islamakidesi
New member
- Katılım
- 31 Tem 2006
- Mesajlar
- 42
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
ALLAH’IN AYETLERİYLE ALAY EDENLERİN HÜKMÜ
“Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki; Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi alay ediyordunuz?”- (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz”- (Tevbe 65–66)
Kadı Ebu Bekir b. El-Arabî bu konuda: söyledikleri şeyler ister ciddi, ister şakadan olsun bu durumdan vareste olmaz. Bu ne şeklide olursa olsun küfürdür. Şüphesiz küfürvari alay etmek küfürdür. Bu konuda ümmet arasında bir ihtilaf yoktur. Şüphesiz tahkik, hak ve ilmin kardeşidir. Alay ise batıl ve cehaletin kardeşidir, demiştir.
Kurtubi de, - (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz”- sanki kınama cihetiyle, diyor ki; Faydasız şeyler yapmayın; Sonra da onlar hakkında küfürle hükmedilmiş günahlardan dolayı özür beyan etmemeleri istenmiştir, demektedir.
Beğavi ise: (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz” Denilse ki; Onlar mü’min değilken imanınızdan sonra küfrettiniz, dedi. Denilir ki: Manası imanı izhar ettikten sonra küfür izhar ettiniz anlamındadır, demektedir.
İbn Kesir şöyle demektedir: Ebu Ma’şer el-Medeni, Muhammed b. Ka’b el-Kurazi ve başkalarından nakletti ve dediler ki: Münafıklardan biri; Şu kurramız midemize en düşkünümüz, lisanen en yalancımız ve en şehvetlilerimizdir, dedi. Bu, Resulullah (s.a.v) ulaştırıldı. O da O da Resulullah (s.a.v)’e devesine binmiş yola çıkmak üzereyken yetişti ve ona : “Ey Allah’ın Elçisi, biz söze dalmış oyun oynuyorduk.” Dedi. Resulullah (s.a.v) de yukarıdaki Tevbe Suresi 65. ve 66. ayetleri okudu. Yani alayvari konuştuğunuz bu söz ile kâfir oldunuz.
Taberi diyor ki: (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz Allah (c.c) Nebisi Muhammed (s.a.v)’e diyor ki; Sana sıfatları anlatılan o kişilere de ki, batıl şeylerle mazeret beyan etmeyin ki biz şakalaşıp oynuyorduk demeyesiniz. “Şüphesiz ki kâfir oldunuz.” Yani şüphesiz Resulullah (s.a.v) ve ona inanlar hakkında söylediğiniz sözlerle hakkı inkâr etmiş oldunuz. “İmanınızdan sonra” yani onu tasdik edip ikrar ettikten sonra.
NİFAK, KASIT VE ŞUUR OLMADAN DA SABİT OLUR
De ki; Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi alay ediyordunuz?”- (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz” Ayetine dair burada Peygamber (s.a.v)’e, onlara şöyle demesini emretmiştir; Şüphesiz siz imanınızdan sonra küfrettiniz. Böylesi ayetler hakkında şöyle diyenin sözüne gelince; Bu kimseler önceden kalplerinde var olan küfürleriyle beraber sadece dilleri ile ifade etmiş oldukları imanlarından sonra kâfir oldular. Bu doğru olamaz, çünkü kalbin küfrüyle beraber sadece lisanen iman etmiş olmak, buna küfür eşlik etmiş olacağından dolayı şöyle denemez; “Siz imanınızdan sonra kâfir oldunuz” Hem de onlar, işin özünde zaten kâfir olmaya devam ettikleri halde. Şayet bununla “Siz iman izhar ettikten sonra küfür izhar ettiniz” manası kastedilmiştir denilse, bu durumda da onlar bunu sadece önde gelen muayyen kişilere izhar etmişti ve böylelerinin yanında zaten bu şekilde davranıyorlardı, denilir…”Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.” (Tevbe65) Bunu itiraf edip özür dilediler. Bu nedenle denildi ki: “Ey Münafıklar! (Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz.” (Tevbe 66) Bu da gösteriyor ki onlar kendilerine göre küfür olan bir şey işlemiyorlardı. Aksine bunun küfür olmadığını zannediyorlardı. Böylece anlaşıldı ki şüphesiz Allah (c.c) ayetleri ve Resulüyle alay etmek (istihza), küfür olup bu küfrün sahibi imandan sonra kâfir olur. Ayet şunu gösteriyor, yanlarında zayıf bir iman vardı. Ne var ki haram olduğunu bildikleri ve fakat küfür olmadığını zannettikleri bu cürümü işlediler. Oysa bu gerçekte küfürdü ve bununla kâfir oldular. Böyleyken esasen onlar bu yaptıklarının caiz olduğuna da inanmamışlardı. İşte seleften birçok kişi söz konusu mevzuda böyle söylemiştir. Bunlar hakkında Bakara Suresinde de bir örnek verilmişti. Onlar gördüler ve sonra kör oldular. Bildiler sonra inkâr ettiler, iman ettiler sonra küfrettiler. Bunun gibi, Katade ve Mücahid de: Bu örnek, onlar mü’minlere yönelsin ve Resul’ün getirdiklerini dinleyip onların nuruna koşsunlar diye verildi, demiştir.
İmam (r.a.) “Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.” Ayeti hakkında da şöyle diyor; Bu ayet onların imanlarından sonra şüphesiz bizim öyle (küfür) bir inancımız olmaksızın küfür olan şeyler konuştuk, dahası biz şakalaşıp oyun oynuyorduk, şeklindeki sözlerine rağmen küfrettiklerini haber vermektedir. Anlaşılmış oldu ki, Allah’ın ayetleriyle istihza küfürdür. Bu da ancak göğsünü bu tür sözlere açanlar da olabilir. Şayet kalbinde iman bulunsaydı, o iman onu böylesi şeyleri konuşmaktan alıkoyardı.
Kur’an’ın nas’larının bu taifenin küfrünü nasıl kesin bir şekilde delalet ettiğine dikkat edilmelidir. Nas’lardan zaruri olarak anlaşılıyor ki: Bu hüküm onların fiilini işleyen yahut aynı cinsten şeyler yapanların tümüne şamil olup, sadece bahis konusu edilen o kişilere münhasır değildir. Çünkü nas’larda, sebeplerin özel oluşunu değil lafzın umumi oluşuna itibar edilir. Bu ise müfessirlerin üzerinde ittifak ettikleri bir şeydir. Yoksa –bundan Allah’a sığınırız- Kur’an’ın hucciyeti, evrensel geçerliliği son bulur. Çünkü bu büyük ve yüceliğine rağmen Kur’an’ın hemen hiçbir ayeti yoktur ki onun nüzulünü gerektiren bir sebebi bulunmasın. Şimdi eğer ayetin hükmü o sebebe hasredilirse, geriye hükmü bizi ilzam eden (bağlayıcı olan) hiçbir ayet kalmaz.
Şüphesiz müfessirler bu ayetin izahında, onların imanlarının akabinde demiş oldukları bu habis sözlerden sonra küfrettiklerinde ittifak etmiştir. Yalnız onlar, acaba bu küfürlerinden önceki imanlarının içten olmayıp sadece dilsel bir iman mıydı, noktasında ihtilaf etmişlerdir. İki ihtimale göre de tek olan Allah’ın fazlıyla istidlal yeterli olabilmektedir.
