Evet, devam etmeye çalışalım. Belki bazı anlamlarda küçük kopukluklar olacak ama, yettiğimiz kadar devam edelim.
Bu gün cari olan toplumun, vicdanında ki adalet ölçüleri tenkisata uğramış ve bundan da zuhur eden işte bu gün ki hal. Topal ve kör bir adalet. Bir çok hak gözden kaçıyor/görülmüyor ve bir çok hakka da yetişilmiyor/iş işten geçiyor.
Şimdi burada iki kısım var. Birinci kısım Sevgili Duha, senin üzerinde durduğun, toplumun temel yapısından kaynaklanan nakısalar ve bu eksikli yapının yansıması ile ortaya çıkan ucubeler. Diğeri ise adalet dağıtan mekanizmanın yönetim erkince terbiye edilmesi, bu kavramı hakkaniyetle teslim adına, sözün bu gün olduğu gibi yüksek mahkemelerde bitirilmeden, müdahaleye açık bırakılması. İşin birinci cenahından baktığımız zaman, toplumun vicdanen terbiye olması, bu terbiyenin de zaman içinde genele sirayet ederek sonunda adaletin düzenli şekilde zuhur etmesi. Peki bu mümkün mü? Yani mütemadiyen adaletsizlikle yüz yüze yaşayan bir toplumun adalet adına bir olgunluğa erişebilmesine imkan var mı?
Bu durumu micro seviyede incelemek ve adaletsizliğin neler doğurduğunu görmek lazım. Diyelim ki bir Adem, bir konuda haksızca taciz edildi, gasp edildi, hacz edildi. Mevcut sistem bu insanın bu müşkili ile alakalı mahkemeye başvurmasını istiyor. Eğer, yargının nasıl işlediği konusunda bir malumatınız yoksa/varsa da anlatayım, en basit dava eğer uzatılmak istenirse, en az 24 aya yakın bir zaman alır, ortalama 40 aya yakın sürer. Bu süreçten sonra da bir üst mahkeme süreci başlar. Bu üst mahkeme süreci de 3-5 ay gibidir. Şimdi varsayalım ki bu adem'in davası ilk aşamada Adem'e hakkının teslimi ile sonuçlandı. Çünkü bu süreçteki mahkemeler de tarafgirlik olsa dahi aynı mahkemelerdeki itirazlar, iddialar, deliller ve kanunlarla hak geç de olsa kazanılır. Fakat kazanılmış bu dava karşı tarafça üst mahkemeye taşınıp, orada yapılan menfaat operasyonları ile kaybedilebilir ve bunun hiç bir geri dönüşü olmaz, itirazı olmaz, geri dönüşü olmaz.
Şimdi Adem zulme uğradı, bu zulmü 40 ay çekti, davayı kazandı, sonra karşı taraf üst mahkeme de birilerini nemalandırdı ve Adem, 40 ay çektiği zulmün acısını dahi unutmadan, hiç bir itirazına dahi mahal bırakılmaksızın sonsuz zulme düçar edildi.
Şimdi siz kendinizi Adem'in yerine koyun bakalım. 40 ay evvel bir zulme maruz kaldınız, haklarınız gasb edildi, haczedildi, bu yüzden hayatınız değişti ve hatta kalıcı hasarlar içinde yaşamaya başladınız, aileniz ve çevreniz dahi bundan ziyadesi ile mahzun oldu, bu durumu izale için güvendiğiniz kurumlara baş vurdunuz, ayrıca mesai ve masraflar ettiniz ve sonunda ümid ile beklediğiniz adalet müessesesi gözünüzün içine baka baka, haklı davanızda sizi haksız etti ve hiç bir itiraza dahi hak bırakmadan bu işi bitirdi.
Şimdi Adem, bundan sonraki hayatında şahsen ve yetiştireceği çoluğu-çocuğu ile toplumsal adalate hangi sıfat ile katkıda bulunabilecek? Bu insanın psikolojisi bu müesseselere ve bu müesseselerin bağlı olduğu erke hangi gözle bakıp, hangi vicdan ile yaklaşacak. Yani bu ve benzer binlerce haksızlığın, zulmün, doğuracağı toplum psikolojisi ile artık adaleti bulmak, adaletin bu halkın vicdanından doğmasını beklemek ne kadar akılcı olabilir?