fani olaný istemem
New member
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz buyuruyor ki:
“Rabbimiz ben bir kulunu seversem onun gören gözü olurum, onun tutan eli olurum, onun yürüyen ayağı olurum, onun konuşan dili olurum, onun işiten kulağı olurum.”
Bunlardan göz, bir uzuv; el, bir uzuv; ayak, bir uzuv. Halbuki, Allah uzuvlardan münezzehtir. Allah mahlûkatın sahip olduğu bütün sıfatlardan münezzehtir. Ama Allah, “Ben böyle olurum.” diyor. Bundan, tasarrufa ulaşan Allahû Tealâ’nın en üst seviyedeki sevgili kullarının bu dizaynın içerisinde yer aldıklarını idrak etmemiz lâzım. Deniyor ki: “Tasavvufçular fizik âlemin ötesindeki şeylerle uğraşıyor. Subjektif, hayal mahsulü olan, dolayısıyla insanların sapmasına çok meyyal olan bir alanda çalışıyorlar.”
Subjektif denilen alanda Allah’ın gözü hakimdir, fakat objektif denilen alanda sizlerin gözü (kafa gözü) hakimdir. Allah’ın gözleriyle (kalp gözü), sizin gözleriniz (kafa gözü) mukayese edildiği zaman, şu sonuç çıkar: Bize verilen bu kafa gözü, objektif diye tanımlanan, gördüğü nesnelere îmân eden bir insana aittir. Subjektif olan ise kalp gözü, yani Allah’ın kumanda ettiği gözdür. Allah’ın tasarrufunda olan bir insanla, kendi kendine, aklıyla hareket eden bir insanı mukayese edebilir misiniz?
Öyleyse Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır. Buna şüphe yoktur. Ama bu nurun tamamlanması, mutlaka Allah’ın tayin ettiği hidayetçiye tâbî olmamızla mümkün olacaktır.
O halde şu sonuca ulaşıyoruz ki; âyetler gibi hadîsleri de açıklama yetkisine sahip olanlar ancak Allah’ın üst seviyedeki sevgili kullarıdır. Her önüne gelen hadîstir diye, Resûlullah’ın kelâmıdır diye: “Ben istediğim gibi yorumlayabilirim.” diyemez. Böyle derse dîni tahrif etmiş olur ve dîn tatbikatını değiştirmiş olur. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerim’de muhkem ve müteşabih âyetler varsa, bugün hadîslerin kümülatif toplamını göz önüne alırsanız, müteşabih hadîsler de vardır.
[/FONT]
“Rabbimiz ben bir kulunu seversem onun gören gözü olurum, onun tutan eli olurum, onun yürüyen ayağı olurum, onun konuşan dili olurum, onun işiten kulağı olurum.”
Bunlardan göz, bir uzuv; el, bir uzuv; ayak, bir uzuv. Halbuki, Allah uzuvlardan münezzehtir. Allah mahlûkatın sahip olduğu bütün sıfatlardan münezzehtir. Ama Allah, “Ben böyle olurum.” diyor. Bundan, tasarrufa ulaşan Allahû Tealâ’nın en üst seviyedeki sevgili kullarının bu dizaynın içerisinde yer aldıklarını idrak etmemiz lâzım. Deniyor ki: “Tasavvufçular fizik âlemin ötesindeki şeylerle uğraşıyor. Subjektif, hayal mahsulü olan, dolayısıyla insanların sapmasına çok meyyal olan bir alanda çalışıyorlar.”
Subjektif denilen alanda Allah’ın gözü hakimdir, fakat objektif denilen alanda sizlerin gözü (kafa gözü) hakimdir. Allah’ın gözleriyle (kalp gözü), sizin gözleriniz (kafa gözü) mukayese edildiği zaman, şu sonuç çıkar: Bize verilen bu kafa gözü, objektif diye tanımlanan, gördüğü nesnelere îmân eden bir insana aittir. Subjektif olan ise kalp gözü, yani Allah’ın kumanda ettiği gözdür. Allah’ın tasarrufunda olan bir insanla, kendi kendine, aklıyla hareket eden bir insanı mukayese edebilir misiniz?
Öyleyse Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır. Buna şüphe yoktur. Ama bu nurun tamamlanması, mutlaka Allah’ın tayin ettiği hidayetçiye tâbî olmamızla mümkün olacaktır.
O halde şu sonuca ulaşıyoruz ki; âyetler gibi hadîsleri de açıklama yetkisine sahip olanlar ancak Allah’ın üst seviyedeki sevgili kullarıdır. Her önüne gelen hadîstir diye, Resûlullah’ın kelâmıdır diye: “Ben istediğim gibi yorumlayabilirim.” diyemez. Böyle derse dîni tahrif etmiş olur ve dîn tatbikatını değiştirmiş olur. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerim’de muhkem ve müteşabih âyetler varsa, bugün hadîslerin kümülatif toplamını göz önüne alırsanız, müteşabih hadîsler de vardır.
[/FONT]
Moderatör tarafında düzenlendi: