yüzleri maskelidir. Uluslar arası para ve faiz sistemi, dünyanın her yerinde onlara kapılarını ve imkanlarını ardına kadar açar. (Oralardaki kapalı kapılar ardında, altın buzağı sisteminin sonsuza kadar sürmesi için hangi hizmetlerin yapılacağı kararlaştırılır).
Şimdi tekrar yazımızın başına döneyim:
Başbakan Erdoğan, Fethullah Gülen'i Türkiye'ye dönmeye ve sıla hasretine son vermeye çağırmakla, son zamanlarda arka planda savaştığı derin Cemaatin, görünen Cemaati kendisine karşı kışkırtmasına karşı bir propaganda atağı yapmaktadır. Söylemek istediği şudur:
Ey 'görünen Cemaat'! Hocaefendi'yle aramızda bir sorun yoktur. Bakın Türkçe Olimpiyatları'nda konuşma yapıyor ve ona selam ve saygılarımı gönderiyorum; hatta onu, bağrımıza basmak üzere Türkiye'ye dönmeye davet ediyorum!
Derin Cemaatin Başbakan Erdoğan'la ilgili teşhisi ise şudur:
Sistemimizi Türkiye'de de iyice pekiştirmek yolunda dokuz taş cıdıklarından biri olarak hesapladığımız ve ulusçuların ve laikçilerin üstüne saldığımız bu Hükümet, artık bizim tuzaklarımızı da aymaya, onlara karşı da önlemler almaya başladı. Burada dur! Bu, 'Çizmeyi aşmak!' demektir; bize de mi 'Lo, lo!'. Mesela, Özel Yetkili Mahkemeler'i kaldırarak etkilerini tamamen yok etmek üzere olduğumuz ulusalcı ve laikçi güçlere tekrar hayat veriyorsun; PKK sorununu çözmeye çalışarak, Türkiye'nin önünü açmaya yelteniyorsun. Bunlar kabul edilemez etkinliklerdir. Hükümetin ipi çekile!
İşte bu hükme karşılık olarak, Başbakan Erdoğan, tribüne (görünen Cemaate) oynamış ve derin Cemaati ters köşeye yatırmak için, Fethullah Gülen'e sılaya dönme teklifinde bulunmuştur.
Şimdi gelelim başlıktaki soruya: Fethullah Gülen Türkiye'ye neden dön(dürül)mez?
Benim bu konudaki naçizane tezim şudur: Kendisi dönmek istese de, onu bir misyon aracı olarak gören ve bu anlamda onu mitoslaştıran güçler ki onların kimler olduğunu yukarıda belirttim , onu Türkiye'ye göndermezler.
Sözkonusu tarikat ve onun Şeyhi, şimdiye kadar kendi iradesiyle hareket etme yetkisine sahip olamamıştır ve bundan sonra da olamayacaktır. Çünkü, onlar bu arenada amaç değil, uluslar arası oyun kurucuların isteğiyle hareket eden araçtırlar. Şeyh'in işlevi, sistem tarafından yaratılmış, görünen Cemaatin hayranlık duyacağı bir altın buzağılıktır. Onu bir mitos haline getiren güçler, onun sadece böyle bir araç-mitos olarak işlev görmesine müsaade ederler. Onun Türkiye'ye dönmesi, bir misyonun normalleşmesi, bir araç-mitosun ortadan kalkması sonucunu doğuracaktır. Uluslar arası para ve faiz çetesi, Türkiye'de böyle bir normalleşmeyi asla kabul etmez. Çünkü onun için (de) daha Türkiye'de yapılacak çok iş vardır; ona göre de, durmak yoktur, yola devam edilmelidir!
Türkiye'yi (de) sonsuza kadar kendi güdümünde tutmaya çalışan bu uluslar arası çetenin, ülkemizde yarattığı tek mitos Fethullah Gülen değildir tabii.
İnsanları bölüp birbirine düşürmek ve böylece kolayca yönetmek için tek bir mitos yeterli olmaz!
Sözkonusu çetenin Türkiye'de asla bitirmek istemeyeceği bazan birini, bazen diğerini kullandığı diğer mitoslardan birkaçını sayarsak:
Başörtüsü mitosu, PKK/ Öcalan mitosu, Hizbullah mitosu, Bir sabah aniden komünizm gelecek mitosu, Ergenekon mitosu, Darbe mitosu, Odatv çetesi mitosu vs... vs...
