fetih
New member
- Katılım
- 16 Şub 2007
- Mesajlar
- 1,994
- Tepkime puanı
- 355
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
ALLAH'IN YARDIMI
Müslümanlara en sıkışık zamanlarında yardımını esirgemeyen Cenab-ı Allah Bedir savaşında olduğu gibi birçok defa Osmanlı askerine de nusretini inzal etmiştir. Bunlardan bir tanesi birîe Müslüman Türk askerinin Kırım'da Ruslarla yaptığı savaş ve Tarihçi Ahmet Mithat'ın kaydettiği hadisedir.
— Ruslar Oltaniçe'de yüzellibin kişilik bir kuvvetle Eflak ve Buğdan mıntıkasına girdiklerinde sadece yirmibeşbin kişiyi Bükreş üzerine salmıştı. Oltaniçe'de Serdar-ı Ekrem Ömer Paşanın kumandasında üçbin kişilik bir kuvvet Rusları tutmaya çalışıyorlardı. Ellerinde ise iki veya üçten fazla bataryaları bile yoktu. Ruslar evvela Oltoniçe'de bulunan Türk askerlerini ezmeyi planlamışlar buraya on misli bir kuvvetle hücuma geçmişlerdi.
Bu manzarayı Eflak ve Buğdan ehalisi ve hatta yabancı gazeteciler görmek istiyorlar ve Rusların Türkleri nasıl perişan edeceğini seyre hazırlanıyorlardı. Sabahın erken saatlerinde Ruslar, külliyatlı bir top ateşiyle müslümanlar üzerine gülle yağdırmaya başlamıştı. Müslümanların arkasında Tuna nehri akıyordu ve bu sebepten geriye dönmeleri de artık imkansızdı. Düşmanlarının sayı ve silah bakımından kendilerinden kat - kat üstün olduğunu gayet iyi bilen Türkler kolağasmın da müsaadesiyle abdest alıp iki rekat namaz kılarak birbirleriyle helallaşıp kucaklaştılar. Artık son hücumlarını yapacaklar, Allah ne emretti ise ya şehit ya gazi olacaklardı. Çünkü Türklerin ellerinde bütün mermileri de bitmiş «süngü tak!» emri verilmişti.
Yeri-göğü titreten o müthiş topların himayesinde Türklere iyice yaklaşan Ruslar da artık ağır silahlarını susturmuşlar, süngülerini takmışlardı. Karşı tepelerden Türklerin birkaç misli düşman önünde nasıl eriyip yok olacağını düşünerek gayriihtiyari gözleri yaşararak seyreden yabancı gazeteciler ve halk neticeyi beklemeye başlamışlardı.
O anda müthiş bir hadise oldu. Bir elini semaya doğru kaldıran kolağası şehadet parmağıyle gökyüzünde bir şeylerin olduğunu gösteriyor ve şöyle sesleniyordu:
— Gaziler! Benim imanlı çocuklarım, bakınız Allah Celle Celalühû bize yardım gönderiyor semaya bakın, diyerek haykırmaya, hançeresini yırtarcasına bağırmaya başladı.
Allah'tan başka sığınıkları kalmayan imanlı Osmanlı Türk askeri bir anda havaya baktıklarında ne görsünler; bölük - bölük yeşil elbiseli, turna gibi dizilmiş Melaike ordusu müslümanların imdadına yetişmiş ve Rus askerlerinin üzerine bir kartal gibi inmişlerdi bile...
Zaten şehit olmaktan başka birşey düşünmeyen Türk askerleri «Allah Allah!» nidalarıyla tekrar düşman üzerine hücuma geçtiler, yeri - göğü inleten bir haykırışla düşmana saldırmaya başladılar.
Bu manzara orada bulunan halk ve gazeteciler tarafından ayniyle müşhede edildi. Müslümanlar muzaffer olup, ortalık sükûnete kavuştuğu zaman Türk askerlerinin yanlarına gelen gazetecilerin ilk sorusu şu oldu:
— Yanınızda sizlerle beraber savaşan ve nurani yüzlü yeşil elbiseli askerler şimdi nerede, onları bize gösterebilir misiniz?
