Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ali bin Ebi Talib'in faziletleri

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İbn-i Abbas, Mücahit, Ömer bin Hattab ve Said bin Cübeyr’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Lev kânet'ül eşcâru aklâm, vel bahru midâd, vel cinnu hissâb, vel insu kittâb, mâ ahsu fedâilu Aliyyin bin Ebi Tâlib"

Meali: "Şayet ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa, cinler hesap etse, insanlar da katip olsalar, Ali bin Ebi Talib'in faziletlerini sayamazlardı."

Kaynak:
1) İbn-i Osman el-Zehebi "Mizan'ül İtidal" c.3, s.466, Hadis No: 7190
2) el-Künci eş-Şafii "Kifayet üt-Talip" s.251-252
3) İbn-i Hacer el-Askalani "Lisan'ül Mizan" c.5, s.62, Haydar Abad bas.
4) el-Zehebi "Tezkiret'ül Huffaz" s.8
5) Sıbt İbn-i Cevzi “Tezkiret’ül Havas” s.23 Müessetü Ehl’il Beyt. Beyrut bas.
6) el-Hamvini eş-Şafii "Feraid es-Simtayn" c.1, s.16 Beyrut Bas. Mukaddemesinde.
7) el-Kunduzi el-Hanefi (Ö.1293 H) "Yenabi'ül Mevedde" s.121, 241
8) Menakıb-ı Hüvarezmi el-Hanefi s.2 Hadis No: 1
9) Şeyh Abdullah el-Hanefi el-Âmirtesri “Ercah’ul Metâlib” s.11, 98 Lahur bas.
10) el-Hemedani “Meveddet’ül Kurba” s.55 Lahur Bas.
11) Burhaneddin el-Halebi “Keşf’ül Hasis” S.218, 1. Baskı, H.1407
12) Es-Seyyid Ali bin Şehâbeddin el-Hemedâni “es-Seb’îyn Fi Fedâil Emîr’ül Müminin” 70. Hadis. Necef Bas.
13) el-Bahrani “Gayet’ül Meram” s.493
14) el-Hilli “Nehc'ül Hak ve Keşf'üs Sıdk” s.231
15) el-Hilli “Keşf’ül Yakin” s.22
16) İbn-i Şazan “Miet Menkıbe” s.110, Hadis No: 99
17) Yunus Ramadan “Buğyet’üt Talib” s.423 Beyrut Bas.
18) Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.454
19) Keşf’ül Hak c.1, s.108
20) Muhammed el-Musevi eş-Şirazi “Leyâli Beşâver” s.463, H.1422 Beyrut Bas
21) Nasır bin Ebil Mekarim el-Hüvarezmi “Şerh’ül Mekamat”
22) Cemaliddin Ataullah el-Herevi “el-Arbaine Hadisen”
23) İbn-i Muhammed el-Hâfi el-Hüseyni eş-Şafii “et-Tebr’il Mezâb” s.49 Kum Bas.
24) Muhammed Miri el-Antaki "Limaze ahtertü Mezhebe Ehl’il Beyt" s.309
25) et-Tüsteri el-Meraşi “Şerh-i İhkâk’ul Hak” C.4, S.389-390; C.15, S.609
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
caferi_humeyni' Alıntı:
İbn-i Abbas, Mücahit, Ömer bin Hattab ve Said bin Cübeyr’den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: "Lev kânet'ül eşcâru aklâm, vel bahru midâd, vel cinnu hissâb, vel insu kittâb, mâ ahsu fedâilu Aliyyin bin Ebi Tâlib"

Meali: "Şayet ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa, cinler hesap etse, insanlar da katip olsalar, Ali bin Ebi Talib'in faziletlerini sayamazlardı."

amenna ....
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Lokman 27: Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.

Ali b. Ebu Talib' i çok severim. Ancak yukarıda meali verilen hadis peygamberin ağzından uydurulmuş gibi duruyor. Ayete dikkat edersek aynı ifade Allah'ın sözleri için kullanılmış. Bir insan için kullanılması çok abartılı. Benim şahsi kanaatim bu söz bir tarafgirlik ürünü olarak söylenmiş. Tabii peygamber tarafından değil.
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu Kitaplar çoğu Islam Alimi Tarafindan Kabul Edilen Sahih Hadislerdir.sadece şii Değil Sünniler Tarafidan Da Kabul Edilen Kaynaklar Var
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
en bilen sahih hadis Hz. Ali için ilim şehrinin kapısı buyrulur. onun için Hz. Ali nin ilimle donatılması olabilri, bunun boyutunu araştırmakta yersiz olur ne kadaar bilgili olduğu değil ne yaptığı önemli olan yaptıklarını harfiyen yerine getiren kişi kurtuluşa erer ne kadar ilmi olduğunu bilmek bize birşey kazandırmadığı gibi Hz. Ali nin sahip olduğu ilmi anlamakta bizim için mümkün değil...
 

phpcooker

New member
Katılım
9 Mar 2005
Mesajlar
64
Tepkime puanı
2
Puanları
0
seyfullah putkıran' Alıntı:
Hz. ALi şüphesiz Allah ın velisidir , Allah ın aslanıdır , o haydardır , her kim aksini iddia ederse ehli delalettir.. akıbeti nardır...

-Peygamberin ilk ve tek temilcisidir. (Bkz. Kureyş büyükleriyle yenen yemek...)
-Vekilidir. (Kendisini bir çok kez yerine tayin etmiştir)
-İlim şehrinin kapısıdır. Peygamberimizin anlaşılmasında gereklidir.

ve bizim bilmediğimiz bir çok özelliği vardır...
 

phpcooker

New member
Katılım
9 Mar 2005
Mesajlar
64
Tepkime puanı
2
Puanları
0
seyfullah putkıran' Alıntı:
Hz. Ebubekri varken Hz. Aliye imamet vermemiştir, cemaate namaz kıldırması için Hz. Ali yi seçmemiştir bu sebeple ilk vekalet hz. Ebu bekire verilmiştir.

-Hendek Savaşında Medine'ye yerine Hz.Ali'yi bırakmıştır.
-İlk vekalet tartışması yapmaya gerek yoktur. Hz.Ebubekir(as)'da yüce bir insandır ve faziletleri vardır. Konu Hz.Ali(as) dır :) Hz. Ebubekir'e atlamaya gerek yoktur.

Not: Vekillik için Gadir-i Hum hadisesini araştırmanızı okumanızı ve idrak etmenizi rica ediyorum.

Ves-selam.
 

phpcooker

New member
Katılım
9 Mar 2005
Mesajlar
64
Tepkime puanı
2
Puanları
0
caferi_humeyni' Alıntı:
Defalarca Gadir-hum Hadislerinden Bahsettik Ama Inanmadilar.ne Yapalim..

Gayret bizden Tevfik Allah(cc)'tandır.
Bilipte inanmamak veya uygulamak ayrıdır. Bilmemek ayrı.
Bunu göz önünde bulundurmak gerekir.
Ves-selam
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
caferi_humeyni' Alıntı:
Defalarca Gadir-hum Hadislerinden Bahsettik Ama Inanmadilar.ne Yapalim..

Konu ile ilgili bir yazı:

Gadir-i Hum Olayı Üzerine

Kriter, Ebu Kevser, 39. Sayı; Ocak 1984

BİR/GİRİŞ

İslam Tarihinde, siyasi nedenlerle, uydurulan veya tahrifata uğratılan haberler yanında unutulan veya unutturulmaya çalışılan haberlere de rastlanır.

İşte Gadir-i Hum (Gadirul Humm) olayı da, karşıt siyasi zaaflar içerisinde, tarihte unutturulmaya çalışılan veya tahrifatlarla genişletilen bir haber olarak bize intikal etmiş olaylardan biridir.

Bu yazımızda, karşıt iki tarafı ve temsilcilerini tanıtacak, olayın aslını ortaya koyacak ve bazı irdelemelerde bulunacağız.

İKİ/TARAFLAR-İDDİALAR

Olay Hz. Ali (r.a) ile ilgilidir. Onu genişleten ve katmanlarla aslından uzaklaştıranlar Şii Müslümanlardır. Onu hiç anmayan, örtbas etmeye çalışanlar ise ilk Sünni tarihçiler, dolayısıyla Sünni Müslümanlardır.

Olayın Şiilerce iddia edilen şekli şöyledir:

Hz. Peygamber (s.a.v), 10. Hicri yılda 'veda haccı' nı ifa ettikten sonra, beraberindeki onbinlerce müslümanla Medine'ye dönüyordu. Mekke-Medine yolunun ortalarında, Cuhfe yakınlarındaki Gadir-i Hum (Hum bataklığı) mevkiine geldiğinde (zilhicce 18) kendisine: 'Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez' (Maide 67) ayeti nazil oldu. Hz. Peygamber (s.a.v) bu ayeti, kendi vefatından sonraki meşru halife namzedinin ilan edilmesi şeklinde yorumladı. Kafileyi durdurdu. Önde gidenleri, geriden gelenleri münadiler çıkararak çağırdı. Hepsi toplandıktan sonra imam olup namaz kıldırdı. Ağaçlar altında deve semerlerlerinden bir minber oluşturdu. Sonra Ali (r.a) yanına çağırarak minbere çıktı. Müslümanlara uzun bir hutbe irad ederek, kendisinden sonra ümmete imam ve halife olması gereken kişinin Ali(r.a) olduğunu ve Ali (r.a) sevmenin kendisini sevmekle aynı tutulduğunu ilan etti. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) dahil birçok Müslümanlar, Hz. Ali (r.a) yi tebrik ettiler.

Şii kaynaklarının hacmini oldukça geniş tuttukları bu hutbede, adeta, Şiilerin Hz. Ali (r.a) ve Ehli Beyt hakkındaki inançları formüle edilmektedir: Hz. Ali(r.a)meşru ve masum imamdır, kıyamete kadar imamlar ve Mehdi onun soyundan gelecektir... (1)

Yine Şii kaynaklar, olayın ve hutbe metninin mütevatir olarak Şii-Sünni kaynaklar vasıtasıyla bize ulaştığını iddia ederler. (2)

Sünni kaynaklara gelince:

Bugün bize ulaşmış en eski siret, tarih ve tabakat kitaplarında, Gadiri Hum olayı ile ilgili hiçbir bilginin mevcut olmadığını görürüz. Hz. Peygamber (s.a.v) in hayatı ile ilgili teferruatı ihtiva eden eserlerde, bu olay üzerindeki suskunluk, Şiilerin olayı tamamen uydurmuş olmaları ihtimalini destekler mi?

Gerçekten İbni İshak (ö:150), İbni Hişam (ö:218), Vakidi (ö:207), İbni Sa'd (ö:230) ve Taberi (ö:310) Gadir-i Hum olayından bahsetmezler. Günümüzde, 11 cilt İslam Tarihi yazarı M.Asım Köksal gerekli- gereksiz birçok nakillerle doldurduğu eserinde bu olayı hiç hatırlamaz. En eski meşhur tefsirlerde, yukarıda verilen ayetin (Maide 67) tefsir ve nüzül sebeplerinde de olayın zikri yoktur. Örneğin, Şii temayüllü olduğu söylenen Taberi (ö: 310), ilgili ayetin tefsirinde Gadir-i Hum olayını hiç hatırlatmaz.

Gadiri Hum'dan ve hutbesinden sözeden ilk Sünni kaynak, bildiğimiz kadarıyla Ahmed b. Hanbel (ö.241) in 'Müsned' isimli hadis kitabıdır. Ancak, burada, anılan ayet (Maide 67) ile hiçbir ilgi kurulmaz. Olay çok kısa varyantlar halinde verilir. Hutbe ise birkaç cümleden ibarettir ve imamet ve hilafetle ilgili bir muhtevası yoktur.

ÜÇ./OLAYIN ASLI

Kanaatimizce, Ahmet b. Hanbel'in 'Müsned' inde yer verilen haberler en tarafsız olanlarıdır. Ancak bunların yorumu zordur. Bunları yorumlamak için tarihçilerin zikrettikleri başka bir olayla birleştirmek ve bazı boşluklarını makul tahminlerle doldurmak gerekiyor.

Şöyle ki:

Hz. Peygamber (s.a.v), Veda haccı'ndan iki ay önce Hz. Ali (r.a) yi, Yemen'in bazı kabilelerine zekat ve cizyeleri toplamak amacıyla gönderir. Bu görev esnasında bazı kabilelerle ufak-tefek çarpışmalar da olur ve bazı ganimetler elde edilir. Hz. Ali (r.a) elde ettiği ganimeti beytülmal'ın hissesini ayırdıktan sonra adamlarına taksim eder. Ancak bu taksimden hoşnud kalmayan ve beytulmal'e ayrılan hisseden de faydalanmak isteyenler vardır. Bazı tartışmalar olur. Hz. Ali (r.a), Veda Haccı'nda Rasulullah (s.a.v) ile beraber bulunmak için Mekke'ye hareket emri verir. Taif'e vardıklarında, yerine Bureydetül-Eslemi'yi vekil tayin eder ve kendisi ordusundan önce Mekke'ye vasıl olarak Hz. Peygamber ile buluşur. Bir süre sonra Mek-ke'ye giren ordusunda, kendisinin Beytülmal için ayırmış olduğu elbiselerin dağıtılıp giyilmiş olduğunu görür ve vekiliyle şiddetli tartışmaları olur. Hz. Peygamber bu tartışmada Hz. Ali (r.a)nin tarafını tutar.

Derken veda haccı son bulur. Her kabile kendi beldesine müteveccihen Mekke'den ayrılır. Hz. Peygamber (s.a.v) de, beraberinde Medineliler (Ansar) ve o yöredeki bedevi Müslümanlarla beraber Medine'ye doğru yola çıkar. Bu esnada muhtemelen- Hz. Ali (r.a)ile bazı kişiler arasında, önceki tartışmalar sürmektedir ve onun aleyhinde büyük boyutlara ulaşmıştır. (Tarihçi ve hadisçiler bunu zikretmezler). Gadiri Hum mevkiine vardıklarında Resulullah (s.a.v), Hz. Ali (r.a) aleyhine haksız olarak oluşan nefret ve düşmanlığa son vermek ister. Orada Müslümanlara irad ettiği kısa hutbesinde: kendisini dost edinen kimselerden, Hz Ali (r.a)'yi de dost bilmeleri gerektiğini ve ona düşmanlık beslemekten vazgeçmelerini ihtar eder. Olay yatışır ve Medine'ye doğru devam edilir. (3)

DÖRT./TAHLİLLER

Şiilerin iddialarındaki sapmalar açıktır. Ve Hz. Ali (r.a) nin, Resulullah (s.a.v) den sonra nass'la tayin edilmiş tek varis ve halife olduğu inancını temel almaktadır. Bu inanç, ilk üç halifeyi 'gaasıb' durumuna düşürdüğü gibi, Resulullah (s.a.v) in vefatı üzerine, Medine'deki bütün Müslümanların Hz. Ebubekir'i halife seçmekle, üç ay önce Gadir-i Hum’da dinledikleri peygamberin vasiyetine ihanet etmiş oldukları iddiasına da temel teşkil etmektedir.

Oysa ki Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inden, 'men kuntu mevlahu fesliyyun mevlahu: Ben kimin dostu isem, Ali de onun dostu olmalıdır' cümlesinden başka ilavelerde yer-yer şüphe edildiğini çıkarabiliriz. (4)

Geriye bir sual kalmaktadır: Neden ilk tarihçiler olayı anmadan geçmişlerdir? Neden Ahmed b. Hanbel olayı yazmakta beis görmemiştir?

Bunu cevaplamak için ilk tarih kitaplarının te'lif edildikleri ortamı düşünmek zorundayız. Bize ulaşan en eski siret ve tarih kitaplarının Abbasi'ler döneminde yazıldıklarını biliyoruz. İktidarlarını pekiştirdikten sonra Abbasi'lerin de, -halefleri Emeviler kadar olmasa bile- 'Ali taraftarlarına (yani Şiilere) düşmanca bir tavırlar içinde oldukları bir gerçektir. Böyle bir politik ortamda, iktidarın desteği ve müsamahasına muhtaç bir tarihçi için, muhalefetin koz olarak kullanabileceği muhtemel bir olayı zikretmeden geçmek, daha ihtiyatlı bir davranış olarak benimsenmiş olmalıdır. Nitekim İbni Hişam (ö: 218), Sire'sinde yazdığı önsözde, 'anılmasıyla bazı kişilerin rahatsız olacağı olayları…' kitabına almadığını itiraf etmiştir. (5) Meşhur Abbasi tarihçisi Vakidi (ö:207), Abbasi'lerin hoşlanmayacağı endişesiyle, Bedir esirleri arasında Hz. Abbas'ın ismini saymamıştır.

Ahmed b. Hanbel'e gelince… Biliyoruz ki Ahmed b. Hanbel, Abbasi iktidarlarından (özellikle Me'mun ve Mu'tasım devrinde), meşhur 'Kur’an'ın yaratılmışlığı' imtihanında zulüm görmüş ve iktidarla hiçbir menfaat bağı olmayan cesur bir insandır. Doğruluğuna inandığı bir haberi, iktidarın hoşnudluğunu düşünmeden yazmış olmalıdır.

BEŞ./TENKİDLER

Şii iddiasındaki tutarsızlık ve zaaf yeteri kadar açık olmakla beraber bazı hususları hatırlatmakta fayda umuyoruz:

a. Şiilerin Gadir-i Hum hutbesi ile Hz. Ali (r.a) için iddia ettikleri 'nass'la tayin edilmiş olma' iddiasına, yine Şiilerce Hz. Ali'ye nispet edilen meşhur 'Nehcul Belaga' isimli eserde rastlamıyoruz. Orada Hz. Ali'ye izafe edilen 'Şışıkkıyye Hutbesi' nde, O'na üç defa hakkı olan hilafetten mahrum edildiği ifade ettirilmekle beraber, Gadiri Hum olayından ve Resulullah'ın vasiyyet ve tayininden bahis yoktur. Bu da Gadir-i Hum olayının Hz. Ali tarafından, Şiilerin iddia ettikleri manada yorumlanmadığını göstermektedir.

b. Şiiler'in, olay esnasında nazil olduğunu iddia ettikleri ayetin (Maide 67): surenin bütünü ve nüzül sebeplerini dikkate alınırsa, Yahudilerin henüz Medine'de problem oldukları bir döneme, muhtemelen Bedr ile Uhud arasındaki bir devreye aid olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim ayetin siyak ve sibakı Ehl-i Kitab'dan bahsetmektedir.

c. Hz. Peygamber (s.a.v) in kendisinden sonra kimin halife olması gerektiğini ilan etmesi niyeti olsaydı, bunun için en makul zaman ve yer, herhalde avdet zamanı ve Gadir-i Hum değil, Hacc zamanı ve Arafat olmalıydı. Zira orada Resulullah, Necd'li, Yemenli-Bahreyn'li-Hicaz'lı bütün Müslümanlara hitap ediyordu. Hilafet gibi önemli bir meseleyi ilgilendiren bir vasiyetin bütün Müslümanlara duyurulması daha mantıklı olurdu. Oysa Medine yolunda, çevresinde, sadece o güzergahta seyahat eden insanlar vardı.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Hz. Ali (r.a) yi sevmek ve bir çok olaylarda onun haklılığını teslim etmek, tarihi olayları değiştirmemize hak kazandırmaz. Tarihi olayları 'aynen' aktarmadıkça onlardan faydalanmamıza, ibret almamıza imkan bulamayacağız demektir.



