T
Tanyeri
Guest
Merak etmişimdir hep.. O’na yok diyenlerin, hayatı öylesine bir tesadüften ibaret sayanların, yaşamaya nasıl ‘korkusuzca’ devam ettiklerini? Gece uyumak için yataklarına uzandıklarında, kusursuzca işleyen, sekte nedir bilmeden sürüp giden, bildiğimiz ve bilmediğimiz o mekânları ve o mekânlarda ki nizamı hiç düşünmeden, gözlerini nasıl kapayabildiklerini? O sırlı âlemlerin kendi hâline olduğunu söyleyip, bundan korku duymadan yaşamlarını nasıl sürdürebildiklerini?
O’nun varlığına delil olabilecek o kadar çok misal var ki.. Görüp, anlamak isteyenin yapamayacağı bir iş değil asla.. Biz sadece, belki biraz düşündürmek maksadıyla, basit bir trafik olayını ele alırsak şayet:
Şoförü olmayan bir araba farz edelim, trafikte kendi başına yol alabilmesi ne kadar mümkün? Böyle bir araba trafikte yol alırken, hayatınıza umarsızca devam edebilir misiniz? Bu arabanın başka bir arabaya, bir direğe ya da bir insana çarpmadan, yoluna devam edebileceğine tereddüt etmeden inanır mısınız? Üstelik trafikte ki diğer arabaların şoför mahalli boş değilken, insanların aklı, gözü, kulağı mevcutken, araba ‘kusursuzca’ nereye kadar gidebilir bu hâliyle? Çok gidemez değil mi?
Araba ve trafikle başladık madem, yine onlarla gidelim.. Meseleyi biraz daha derinleştirmeye çalışırsak eğer..
Günümüzde trafiğe çıkmak için, ehliyet sahibi olmak icap eder, kural böyledir.. Ehliyet almak için kursa gidilir, belki aylarca ders görülür.. Arabayı kullanmanın yanında, trafik için koyulmuş kurallarda öğrenilir.. Sonra imtihanlara girilir, başarılı olunursa, tamam deyip, ehliyeti verirler.. Yollar vardır, gelişi gidişi belli çoğunun, gelenin gidenin yolu ayrıdır. Aralarına bariyer dediğimiz demir parçaları bile yerleştirilir çoğunun.. Aldığın derslerin yanında, trafik levhaları, geç, dur, hazır ol gibi komutlar veren trafik ışıkları, ‘bu yolda bunu yapabilirsin’, ‘bu yolda bunu yapamazsın gibi anlamlar taşıyan’ yol çizgileri ve bunun gibi bir çok şey.. şoförlüğünü kolaylaştıracak.. Arabaların aynaları vardır, arkandan gelip, geçeni görebilmen için.. Kornası vardır, ‘ben buradayım, çekilin..’ diyebilmen için..Ve insan.. aklı, gözü, kulağı, eli, ayağı.. Seninle aynı yolu paylaşan diğer şoförlerde, bu özelliklerin hepsine çoğunlukla sahiptir.. Hâl böyle iken, yinede görür, duyar, okuruz birbirine giren araçları, zincirleme kazaları. Edinilen o kadar bilgi ve işimizi kolaylaştıracak o kadar yardımcıya rağmen ve en önemlisi olan akıl mevcutken, günde belki yüzlerce trafik kazası meydana gelir..