Bu mitoslardan her biri bazı kesimlerde korku ve nefretini, bazı kesimlerin ise umut ve hayranlığını kışkırtmak/ okşamak için kutsallaştırılır ve böylece halk, uzlaşmaz kutuplara ayrılır (böl ve yönet), birbiriyle kavga ettirilir...
Peki siz şimdi kalksanız, örneğin Fethullah Gülen mitosunu veya PKK/ Öcalan mitosunu normalleştirmeye çalışsanız, egemen çete buna izin verir mi? Vermez tabii.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti, PKK/ Öcalan mitosunu normalleştirmek için açılım yapmaya çalışmıştır. Bu mitosun normalleşmemesi için Habur ve çevresinde ne tiyatrolar oynandığını hepimiz gördük. Mit Müsteşarı Hakan Fidan, PKK'ya silah bıraktırmak için örgüt yetkilileriyle konuştu. Başına neler geldiğini, neler getirilmek istendiğini gördük. PKK/ Öcalan mitosu bitmesin diye, Otuz üç askerden Eşref Bitlis'e; Gaffar Okan'dan Uludere'ye... kadar yapılanları saymakla bitiremeyiz...
Uluslar arası para ve faiz çetesi demek istiyor ki:
Boşuna uğraşma, çözdürmem! PKK''yla anlaştığın anda, bana aynı hizmeti verecek daha doğrusu topyekün benim güdümümde olacak başka bir örgüt çıkarırım karşına. Asala'yı bitirdin, PKK'yı çıkardım karşına. Seni istediğim hizada tutmak veya oraya getirmek için PKK'ya ihtiyacım olduğu sürece, bu sorunu sana çözdürmeeem!
Kendini ezber bozan olarak gören; başörtüsü mitosu ve Fethullah gülen mitosu konularında ulus devlete ve laikliğe karşı uluslar arası para ve faiz sistemiyle birlikte çalışmayı kabul ettiği için iktidara getirilmiş olan bu Hükümet, PKK sorununu çözümlemeden Türkiye'nin hiçbir projesinde başarılı olamayacağını anlamış ve bu ezberi de bozmaya girişmiştir. Ne gariptir ki, bu çabasını engelletmek için, Hükümet'in karşısına çıkarılan ilk güç, derin Cemaat olmuştur...
PKK/ Öcalan mitosunu iyi niyetle çözmeye girişirsiniz; Haburu, Amedi ve hatta Anadolu'nun tümünü isterler çünkü, Türkler Anadolu'ya Orta Asya'dan geldi! derler... Yıllardır istedikleri, Okullarda anadilini seçmeli ders olarak öğrenme hakkını alırlar; Yetmez! Kürtçe resmi dil olacak! derler... Bunu diyenler, tabii ki mecliste sırıtan birkaç Kürtçü sımadır. Ama onlar, PKK/ Öcalan mitosunu kuranların araçlarıdır sadece: Egemen para ve faiz sistemi, Fethullah Gülen'e nasıl ki, Türkiye'ye dönmene asla müsaade etmeyiz! diyorlarsa; PKK/ Öcalan araç-mitoslarına da, Öyle ufak-tefek reformları kabul etmene asla müsaade etmeyiz! demektedirler... (Leyla Zana tartışması başka nedir ki!).
Toparlarsak: Fethullah Gülen mitosu da PKK/ Öcalan mitosu gibi bir araç-mitostur. Bunlar, dokuz taş cıdıklarında olduğu gibi, çözümlenmemek üzere kurgulanmışlardır. Cemaate, örneğin, üniterliği feda edersiniz, laikliği de ister; laikliği verirsiniz, askerleri/ Mustafa Kemal'i de ister; askerleri/ Mustafa Kemal'i verirsiniz (vermezsiniz tabii!), Türkiye Cumhuriyeti'ni ister; Kostantinopolu, Pontusu, Lidyayı, Frigyayı, Mesopotamyayı, Tigris & Euphratesi... ister...
Eee, diyeceksiniz ki, Para ve faiz sistemini yürüten bezirgan hırsızın suçu var da, ev sahibi olarak bizim suçumuz hiç mi yok bütün bu olanlarda?
Soru haklıdır! Ev sahibiyle hırsızı birleştiren ortak bir unsur vardır ve bu ortaklık sürdüğü sürece, ne araç-mitosların etkisi, ne egemenlerin mitos oyunu, ne de bezirgan saltanatı bitecektir.
Bu ortak unsur, Altın Buzağı'ya hayranlıktır!