Birinci görüşe göre: Şüphesiz onlara kişiyi masum kılan o kelimeleri telaffuz etmeleri ile bunlara içlerinde, boyun eğme, sevgi, Allah’a, dinine ve Resulüne saygıdan oluşan bir imanın oluştuğu var sayılarak İslam’ın hükümleriyle hükmedilmeye başlandı. Nitekim daha önce anlatıldığı gibi, imanı olmayanın İslam’ı, İslam’ı olmayanın da imanı olmaz. Bundan dolayıdır ki; bu ifadeleriyle beraber onlara İslam’ın hükümleri uygulanmaya başlandı. (Müslüman kabul edildiler). Ta ki bu habis sözleri söyleyinceye kadar, işte bu sözlerle ve bundan dolayı artık küfür hükümleri uygulanmaya başlandı. Böylece zahiren iman üzere olmaktan yakini bir şekilde zahiren ve batınen kâfir olmaya intikal ettiler. Çünkü onlar bunu isteyerek söylemiş, buna dair bir zorlamaya maruz kalmamışlardır. Bununla da içten içe sinelerini buna açtıkları anlaşılmış oldu. Ayette de şöyle deniliyor; “Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) zorlanan hariç, kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse, ona Allah’ın gazabı vardır.” (Nahl 106)
Eğer kalplerinde iman bulunsaydı, onları bunu söylemekten men ederdi.
Kim bu hükmün, münafıkların ileri gelenlerine has olduğunu zannederse yani, “Biz onların nifaklarını bu sövme ile bildik. Onu inkâr (küfür) etmemişler dolayısıyla bu alametler küfürde etkili ve zorlayıcı değillerdir.” Diye düşünürse buna şöyle cevap verilir;
1- Şüphesiz, “söylenen bu sözler, onlar hakkında küfür hükmü vermekte etkin değildir.” Sözü Kur’an’ın nassına muhaliftir: “özür dilemeyin şüphesiz siz imanınızdan sonra küfrettiniz”
2- Şüphesi Kur’an koyduğu hükmü –bundan Allah’a sığınırız-, herhangi bir etken olmadan teşri etmiştir. Dolayısıyla gerçek sebep olarak da bu etkeni zikretmemiştir.
3- Şeriatta zaruri olarak malumdur ki vahyin, hükümlerin icra edilişinde bir etkisi yoktur. Ta ki hatıra bulanıklıklar musallat olmasın. Şüphesiz bu hükmün dayanağı zahiri söz ve fiillerdir.
4- “İmanınızdan sonra kâfir oldunuz.” ayeti, bu iman ya içteki iman yahut sadece zahirdeki imandır ki; bu iki ihtimale göre de istidlal mümkündür. Şüphesiz bu kavme daha önce Müslüman muamelesi yapılıyordu. İmanlarından sonra bu habis sözlerle küfrettiler. Buna göre eğer kavim daha önce kâfir idiyse, peki o halde şeriat onlar hakkında küfürle hükmetmeyi niçin bu vakte kadar geciktirdi? Keza bu hükmü niçin kendisinde etkili olmayan bir vasfa bina etti? Dahası bu kavim, belirtilen sebepten kâfir olmamışsa niçin bunu söylediklerinden dolayı özür dilediler?
Bu problemi ancak selefi salihinin anlayışıyla çözümlemek mümkündür. Şüphesiz onları, bu habis sözleri sebebiyle imanlarından sonra tekfir etmişlerdir. Dolayısıyla bu hüküm, genel ve aynı fiil işleyen herkesi zorunlu olarak kapsar. Ayette zikredilen iman, ister kalpte olmayıp sadece zahirde var olan iman olsun, ister hem içte, hem de zahirde bir iman olsun fark etmez. Bu kavimde daha önce zayıf bir iman vardı. Cahil olarak bunların, kendilerini kâfir kılacağını bilmeden ve haramlığını bilerek, ayrıca oyun ve eğlence ile küfrün oluşmadığını, sadece ciddi olarak söylenen sözlerden dolayı küfür meydana geldiğini, keza oyun, eğlencenin, ikrah gibi küfrün meydana gelmesini önleyen bir engel olduğunu zannederek ve mahiyetine de inanmaksızın bir takım laflar ettiler. Böyleyken şeriat, onların oyun, eğlence iddialarını da tekzip etmemiştir. Oysa münafıklar bütün dalavere türü iddialarında tekzip etmiştir. Dolayısıyla bu oyun ve eğlencelerin ciddiyet ve amaçtan uzak olduğu iddialarının doğruluğu anlaşılmış oluyordu.