Tarihçi Ahmet Mithat yabancı gazetecilerin gördüklerini aynen o zamanki gazetelerinde yazdıklarını nakletmektedir.
Müslümanlara en sıkışık zamanlarında yardımını esirgemeyen Cenab-ı Allah Bedir savaşında olduğu gibi birçok defa Osmanlı askerine de nusretini inzal etmiştir. Bunlardan bir tanesi birîe Müslüman Türk askerinin Kırım'da Ruslarla yaptığı savaş ve Tarihçi Ahmet Mithat'ın kaydettiği hadisedir.
— Ruslar Oltaniçe'de yüzellibin kişilik bir kuvvetle Eflak ve Buğdan mıntıkasına girdiklerinde sadece yirmibeşbin kişiyi Bükreş üzerine salmıştı. Oltaniçe'de Serdar-ı Ekrem Ömer Paşanın kumandasında üçbin kişilik bir kuvvet Rusları tutmaya çalışıyorlardı. Ellerinde ise iki veya üçten fazla bataryaları bile yoktu. Ruslar evvela Oltoniçe'de bulunan Türk askerlerini ezmeyi planlamışlar buraya on misli bir kuvvetle hücuma geçmişlerdi.
Bu manzarayı Eflak ve Buğdan ehalisi ve hatta yabancı gazeteciler görmek istiyorlar ve Rusların Türkleri nasıl perişan edeceğini seyre hazırlanıyorlardı. Sabahın erken saatlerinde Ruslar, külliyatlı bir top ateşiyle müslümanlar üzerine gülle yağdırmaya başlamıştı. Müslümanların arkasında Tuna nehri akıyordu ve bu sebepten geriye dönmeleri de artık imkansızdı. Düşmanlarının sayı ve silah bakımından kendilerinden kat - kat üstün olduğunu gayet iyi bilen Türkler kolağasmın da müsaadesiyle abdest alıp iki rekat namaz kılarak birbirleriyle helallaşıp kucaklaştılar. Artık son hücumlarını yapacaklar, Allah ne emretti ise ya şehit ya gazi olacaklardı. Çünkü Türklerin ellerinde bütün mermileri de bitmiş «süngü tak!» emri verilmişti.
Yeri-göğü titreten o müthiş topların himayesinde Türklere iyice yaklaşan Ruslar da artık ağır silahlarını susturmuşlar, süngülerini takmışlardı. Karşı tepelerden Türklerin birkaç misli düşman önünde nasıl eriyip yok olacağını düşünerek gayriihtiyari gözleri yaşararak seyreden yabancı gazeteciler ve halk neticeyi beklemeye başlamışlardı.
O anda müthiş bir hadise oldu. Bir elini semaya doğru kaldıran kolağası şehadet parmağıyle gökyüzünde bir şeylerin olduğunu gösteriyor ve şöyle sesleniyordu:
— Gaziler! Benim imanlı çocuklarım, bakınız Allah Celle Celalühû bize yardım gönderiyor semaya bakın, diyerek haykırmaya, hançeresini yırtarcasına bağırmaya başladı.
Allah'tan başka sığınıkları kalmayan imanlı Osmanlı Türk askeri bir anda havaya baktıklarında ne görsünler; bölük - bölük yeşil elbiseli, turna gibi dizilmiş Melaike ordusu müslümanların imdadına yetişmiş ve Rus askerlerinin üzerine bir kartal gibi inmişlerdi bile...
Zaten şehit olmaktan başka birşey düşünmeyen Türk askerleri «Allah Allah!» nidalarıyla tekrar düşman üzerine hücuma geçtiler, yeri - göğü inleten bir haykırışla düşmana saldırmaya başladılar.
Bu manzara orada bulunan halk ve gazeteciler tarafından ayniyle müşhede edildi. Müslümanlar muzaffer olup, ortalık sükûnete kavuştuğu zaman Türk askerlerinin yanlarına gelen gazetecilerin ilk sorusu şu oldu:
— Yanınızda sizlerle beraber savaşan ve nurani yüzlü yeşil elbiseli askerler şimdi nerede, onları bize gösterebilir misiniz?
Tarihçi Ahmet Mithat yabancı gazetecilerin gördüklerini aynen o zamanki gazetelerinde yazdıklarını nakletmektedir.