Mehmet Şekeroğlu
Bravo! Erdoğan'a tam zamanında siyasi bir manevra yaptırdınız! Şu andaki konjuktürde, Gülen'i, Sılana dön, hasret bitsin! diye Türkiye'ye çağırmak, akıllıca bir satranç hamlesidir; müthiş bir 'ezber bozma' taktiğidir...
Bu taktikle ilgili düşüncelerime geçmeden önce, yazıma dayanak oluşturan iki tezi sunayım:
1. Fethullah Gülen, kökü çok eskilere ve derinlere dayanan, buğulu sisle kaplanmış, bu anlamda 'aysberk'e benzeyen bir tarikatın lideridir. Nur olma iddiasındaki bu puslu yapıda sadece Türkiye'nin derin egemenleri, ABD ve AB değil; Vatikan'dan Yahudi Lobisi'ne kadar birçok şua (yani destek!) kaynağı parıldayıp durmaktadır. İşin bir ilginç yanı da şudur ki, ondaki bu nur sembolü, Müslümanlıkta olduğu gibi, hem ışık anlamına gelen İllumunatide, hem de Hıristiyanlık'ta (Kutsal Ruh'ta) ve özellikle Yahudilik'te de vardır: (Türkçe Olimpiyatları'nda, çocuklara, Gördüm nurlu geceyi rüyamda bir gece/ Işıklar yanıyordu, her yer sessizce... dedirtilmesinin anlamı bu olmalı). Bütün dünyayı sarması istenen bu ortak ışık/ nur sembolü, dünyada tek bir para ve faiz devletinin egemen olması amacını taşıyor. Fethullah Gülen'in yaşadığı yer olan Houstonda, 2013 yılında, Barış Bahçesi adı altında açılacak olan ve içinde Kilise, Sinagog ve Cami bulunacak tesis, işte bu amaca yöneliktir: Asıl istenen, ulus devletleri, onların üniterlik ve laiklik direnişlerini yıkıp, yerine, ortak nurun aydınlattığı, yüzlerce yeni küçük devletcik kurdur(t)mak; rahat kontrol edilebilecek bu küçük birimleri, ortak bir dünya devleti kurulması yolunda araç olarak kullanmaktır... Yani görünen odur ki, halkın isabetli teşhisinde de dendiği gibi, burada da aslında Şeyh uçmamakta, onu mürit uçurmaktadır! Tabii artık neoliberal mürit küreselleştiğine göre, Şeyhi uçurma işi, para ve faiz sisteminin egemenleri tarafından yapılmaktadır... Birbirlerine rakipmiş gibi görünen dini birimleri ortak bir paydada birleştiren, egemen para ve faiz sisteminin sonsuza dek sürdürülmesi arzusudur ve onun da simgesi, hepisinin ortak hayranlığına mazhar olan altın buzağıdır... Peki sözkonusu sistemin, Türkiye'de dini bir tarikatın desteklenmesi üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılması şaşırtıcı mıdır? Tabii ki, hayır! Tarikat üyelerinin, dindarlık daha doğrusu dünyevi dindarlık peşindeki bir ideolojiye kayıtsız şartsız bağlılığı ve mitoslaştırılmış Şeyhin yarattığı birleştirici tutkallık sayesinde, kapitalist sistem içindeki eşitsizliklerin üstü örtülür; insanlara, Hepimiz bir fidanın güller açan dalıyız!, veya , Aynı Yoldan geçmişiz biz/ aynı sudan içmişiz biz, veya, Beraber yürüdük biz bu yollarda!, veya, Hepimiz aynı büyük hizmet misyonunun neferleriyiz! vs. denir. Dolayısıyla, Fethullah Gülen sadece bir tarikat Şeyhi değildir; o, aynı zamanda, ortak çıkarlarda birleşen birçok değişkenin (dünya çapındaki para ve faiz sisteminden daha çok nemalanmak isteyen bireylerin ve grupların) ortak bileşkesidir.
2. Demek ki, bir görünen Cemaat vardır, bir de derin Cemaat. Görünen Cemaat, üstünde takım elbise ve boynunda kravat, elinde bir evrak çantası ve tarikatın gazetesi bulunan hizmet elemanıdır. Bunlar, tarikatı övmek ve yaygınlaştırmak üzere okullara, gazetelere, partilere, televizyonlara, şuraya-buraya yerleştirilirler. Derin Cemaat ise, kendini ortalıkta göstermeyen, derindeki yapıdır. Bunların yüzleri maskelidir. Uluslar arası para ve faiz sistemi, dünyanın her yerinde onlara kapılarını ve imkanlarını ardına kadar açar. (Oralardaki kapalı kapılar ardında, altın buzağı sisteminin sonsuza kadar sürmesi için hangi hizmetlerin yapılacağı kararlaştırılır).