Bütün bunlara rağmen şeriat onların oyun ve eğlenceden kaynaklanan bu sözlerle ilgili durumlarından dolayı kâfir olduklarını haber vermiştir. Hem de imanlarından sonra. Burada cehaletlerine itibar edilmemiş ve küfrü kastetmeyişleri nazarı dikkate alınmamıştır.
Dininde ciddi olan her Müslüman’ın, önemsemediği bir laf sarf ederek bununla cehenneme atılmasından –ciddi bir sakınma ile- sakınması gerekir. Bundan Allah’a sığınırız. Sahih hadiste, ümmetine haris olan güvenilir tebliğci Resulullah (s.a.v), bundan sakındırırken ne kadar da doğru söylemiştir. “İnsanlar sadece dillerinin hasadıyla cehenneme yüz üstü sürüklenirler.” (Buhari-Müslim-Tirmizi)
Cehm ve salikinin sözlerini taklit edenler şöyle diyorlar: Şüphesiz Allah ve Resulüne sövmek, teslisi ifade etmek, gerçekte Batıni olarak küfür değildir. Bunlar sadece zahiren küfre delil olan şeylerdir. Bundan dolayı bu söven ve kötüleyenin içte (batınen) Allah’ı iyi bilen bir muvahhid ve O’na inanmış bir mü’min olması caizdir. Bu kimselere bunun zahiren de, batınen de kâfir olduğuna dair nas yahut icma ile bir hüccet ikame edildiğinde derler ki: Bunun içten yalanlamayı gerektirmesi lazımdır. İman ise bunun zıddını gerektirir.
Onlara denilir ki; ortada iki durum vardır.
1- Dinden olduğu zaruri olarak bilinen ile
2- Düşündüğümüzde bizce zaruri olarak bilinecek olan.
“Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki; Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi alay ediyordunuz?”- (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz”- (Tevbe 65–66)
Kadı Ebu Bekir b. El-Arabî bu konuda: söyledikleri şeyler ister ciddi, ister şakadan olsun bu durumdan vareste olmaz. Bu ne şeklide olursa olsun küfürdür. Şüphesiz küfürvari alay etmek küfürdür. Bu konuda ümmet arasında bir ihtilaf yoktur. Şüphesiz tahkik, hak ve ilmin kardeşidir. Alay ise batıl ve cehaletin kardeşidir, demiştir.
Kurtubi de, - (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz”- sanki kınama cihetiyle, diyor ki; Faydasız şeyler yapmayın; Sonra da onlar hakkında küfürle hükmedilmiş günahlardan dolayı özür beyan etmemeleri istenmiştir, demektedir.
Beğavi ise: (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz” Denilse ki; Onlar mü’min değilken imanınızdan sonra küfrettiniz, dedi. Denilir ki: Manası imanı izhar ettikten sonra küfür izhar ettiniz anlamındadır, demektedir.
İbn Kesir şöyle demektedir: Ebu Ma’şer el-Medeni, Muhammed b. Ka’b el-Kurazi ve başkalarından nakletti ve dediler ki: Münafıklardan biri; Şu kurramız midemize en düşkünümüz, lisanen en yalancımız ve en şehvetlilerimizdir, dedi. Bu, Resulullah (s.a.v) ulaştırıldı. O da O da Resulullah (s.a.v)’e devesine binmiş yola çıkmak üzereyken yetişti ve ona : “Ey Allah’ın Elçisi, biz söze dalmış oyun oynuyorduk.” Dedi. Resulullah (s.a.v) de yukarıdaki Tevbe Suresi 65. ve 66. ayetleri okudu. Yani alayvari konuştuğunuz bu söz ile kâfir oldunuz.