Dipnotlar:
(1) ‘Hutbe-i Peygamberi Ekrem (s.a.v) der Gadiri Hum' isimli Tahran basımlı tarihsiz risale (Farsça)
(2) A.g.e. Önsöz
(3) İbni Hişam Sire'si, İbni Sa'd'ın tabakat'ı ve Taberi'nin Tarihi'nde 'Veda Haccı' ile ilgili bölümlerde; Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde (Beyrut basımı, 5 cilt) C:5,s.347,351,356,358,359;C:1,s84,118,119,152,331, ve C:4, s.281,368,370,372 de
(4) C:1,s.152 ve C:4, s.368
(5) İbni Hişam-Sire,2. B. Mısır, 1955, C:1, s.4 (Ve ene… tarikun…eşyae….yesuu ba'de'n-nasi zikruhu).
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Senetli bir şekilde Alkame b. Muhammed Hazremî kanalıyla İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), hacc görevini Medine'den (Mekke'ye) gidip yerine getirmiştir. O ana kadar hac ve velâyet dışında bütün şer'î hükümleri insanlara tebliğ etmişti. Cebrâîl (a.s), Resulullah'a (s.a.a) gelerek 'Ya Muhammed dedi, Allah sana selâm söylüyor ve şöyle buyuruyor: 'Ben canını alacağım her peygamberimin ve her resulümün canını, ancak dinimi kemale erdirdikten ve hüccetimi tamamladıktan sonra alırım. Bu dinden de senin üzerinde tebliğ etmen gereken iki fariza kalmıştır; hac farizası ve senden sonrası için velâyet ve hilâfet farizası. Ben yer yüzümü asla hüccetsiz bırakmadım ve asla bırakmayacağım.' Cebrâîl (a.s) şöyle devam etti: 'Allah (azze ve celle) sana, haccı kavmine tebliğ etmeni emrediyor. Seninle birlikte Medine ve etrafından ve bedevilerden kimin gitme imkânı varsa, onlar da seninle hac yapsınlar ki onlara da namazı, zekâtı ve orucu öğrettiğin gibi haccı da öğretesin…' Bunun üzerine Allah Resulü'nün münâdîsi insanlara şöyle seslendi: 'Allah'ın Resulü, hac yapmak istiyor ve önceki şer'î hükümlerde olduğu gibi, haccın da hükümlerini size öğretmeyi amaçlıyor.' Böylece Resulullah (s.a.a) yola çıktı ve onunla birlikte bir çok insan da yola koyuldu ve Resulullah'ın ne yapmak istediğini görmek için ona kulak kesildiler. Bu seferde Medine ve etrafından ve bedevilerden Resulullah (s.a.a) ile hac yolculuğuna çıkanların sayısı, yetmiş bin kişi veya biraz üzerindeydi.
Resulullah (s.a.a), hac farizasını bitirip Medine'ye doğru yola çıktı. Cuhfe'ye varmadan, Gadîr-i Hum denen yere vardığında Cebrâîl (a.s) nazil olup 'Ey Muhammed dedi, Allah (azze ve celle) sana selâm ediyor ve şöyle buyuruyor:
"Ey Resul, sana indirileni tebliğ et (insanlara ulaştır); eğer bunu yapmazsan peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun. Ve Allah seni insanlardan koruyacaktır." [1]
Bir ucu Cuhfe'ye yaklaşan Müslümanların önde gidenlerinin geriye çağrılmalarını ve geride kalanlarının da orada toplanmalarını emretti… Ardından Allah Resulü namaza toplanma emri verdi. Orada bulunan ağaçların altının temizlenmesi ve minber şeklinde taşların üst üste kurulmasını emretti ve insanları iyi görebilmesi için onların üzerine çıktı ve Allah'a hamd u senâ ederek şöyle başladı sözlerine:
"Hamd ve senâ; birliğinde yüce, tekliğinde yakın, sultasında celaletli ve erkanında azim olan Allah'a mahsustur. Allah'ın ilmi, yerlerinde kaldıkları hâlde her şeyi kuşatmıştır. O, bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hakimiyeti altına almıştır.
Allah sürekli olarak şükredilmiş ve sürekli de övülecektir. O yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O'dur. Yeniden dirilten de O'dur. Her iş, O'na dönmektedir. Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi cisimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yer yüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak, tenzih edilmiş, meleklerin ve ruhun Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, kendisine yaklaşan herkese lütfeden O'dur. Her göz O'nun gözetimindedir, ama gözler O'nu göremez.
Allah ikram edici, hilim sahibi ve tahammül edicidir. Rahmeti her şeyi kuşatmış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almada acele davranmaz ve müstahak olunan azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlenmişler, O'na saklı kalmaz ve gizlilikler O'na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden, O'dur. Her şeye galebe çalan, O'dur. Her şeyde kuvvet O'dur; her şey üzerindeki kudret O'dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken, bir şey var eden O'dur. Daimidir; adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi olan O'ndan başka bir ilah yoktur.
O gözlerin idrakinden yücedir; ama kendisi gözleri derk eder-görür. O, lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz ve hiç kimse bizzat Aziz ve Celil olan Allah'ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadet ederim ki O öyle bir Allah'tır ki kutsiyeti, zamanı doldurmuştur. O'nun nuru, ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini istişare edilen kimselerle istişare etmeksizin icra etmektedir; takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.Yarattığı her şeyi örnek ve misali olmaksızın, hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan yaratmıştır. Allah yaratıkları icat etti ve onlar da vücuda geldiler. Yarattı ve onlar da zahir oldular. Evet O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır; O ki yaptığı sağlam ve işi güzeldir; zulmetmeyen bir âdil ve işlerin kendisine döndüğü bir kerem sahibidir.