Şimdi tekrar yazımızın başına döneyim:
Başbakan Erdoğan, Fethullah Gülen'i Türkiye'ye dönmeye ve sıla hasretine son vermeye çağırmakla, son zamanlarda arka planda savaştığı derin Cemaatin, görünen Cemaati kendisine karşı kışkırtmasına karşı bir propaganda atağı yapmaktadır. Söylemek istediği şudur:
Ey 'görünen Cemaat'! Hocaefendi'yle aramızda bir sorun yoktur. Bakın Türkçe Olimpiyatları'nda konuşma yapıyor ve ona selam ve saygılarımı gönderiyorum; hatta onu, bağrımıza basmak üzere Türkiye'ye dönmeye davet ediyorum!
Derin Cemaatin Başbakan Erdoğan'la ilgili teşhisi ise şudur:
Sistemimizi Türkiye'de de iyice pekiştirmek yolunda dokuz taş cıdıklarından biri olarak hesapladığımız ve ulusçuların ve laikçilerin üstüne saldığımız bu Hükümet, artık bizim tuzaklarımızı da aymaya, onlara karşı da önlemler almaya başladı. Burada dur! Bu, 'Çizmeyi aşmak!' demektir; bize de mi 'Lo, lo!'. Mesela, Özel Yetkili Mahkemeler'i kaldırarak etkilerini tamamen yok etmek üzere olduğumuz ulusalcı ve laikçi güçlere tekrar hayat veriyorsun; PKK sorununu çözmeye çalışarak, Türkiye'nin önünü açmaya yelteniyorsun. Bunlar kabul edilemez etkinliklerdir. Hükümetin ipi çekile!
İşte bu hükme karşılık olarak, Başbakan Erdoğan, tribüne (görünen Cemaate) oynamış ve derin Cemaati ters köşeye yatırmak için, Fethullah Gülen'e sılaya dönme teklifinde bulunmuştur.
Şimdi gelelim başlıktaki soruya: Fethullah Gülen Türkiye'ye neden dön(dürül)mez?
Benim bu konudaki naçizane tezim şudur: Kendisi dönmek istese de, onu bir misyon aracı olarak gören ve bu anlamda onu mitoslaştıran güçler ki onların kimler olduğunu yukarıda belirttim , onu Türkiye'ye göndermezler.
Sözkonusu tarikat ve onun Şeyhi, şimdiye kadar kendi iradesiyle hareket etme yetkisine sahip olamamıştır ve bundan sonra da olamayacaktır. Çünkü, onlar bu arenada amaç değil, uluslar arası oyun kurucuların isteğiyle hareket eden araçtırlar. Şeyh'in işlevi, sistem tarafından yaratılmış, görünen Cemaatin hayranlık duyacağı bir altın buzağılıktır. Onu bir mitos haline getiren güçler, onun sadece böyle bir araç-mitos olarak işlev görmesine müsaade ederler. Onun Türkiye'ye dönmesi, bir misyonun normalleşmesi, bir araç-mitosun ortadan kalkması sonucunu doğuracaktır. Uluslar arası para ve faiz çetesi, Türkiye'de böyle bir normalleşmeyi asla kabul etmez. Çünkü onun için (de) daha Türkiye'de yapılacak çok iş vardır; ona göre de, durmak yoktur, yola devam edilmelidir!
Türkiye'yi (de) sonsuza kadar kendi güdümünde tutmaya çalışan bu uluslar arası çetenin, ülkemizde yarattığı tek mitos Fethullah Gülen değildir tabii.
İnsanları bölüp birbirine düşürmek ve böylece kolayca yönetmek için tek bir mitos yeterli olmaz!
Sözkonusu çetenin Türkiye'de asla bitirmek istemeyeceği bazan birini, bazen diğerini kullandığı diğer mitoslardan birkaçını sayarsak:
Başörtüsü mitosu, PKK/ Öcalan mitosu, Hizbullah mitosu, Bir sabah aniden komünizm gelecek mitosu, Ergenekon mitosu, Darbe mitosu, Odatv çetesi mitosu vs... vs...