Taberi diyor ki: (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz Allah (c.c) Nebisi Muhammed (s.a.v)’e diyor ki; Sana sıfatları anlatılan o kişilere de ki, batıl şeylerle mazeret beyan etmeyin ki biz şakalaşıp oynuyorduk demeyesiniz. “Şüphesiz ki kâfir oldunuz.” Yani şüphesiz Resulullah (s.a.v) ve ona inanlar hakkında söylediğiniz sözlerle hakkı inkâr etmiş oldunuz. “İmanınızdan sonra” yani onu tasdik edip ikrar ettikten sonra.
NİFAK, KASIT VE ŞUUR OLMADAN DA SABİT OLUR
De ki; Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi alay ediyordunuz?”- (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz” Ayetine dair burada Peygamber (s.a.v)’e, onlara şöyle demesini emretmiştir; Şüphesiz siz imanınızdan sonra küfrettiniz. Böylesi ayetler hakkında şöyle diyenin sözüne gelince; Bu kimseler önceden kalplerinde var olan küfürleriyle beraber sadece dilleri ile ifade etmiş oldukları imanlarından sonra kâfir oldular. Bu doğru olamaz, çünkü kalbin küfrüyle beraber sadece lisanen iman etmiş olmak, buna küfür eşlik etmiş olacağından dolayı şöyle denemez; “Siz imanınızdan sonra kâfir oldunuz” Hem de onlar, işin özünde zaten kâfir olmaya devam ettikleri halde. Şayet bununla “Siz iman izhar ettikten sonra küfür izhar ettiniz” manası kastedilmiştir denilse, bu durumda da onlar bunu sadece önde gelen muayyen kişilere izhar etmişti ve böylelerinin yanında zaten bu şekilde davranıyorlardı, denilir…”Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.” (Tevbe65) Bunu itiraf edip özür dilediler. Bu nedenle denildi ki: “Ey Münafıklar! (Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz.” (Tevbe 66) Bu da gösteriyor ki onlar kendilerine göre küfür olan bir şey işlemiyorlardı. Aksine bunun küfür olmadığını zannediyorlardı. Böylece anlaşıldı ki şüphesiz Allah (c.c) ayetleri ve Resulüyle alay etmek (istihza), küfür olup bu küfrün sahibi imandan sonra kâfir olur. Ayet şunu gösteriyor, yanlarında zayıf bir iman vardı. Ne var ki haram olduğunu bildikleri ve fakat küfür olmadığını zannettikleri bu cürümü işlediler. Oysa bu gerçekte küfürdü ve bununla kâfir oldular. Böyleyken esasen onlar bu yaptıklarının caiz olduğuna da inanmamışlardı. İşte seleften birçok kişi söz konusu mevzuda böyle söylemiştir. Bunlar hakkında Bakara Suresinde de bir örnek verilmişti. Onlar gördüler ve sonra kör oldular. Bildiler sonra inkâr ettiler, iman ettiler sonra küfrettiler. Bunun gibi, Katade ve Mücahid de: Bu örnek, onlar mü’minlere yönelsin ve Resul’ün getirdiklerini dinleyip onların nuruna koşsunlar diye verildi, demiştir.
İmam (r.a.) “Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.” Ayeti hakkında da şöyle diyor; Bu ayet onların imanlarından sonra şüphesiz bizim öyle (küfür) bir inancımız olmaksızın küfür olan şeyler konuştuk, dahası biz şakalaşıp oyun oynuyorduk, şeklindeki sözlerine rağmen küfrettiklerini haber vermektedir. Anlaşılmış oldu ki, Allah’ın ayetleriyle istihza küfürdür. Bu da ancak göğsünü bu tür sözlere açanlar da olabilir. Şayet kalbinde iman bulunsaydı, o iman onu böylesi şeyleri konuşmaktan alıkoyardı.