Şahadet ederim ki her şeyin, azameti karşısında tevazu gösterdiği ve her şeyin, izzeti karşısında zelil olduğu ve her şeyin, kudreti karşısında teslim olduğu ve her şeyin, heybeti karşısında huzû gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O'dur. Padişahların padişahı, eflakin (galaksilerin) döndürücüsü, güneş ve ayı râm eden de O'dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Süratle birbirlerini takip eden geceyi gündüze ve gündüzü de geceye giydirmektedir. Her inatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O'dur.
O'nun için bir zıt ve onunla birlikte bir eş mevcut değildir; tek ve ihtiyaçsızdır; doğurulmamış ve doğurmamıştır; O'nun hiçbir benzeri yoktur; tek olan Allah ve azamet sahibi bir Rab'dir; istemekte, ardından yerine getirmektedir; irade etmekte, ardından mukadder kılmakta; bilmekte, ardından saymaktadır; öldürmekte ve diriltmektedir; fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir; güldürmekte ve ağlatmaktadır; yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır; esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır; hükümdarlık O'nundur; hamd ve senâ ona mahsustur; hayır onun elindedir; O, her şeye kâdirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir; O'ndan başka ilah yoktur. Allah izzet ve mağfiret sahibidir; dualara icabet eden, çok ihsanda bulunan, nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O'na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O'nu usandırmaz; ısrar edenlerin ısrarı onu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi ve alemlerin Rabbi'dir. Yarattığı her şeyden dolayı kendisine her hâlde şükredilmesi gereken Allah'tır. O'na hamd ediyorum; sürekli şükrediyorum. Sıkıntı ve rahatlık hâlinde, zorluk ve huzur hâlinde O'na şükrediyorum. O'na meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O'nun emrini dinliyor, sadece O'na itâat ediyorum. O'nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet ettiğim için ve cezasından korktuğum için O'nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira hilesinden güvende olunmayan (yapılan hilelere uygun zamanında karşılık veren) ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O'dur.
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O'nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vah-yettiği her şeyi eda ediyorum; zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O'nun azabını, her ne kadar büyük hile yapsa-düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse defedemez. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah bana nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim taktirde, risâletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların Şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifâyet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez." (Mâide, 67)
Ey insanlar, ben Allah'ın bana nazil buyurduğu hiçbir şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu âyetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrâîl üç defa bana nazil oldu ve Selâm sahibi olan - ki o Selâm'dır- Rabb'im tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkarak, beyaz ve siyah (ırktan) herkese şunu ilan etmemi emretti: "Ali bin Ebî Tâlib, benim kardeşimdir, vasîmdir, halifemdir ve benden sonra imâmdır. Onun bana nispet makamı, Hârûn'un Musâ'ya olan makamı gibidir; şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulü'nden sonra sizlerin velisidir (velâyet ve tasarruf sahibidir)" diye ilan etmemi emretti. Allah, bu konuda kitabından bana bir de âyet nazil buyurdu:
"Şüphesiz sizin veliniz, Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir." [2]
Namaz kılıp rükû hâlinde zekât veren ve her hâlinde Aziz ve Celil olan Allah'a yönelen kimse Ali bin Ebî Tâlib'dir.
Ey insanlar, ben Cebrâîl'den benim için Allah'tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin azlığını, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam'ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah'ın, kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir:
"Hani siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyor, ağızlarınızla hiçbir bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi söylüyor ve onu kolay sanıyordunuz. Halbuki o Allah katında büyük bir günahtır." [3]
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, "uzun" (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali'nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda Aziz ve Celil olan Allah şu âyeti nazil buyurdu:
"(Yine o münafıkların içinde:) 'O (Peygamber her söyleneni dinleyen) bir kulaktır', diyerek Peygamberi incitenler de vardır. De ki: O sizin için bir hayır kulağıdır." [4]
Eğer ben, bana bunu (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri açığa vurmak istersem, edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim. Ama Allah'a yemin olsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde, Allah asla benden razı olmayacaktır."
Peygamber (s.a.a) daha sonra şu âyeti tilavet buyurdu:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez."
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ey insanlar, biliniz ki Allah Muhacirlere, Ensâr'a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye, Arab'a, ve Acem'e, özgüre ve köleye, büyüğe ve küçüğe, beyaza ve siyaha, ona (Ali'ye) itâat etmeyi farz bilmiş, onu imâm ve yetki sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, Allah'ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itâat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar, bu, böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O hâlde işitiniz, itâat ediniz; Rabbiniz olan Allah'ın emri karşısında teslim olunuz. Zira Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ sizin mevlânız ve mabudunuzdur. Allah'tan sonra (şu anda) ayakta sizleri muhatap kılan, O'nun Resulü olan Muhammed sizin velinizdir. Benden sonra da Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imâmınızdır. İmâmet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü'yle görüşeceğiniz güne (Kıyamete) kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.