Şimdi bir trafik daha ele alalım.. Yıldızlar, gezegenler, gök taşları gibi araçları olan. Yıldızlar ki dünyadan büyük, yıldızlar ki hızlı mı hızlı devam eden yoluna.. Ehliyetleri, yolları, levhaları, ışıkları ve en önemlisi akılları yok.. Göz, kulak, el ve ayak gibi trafikte yardımını görecekleri uzuvlarıda.. Sağı-solu bilmeyen.. Geliş-gidişten anlamayan ve sana göre ‘kendi hâlinde’ dolaşan gökyüzünde. Aklımıza ve öğrendiklerimize rağmen, usulü belli olan yollarda, kusursuzca gidemeyişimizi görüp.. Aklı ve öğrendikleri olmayanların, usulsüz yollarda kusursuzca gidişine –hem de hiç bozulmadan, hem de çok uzun zaman- sadece ‘tesadüf’ demek, neyin alametidir? Hep iyi sonuçlar mı getirir tesadüfler? Cam ya da balkon kenarından düşen bir saksının, tam da düştüğü yerde olmak, bir tesadüf değil midir? Bahsettiğimiz o yıldızlar ‘tesadüf ya’ değiştirip yolunu, çarpıverirlerse dünyamıza? diye korkmadan, nasıl yaşıyorsun bir düşün? Bir yoldan geçeceğin zaman, trafik için saydığımız bütün bu özelliklere rağmen, en önemlisi akla rağmen, sağına soluna bakma ihtiyacı duyarken.. Aklı olmayan ve sana göre ‘kendi hâlinde’ gökyüzünde dolaşan, gezegenlere, yıldızlara, gök taşlarına rağmen, sokağa çıktığında yukarılara bakmadan nasıl dolaşabiliyorsun? Aklı olanlara duymadığın güvenin misli misli fazlasını, aklı olmayanlara nasıl duyabiliyorsun?
Yağarken birbirine karışmayıp, tek tek yere düşen yağmur ve kar tanelerinin, ‘tesadüf ya’ birbirine tutunup, kütleler hâlinde üzerine düşebileceğini sana düşündürmeyen sadece o tesadüf olabilir mi?
Tesadüflerle yaşamak, bu kadar kolay ve acısız olmamalı, olmazda zaten. Acısız ve kolaysa yaşamak, bizi koruyan, gözeten, her şeyi tarifsiz bir nizam ve intizam içinde yaratan Yaratıcı’nın varlığına inanmak, tesadüflere inanmaktan çok daha kolay, çok daha mantıklı. Bu intizama tesadüf diyebilmek, belki en zoru.. Belki de akla aykırı..
O’na yok diyenler, yapacağınız sadece biraz düşünmek..
O’nun varlığına inanmak, tesadüflere inanmaktan çok ama çok daha kolay…
O’nun varlığına delil olabilecek o kadar çok misal var ki.. Görüp, anlamak isteyenin yapamayacağı bir iş değil asla.. Biz sadece, belki biraz düşündürmek maksadıyla, basit bir trafik olayını ele alırsak şayet:
Şoförü olmayan bir araba farz edelim, trafikte kendi başına yol alabilmesi ne kadar mümkün? Böyle bir araba trafikte yol alırken, hayatınıza umarsızca devam edebilir misiniz? Bu arabanın başka bir arabaya, bir direğe ya da bir insana çarpmadan, yoluna devam edebileceğine tereddüt etmeden inanır mısınız? Üstelik trafikte ki diğer arabaların şoför mahalli boş değilken, insanların aklı, gözü, kulağı mevcutken, araba ‘kusursuzca’ nereye kadar gidebilir bu hâliyle? Çok gidemez değil mi?
Araba ve trafikle başladık madem, yine onlarla gidelim.. Meseleyi biraz daha derinleştirmeye çalışırsak eğer..