Kur’an’ın nas’larının bu taifenin küfrünü nasıl kesin bir şekilde delalet ettiğine dikkat edilmelidir. Nas’lardan zaruri olarak anlaşılıyor ki: Bu hüküm onların fiilini işleyen yahut aynı cinsten şeyler yapanların tümüne şamil olup, sadece bahis konusu edilen o kişilere münhasır değildir. Çünkü nas’larda, sebeplerin özel oluşunu değil lafzın umumi oluşuna itibar edilir. Bu ise müfessirlerin üzerinde ittifak ettikleri bir şeydir. Yoksa –bundan Allah’a sığınırız- Kur’an’ın hucciyeti, evrensel geçerliliği son bulur. Çünkü bu büyük ve yüceliğine rağmen Kur’an’ın hemen hiçbir ayeti yoktur ki onun nüzulünü gerektiren bir sebebi bulunmasın. Şimdi eğer ayetin hükmü o sebebe hasredilirse, geriye hükmü bizi ilzam eden (bağlayıcı olan) hiçbir ayet kalmaz.
Şüphesiz müfessirler bu ayetin izahında, onların imanlarının akabinde demiş oldukları bu habis sözlerden sonra küfrettiklerinde ittifak etmiştir. Yalnız onlar, acaba bu küfürlerinden önceki imanlarının içten olmayıp sadece dilsel bir iman mıydı, noktasında ihtilaf etmişlerdir. İki ihtimale göre de tek olan Allah’ın fazlıyla istidlal yeterli olabilmektedir.
Birinci görüşe göre: Şüphesiz onlara kişiyi masum kılan o kelimeleri telaffuz etmeleri ile bunlara içlerinde, boyun eğme, sevgi, Allah’a, dinine ve Resulüne saygıdan oluşan bir imanın oluştuğu var sayılarak İslam’ın hükümleriyle hükmedilmeye başlandı. Nitekim daha önce anlatıldığı gibi, imanı olmayanın İslam’ı, İslam’ı olmayanın da imanı olmaz. Bundan dolayıdır ki; bu ifadeleriyle beraber onlara İslam’ın hükümleri uygulanmaya başlandı. (Müslüman kabul edildiler). Ta ki bu habis sözleri söyleyinceye kadar, işte bu sözlerle ve bundan dolayı artık küfür hükümleri uygulanmaya başlandı. Böylece zahiren iman üzere olmaktan yakini bir şekilde zahiren ve batınen kâfir olmaya intikal ettiler. Çünkü onlar bunu isteyerek söylemiş, buna dair bir zorlamaya maruz kalmamışlardır. Bununla da içten içe sinelerini buna açtıkları anlaşılmış oldu. Ayette de şöyle deniliyor; “Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) zorlanan hariç, kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse, ona Allah’ın gazabı vardır.” (Nahl 106)
Eğer kalplerinde iman bulunsaydı, onları bunu söylemekten men ederdi.
Kim bu hükmün, münafıkların ileri gelenlerine has olduğunu zannederse yani, “Biz onların nifaklarını bu sövme ile bildik. Onu inkâr (küfür) etmemişler dolayısıyla bu alametler küfürde etkili ve zorlayıcı değillerdir.” Diye düşünürse buna şöyle cevap verilir;
1- Şüphesiz, “söylenen bu sözler, onlar hakkında küfür hükmü vermekte etkin değildir.” Sözü Kur’an’ın nassına muhaliftir: “özür dilemeyin şüphesiz siz imanınızdan sonra küfrettiniz”
2- Şüphesi Kur’an koyduğu hükmü –bundan Allah’a sığınırız-, herhangi bir etken olmadan teşri etmiştir. Dolayısıyla gerçek sebep olarak da bu etkeni zikretmemiştir.
3- Şeriatta zaruri olarak malumdur ki vahyin, hükümlerin icra edilişinde bir etkisi yoktur. Ta ki hatıra bulanıklıklar musallat olmasın. Şüphesiz bu hükmün dayanağı zahiri söz ve fiillerdir.