Allah'ın helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah'ın sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve Celil olan Allah bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabb'imin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ifâze etmişim (öğretmişim).
Ey insanlar, Allah var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin İmâmı'nda (Ali'de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali'ye öğrettim. Allah'ın Yasin süresinde andığı “Biz her şeyi apaçık bir imamda saymışızdır” [5] ayetindeki "İmâm-i Mübin / Apaçık İmam ) odur.
Ey insanlar, ondan (Ali'den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velâyetinden ayrılmayın. O, hakka hidâyet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O (Ali), Allah'a ve Resulü'ne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü'nün yolunda her türlü fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah'a ibâdet etmediği bir zamanda, o, Allah Resulü'yle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah'a ibâdet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar, onu üstün bilin; hiç şüphesiz, Allah ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin; şüphesiz Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar, o, Allah tarafından tayin edilen imâmdır. Her kim onun velâyetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tevbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah'ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O hâlde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar, Allah'a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben Allah'a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kâfir olmuş olur. Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şek etmiştir. Her kim İmâmların birinde şüphe ederse onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüpheye kapılırsa, hiç şüphesiz ateştedir.
Ey insanlar, Allah, bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur; bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilâh yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek, her haliyle ona hamd ve senâda bulunuyorum.
Ey insanlar, Ali'yi üstün biliniz. Zira o, Allah rızk indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur; gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrâîl, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: "Her kim Ali'ye düşmanlık eder ve velâyetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun."
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali'ye muhalefet etmekten ve ayağının sabit olduktan sonra sürçmesinden dolayı Allah'tan korksun. Allah yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır…
Ey insanlar, Kur'ân hakkında tefekkür ediniz, âyetlerini anlamaya çalışınız; muhkem âyetlerine bakınız, müteşabih âyetlerinin ardından koşmayınız. Allah'a yemin olsun ki Kur'ân'ın bütününü sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, "Ben kimin mevlâsıysam bu Ali de onun mevlâsıdır" diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve vasîm (yerime geçecek olan) Ali b. Ebî Tâlib'dir. Onun velâyeti, bana nazil buyuran Aziz ve Celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar, Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım, sıql-i asğar (daha küçük değerli emanet) ve Kur'ân ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli emanet)dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim! Biliniz ki ben tebliğ ettim! Biliniz ki ben duyurdum! Biliniz ki ben açıkladım! Biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben Aziz ve Celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki "Müminlerin Emiri" sadece benim bu kardeşimdir. Biliniz ki "Müminlerin Emiri" olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali'nin (a.s) pazısından tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri (a.s) ise Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı zamandan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Peygamber'in yüzüne (s.a.a) oranla sağ tarafa meyletmişti ve dolayısıyla da her ikisi de bir mekanda durmuş gibiydiler.
Sonra Peygamber (s.a.a) elini kaldırdı. Her ikisi de elini göğe doğru açtı. Ali'yi (a.s) yerinden kaldırdı ve ayağı Peygamber'in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, bu Ali'dir; o benim kardeşim, vasîm, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabını tefsir etmekte, Allah'a davet etmekte, Allah'ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah'ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah'a itâatle dostluk etmekte ve Allah'a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü'nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur; Allah tarafından hidâyet imâmı odur. Nâkısîn (ahdini bozan Cemel ashabı), Kâsıtîn (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Mârikîn'i (dinden çıkan Hâriciler'i) Allah'ın emriyle öldüren odur.
Allah şöyle buyurmuştur:
"Nezdimde söz değişmez."
 