Günümüzde trafiğe çıkmak için, ehliyet sahibi olmak icap eder, kural böyledir.. Ehliyet almak için kursa gidilir, belki aylarca ders görülür.. Arabayı kullanmanın yanında, trafik için koyulmuş kurallarda öğrenilir.. Sonra imtihanlara girilir, başarılı olunursa, tamam deyip, ehliyeti verirler.. Yollar vardır, gelişi gidişi belli çoğunun, gelenin gidenin yolu ayrıdır. Aralarına bariyer dediğimiz demir parçaları bile yerleştirilir çoğunun.. Aldığın derslerin yanında, trafik levhaları, geç, dur, hazır ol gibi komutlar veren trafik ışıkları, ‘bu yolda bunu yapabilirsin’, ‘bu yolda bunu yapamazsın gibi anlamlar taşıyan’ yol çizgileri ve bunun gibi bir çok şey.. şoförlüğünü kolaylaştıracak.. Arabaların aynaları vardır, arkandan gelip, geçeni görebilmen için.. Kornası vardır, ‘ben buradayım, çekilin..’ diyebilmen için..Ve insan.. aklı, gözü, kulağı, eli, ayağı.. Seninle aynı yolu paylaşan diğer şoförlerde, bu özelliklerin hepsine çoğunlukla sahiptir.. Hâl böyle iken, yinede görür, duyar, okuruz birbirine giren araçları, zincirleme kazaları. Edinilen o kadar bilgi ve işimizi kolaylaştıracak o kadar yardımcıya rağmen ve en önemlisi olan akıl mevcutken, günde belki yüzlerce trafik kazası meydana gelir..
Şimdi bir trafik daha ele alalım.. Yıldızlar, gezegenler, gök taşları gibi araçları olan. Yıldızlar ki dünyadan büyük, yıldızlar ki hızlı mı hızlı devam eden yoluna.. Ehliyetleri, yolları, levhaları, ışıkları ve en önemlisi akılları yok.. Göz, kulak, el ve ayak gibi trafikte yardımını görecekleri uzuvlarıda.. Sağı-solu bilmeyen.. Geliş-gidişten anlamayan ve sana göre ‘kendi hâlinde’ dolaşan gökyüzünde. Aklımıza ve öğrendiklerimize rağmen, usulü belli olan yollarda, kusursuzca gidemeyişimizi görüp.. Aklı ve öğrendikleri olmayanların, usulsüz yollarda kusursuzca gidişine –hem de hiç bozulmadan, hem de çok uzun zaman- sadece ‘tesadüf’ demek, neyin alametidir? Hep iyi sonuçlar mı getirir tesadüfler? Cam ya da balkon kenarından düşen bir saksının, tam da düştüğü yerde olmak, bir tesadüf değil midir? Bahsettiğimiz o yıldızlar ‘tesadüf ya’ değiştirip yolunu, çarpıverirlerse dünyamıza? diye korkmadan, nasıl yaşıyorsun bir düşün? Bir yoldan geçeceğin zaman, trafik için saydığımız bütün bu özelliklere rağmen, en önemlisi akla rağmen, sağına soluna bakma ihtiyacı duyarken.. Aklı olmayan ve sana göre ‘kendi hâlinde’ gökyüzünde dolaşan, gezegenlere, yıldızlara, gök taşlarına rağmen, sokağa çıktığında yukarılara bakmadan nasıl dolaşabiliyorsun? Aklı olanlara duymadığın güvenin misli misli fazlasını, aklı olmayanlara nasıl duyabiliyorsun?
Yağarken birbirine karışmayıp, tek tek yere düşen yağmur ve kar tanelerinin, ‘tesadüf ya’ birbirine tutunup, kütleler hâlinde üzerine düşebileceğini sana düşündürmeyen sadece o tesadüf olabilir mi?
Tesadüflerle yaşamak, bu kadar kolay ve acısız olmamalı, olmazda zaten. Acısız ve kolaysa yaşamak, bizi koruyan, gözeten, her şeyi tarifsiz bir nizam ve intizam içinde yaratan Yaratıcı’nın varlığına inanmak, tesadüflere inanmaktan çok daha kolay, çok daha mantıklı. Bu intizama tesadüf diyebilmek, belki en zoru.. Belki de akla aykırı..
O’na yok diyenler, yapacağınız sadece biraz düşünmek..
O’nun varlığına inanmak, tesadüflere inanmaktan çok ama çok daha kolay…