4- “İmanınızdan sonra kâfir oldunuz.” ayeti, bu iman ya içteki iman yahut sadece zahirdeki imandır ki; bu iki ihtimale göre de istidlal mümkündür. Şüphesiz bu kavme daha önce Müslüman muamelesi yapılıyordu. İmanlarından sonra bu habis sözlerle küfrettiler. Buna göre eğer kavim daha önce kâfir idiyse, peki o halde şeriat onlar hakkında küfürle hükmetmeyi niçin bu vakte kadar geciktirdi? Keza bu hükmü niçin kendisinde etkili olmayan bir vasfa bina etti? Dahası bu kavim, belirtilen sebepten kâfir olmamışsa niçin bunu söylediklerinden dolayı özür dilediler?
Bu problemi ancak selefi salihinin anlayışıyla çözümlemek mümkündür. Şüphesiz onları, bu habis sözleri sebebiyle imanlarından sonra tekfir etmişlerdir. Dolayısıyla bu hüküm, genel ve aynı fiil işleyen herkesi zorunlu olarak kapsar. Ayette zikredilen iman, ister kalpte olmayıp sadece zahirde var olan iman olsun, ister hem içte, hem de zahirde bir iman olsun fark etmez. Bu kavimde daha önce zayıf bir iman vardı. Cahil olarak bunların, kendilerini kâfir kılacağını bilmeden ve haramlığını bilerek, ayrıca oyun ve eğlence ile küfrün oluşmadığını, sadece ciddi olarak söylenen sözlerden dolayı küfür meydana geldiğini, keza oyun, eğlencenin, ikrah gibi küfrün meydana gelmesini önleyen bir engel olduğunu zannederek ve mahiyetine de inanmaksızın bir takım laflar ettiler. Böyleyken şeriat, onların oyun, eğlence iddialarını da tekzip etmemiştir. Oysa münafıklar bütün dalavere türü iddialarında tekzip etmiştir. Dolayısıyla bu oyun ve eğlencelerin ciddiyet ve amaçtan uzak olduğu iddialarının doğruluğu anlaşılmış oluyordu.
Bütün bunlara rağmen şeriat onların oyun ve eğlenceden kaynaklanan bu sözlerle ilgili durumlarından dolayı kâfir olduklarını haber vermiştir. Hem de imanlarından sonra. Burada cehaletlerine itibar edilmemiş ve küfrü kastetmeyişleri nazarı dikkate alınmamıştır.
Dininde ciddi olan her Müslüman’ın, önemsemediği bir laf sarf ederek bununla cehenneme atılmasından –ciddi bir sakınma ile- sakınması gerekir. Bundan Allah’a sığınırız. Sahih hadiste, ümmetine haris olan güvenilir tebliğci Resulullah (s.a.v), bundan sakındırırken ne kadar da doğru söylemiştir. “İnsanlar sadece dillerinin hasadıyla cehenneme yüz üstü sürüklenirler.” (Buhari-Müslim-Tirmizi)
Cehm ve salikinin sözlerini taklit edenler şöyle diyorlar: Şüphesiz Allah ve Resulüne sövmek, teslisi ifade etmek, gerçekte Batıni olarak küfür değildir. Bunlar sadece zahiren küfre delil olan şeylerdir. Bundan dolayı bu söven ve kötüleyenin içte (batınen) Allah’ı iyi bilen bir muvahhid ve O’na inanmış bir mü’min olması caizdir. Bu kimselere bunun zahiren de, batınen de kâfir olduğuna dair nas yahut icma ile bir hüccet ikame edildiğinde derler ki: Bunun içten yalanlamayı gerektirmesi lazımdır. İman ise bunun zıddını gerektirir.
Onlara denilir ki; ortada iki durum vardır.
1- Dinden olduğu zaruri olarak bilinen ile
2- Düşündüğümüzde bizce zaruri olarak bilinecek olan.