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ey Rabbim, senin emrinle şöyle diyorum: "Allah'ım, Ali'yi seven kimseyi sev, Ali'ye düşman olan kimseye düşman ol; ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakan kimseyi sen de yalnız bırak. Ali'yi inkâr eden kimseye lanet et; Ali'nin hakkını inkâr eden kimseye gazap et."
Ey Rabbim, sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali'yi bugün tayin ettikten sonra şu âyeti bana nazil buyurdun:
"Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı beğendim." [6]
"Kim, İslam'dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir." [7]
Ey Rabbim, seni de şahit tutuyorum ki ben tebliğ ettim.
Ey insanlar, Allah dininizi imâmetle kamil buyurmuştur. O hâlde Kıyâmet gününe ve Aziz ve Celil olan Allah'ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve benim çocuklarımdan ve onun soyundan gelecek vasîlere iktida etmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar; azapları asla hafifletilmez ve onlara mühlet de verilmez.
Ey insanlar, bu Ali, sizlerden bana en çok yardım eden, bana en lâyık olan, bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve Celil olan Allah ve ben ondan razıyız. Kur'ân'da Ali dışında hiç kimse hakkında rızâyet âyeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir âyet) inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur'ân'da var olan övgü âyetleri onun hakkındadır ve Allah, İnsan suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar, o (Ali), Allah'ın dininin yardımcısı, Allah Resulü'nün (s.a.a) savunucusudur. O, takvalı, temiz, hidâyet eden ve hidâyet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasîniz en iyi vasî, onun çocukları da en iyi vasîlerdir.
Ey insanlar, her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri Ali'nin (a.s) sulbündendir.
Ey insanlar, Şeytan Adem'i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali'ye haset etmeyiniz. Aksi taktirde amelleriniz boşuna gider, ayaklarınız sürçer. Adem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Adem Aziz ve Celil olan Allah'ın seçtiği kimseydi. O hâlde sizler, aranızda Allah'ın düşmanları olduğu hâlde nasıl bir halet içinde olacaksınız? Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse, Ali'ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse, Ali'yle dost olur. Ali'ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah'a yemin olsun ki Asr suresi Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Asra andolsun ki, insan hiç şüphesiz hüsran içindedir."
Asra andolsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar, ben Allah'ı şahit tuttum, risâletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber'in sadece açıkça tebliğ etmeden başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar, Allah'tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
"Ey Kitap verilenler, bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını (Yahûdileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab'ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur'ân'a iman edin." [8]
Ey insanlar, Allah'a yemin olsun ki bu âyette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O hâlde her kim amel ederse, kalbinde Ali'ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebî Tâlib'e ve ondan sonra da Mehdi-i Kâim'e kadar, onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah'ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira Aziz ve Celil olan Allah bizleri kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkarlara, zalimlere ve tüm alemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar, sizleri Allah'tan korkutuyorum ve uyarıyorum ki ben Allah'ın Resulüyüm. Benden ünce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükafat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali'dir. Ondan sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar, Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah'a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi taktirde Allah amellerinizi ortadan kaldırır, size gazap eder ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bâkırdan alevlere müptela kılar; şüphesiz Rabb'iniz pusudadır.
Ey insanlar, benden sonra da ateşe davet edecek olan imâmlar olacaktır; onlar Kıyâmet günü yardım görmezler. Ey insanlar, Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar, onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar, onları takip edenler, ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve kibirli kimselerin yeri nede kötüdür! Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife'dir. O hâlde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın."
Ravi şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a), "Ashab-i Sahife" adını zikredince insanların çoğu Peygamber'in bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru teşkil etti. Oradakilerden çok azı Peygamber'in maksadını anlayabildi."
"Ey insanlar, ben hilâfet emrini Kıyâmet gününe kadar imâmet veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim ki, burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen herkese hüccet olsun. O hâlde Kıyâmet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra imâmeti padişahlık olarak zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada ey insanlar ve cinler, sizlere dökülmesi gerekeni döker, sizlere ateş ve (erimiş) bâkırdan alevler gönderir ve siz onu asla defedemezsiniz.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan Allah sizleri, kötüyü iyiden ayırt etmek için başı boş bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar, Allah, Kıyâmet kopmadan ünce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecektir ve onu Mehdi'nin hakimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar, sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O'dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün yalanlamış olanların vay haline!" [9]
Ey insanlar, Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah'ın emriyle Ali'ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi onun nezdindedir. O hâlde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itâat edin ki hidâyet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul edin ki doğru yolda olasınız ve onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz ve bilinmedik yollar sizleri onun yolundan alıkoymasın.
Ey insanlar, ben Allah'ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidâyet imâmlarıdır. Hakka hidâyet eder, hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) şu âyeti tilavet buyurdu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla. Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur…"
Hamd suresini sonuna kadar okudu ve daha sonra şöyle buyurdu: "Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur. Allah'a yemin olsun ki onlar (İmâmlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onlara şamildir; özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah'ın dostlarıdır; onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah'ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, sefihler (beyinsizler), sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler.
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları ise Allah'ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir millettir, babaları veya oğulları veya kardeşleri yada akrabaları olsa bile Allah'a ve peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. işte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır…" [10]
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık karıştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır." [11]
Biliniz ki onların (Ehlibeyt'in) dostları iman edenler ve şüpheye düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki onların (Ehlibeyt'in) dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selâmla onları karşılamaya gelirler ve şöyle derler: "Selâm olsun size, tertemiz oldunuz. O hâlde ebedi olarak cennete giriniz."
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları cehennemden kaynadığı hâlde korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder." [12]
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar. Onlar: "Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik" derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!" [13]
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, gizlide Rab'lerinden korkan ve kendileri için mağfiret ve büyük ecir bulunan kimselerdir.
Ey insanlar, ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur!
Ey insanlar, bizim düşmanlarımız, Allah'ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah'ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum, Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar, biliniz ki ben uyarıcıyım ve sakındırıcıyım. Ali ise hidâyet edicidir.
Ey insanlar, ben peygamberim, Ali ise benim halifemdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben peygamberim ve Ali de bundan sonra benim vasîm ve imâmdır. Ondan sonraki İmâmlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların babasıyım. Onlar da onun (Ali'nin) sulbünden vücuda gelecektir.
Biliniz ki imâmların sonuncusu, bizden kıyam edecek olan, Mehdi'dir. Dinlere galip gelecek olan, odur; zalimlerden intikam alacak olan, odur; kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur; şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidâyet eden, odur.
Biliniz ki Allah'ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah'ın dinine yardım edecek olan da odur.
Biliniz ki derin denizden istifade eden odur; her fazilet sahibine fazileti miktarınca ve cehalet sahibine cehaleti miktarınca karşılık verecek olan odur. Allah'ın seçtiği ve seçkin kıldığı kimse odur. Her ilmin vârisi ve her anlayışı ihata eden odur.
Biliniz ki Rabb'inden haber veren odur, ilahi âyetleri yukarı yükselten odur; hidâyete eren temeli sağlam kimse odur ve işlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur onun nezdindedir.
Biliniz ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah'ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi, gizli ve açık eminidir.
Ey insanlar, ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali'dir.
Biliniz ki ben, hutbemin sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum ve benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben Allah'a biat ettim, Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur [14]:
"Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah'a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dünmüş olur ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir."

Kaynaklar :
İbn-i Cebir “Nehc’ül İman” S.91-112
el-Meclisi “Bihar’ül Envar” C.37, S.201-217
Eş-Şeyh Cafer en-Nakdi “Envarül Aleviyye” s.60-70
Faris Husün Kerim “er-Revd’un Nadir” S.19-38
Et-Tıbrisi “el-İhticac” C.1, S.68- 84
Es-Seyyid bin Tavus el-Hasani “el-Yakîn Fi İmret Emir’ül Müminin” S.343-361
El-Fettal en-Nisaburi “Ravdat’ül Vaizin” S.89-99
Muhammed Bakır el-Ansari “Hutbet’ül Gadir” S.25-58
Ravzatü'l-Muttakîn, c.13, s.247,
Ali Rızâ Sâbirî “1001 Hadis Işı ğında İmam Ali (as) S.202-221 587. Hadis
 
Üst Alt