Bu mitoslardan her biri bazı kesimlerde korku ve nefretini, bazı kesimlerin ise umut ve hayranlığını kışkırtmak/ okşamak için kutsallaştırılır ve böylece halk, uzlaşmaz kutuplara ayrılır (böl ve yönet), birbiriyle kavga ettirilir...
Peki siz şimdi kalksanız, örneğin Fethullah Gülen mitosunu veya PKK/ Öcalan mitosunu normalleştirmeye çalışsanız, egemen çete buna izin verir mi? Vermez tabii.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti, PKK/ Öcalan mitosunu normalleştirmek için açılım yapmaya çalışmıştır. Bu mitosun normalleşmemesi için Habur ve çevresinde ne tiyatrolar oynandığını hepimiz gördük. Mit Müsteşarı Hakan Fidan, PKK'ya silah bıraktırmak için örgüt yetkilileriyle konuştu. Başına neler geldiğini, neler getirilmek istendiğini gördük. PKK/ Öcalan mitosu bitmesin diye, Otuz üç askerden Eşref Bitlis'e; Gaffar Okan'dan Uludere'ye... kadar yapılanları saymakla bitiremeyiz...
Uluslar arası para ve faiz çetesi demek istiyor ki:
Boşuna uğraşma, çözdürmem! PKK''yla anlaştığın anda, bana aynı hizmeti verecek daha doğrusu topyekün benim güdümümde olacak başka bir örgüt çıkarırım karşına. Asala'yı bitirdin, PKK'yı çıkardım karşına. Seni istediğim hizada tutmak veya oraya getirmek için PKK'ya ihtiyacım olduğu sürece, bu sorunu sana çözdürmeeem!
Kendini ezber bozan olarak gören; başörtüsü mitosu ve Fethullah gülen mitosu konularında ulus devlete ve laikliğe karşı uluslar arası para ve faiz sistemiyle birlikte çalışmayı kabul ettiği için iktidara getirilmiş olan bu Hükümet, PKK sorununu çözümlemeden Türkiye'nin hiçbir projesinde başarılı olamayacağını anlamış ve bu ezberi de bozmaya girişmiştir. Ne gariptir ki, bu çabasını engelletmek için, Hükümet'in karşısına çıkarılan ilk güç, derin Cemaat olmuştur...
PKK/ Öcalan mitosunu iyi niyetle çözmeye girişirsiniz; Haburu, Amedi ve hatta Anadolu'nun tümünü isterler çünkü, Türkler Anadolu'ya Orta Asya'dan geldi! derler... Yıllardır istedikleri, Okullarda anadilini seçmeli ders olarak öğrenme hakkını alırlar; Yetmez! Kürtçe resmi dil olacak! derler... Bunu diyenler, tabii ki mecliste sırıtan birkaç Kürtçü sımadır. Ama onlar, PKK/ Öcalan mitosunu kuranların araçlarıdır sadece: Egemen para ve faiz sistemi, Fethullah Gülen'e nasıl ki, Türkiye'ye dönmene asla müsaade etmeyiz! diyorlarsa; PKK/ Öcalan araç-mitoslarına da, Öyle ufak-tefek reformları kabul etmene asla müsaade etmeyiz! demektedirler... (Leyla Zana tartışması başka nedir ki!).
Toparlarsak: Fethullah Gülen mitosu da PKK/ Öcalan mitosu gibi bir araç-mitostur. Bunlar, dokuz taş cıdıklarında olduğu gibi, çözümlenmemek üzere kurgulanmışlardır. Cemaate, örneğin, üniterliği feda edersiniz, laikliği de ister; laikliği verirsiniz, askerleri/ Mustafa Kemal'i de ister; askerleri/ Mustafa Kemal'i verirsiniz (vermezsiniz tabii!), Türkiye Cumhuriyeti'ni ister; Kostantinopolu, Pontusu, Lidyayı, Frigyayı, Mesopotamyayı, Tigris & Euphratesi... ister...
Eee, diyeceksiniz ki, Para ve faiz sistemini yürüten bezirgan hırsızın suçu var da, ev sahibi olarak bizim suçumuz hiç mi yok bütün bu olanlarda?
Soru haklıdır! Ev sahibiyle hırsızı birleştiren ortak bir unsur vardır ve bu ortaklık sürdüğü sürece, ne araç-mitosların etkisi, ne egemenlerin mitos oyunu, ne de bezirgan saltanatı bitecektir.
Bu ortak unsur, Altın Buzağı'ya hayranlıktır!
Mehmet Şekeroğlu